Sonsuza dek şanı baki kalacak bir fani: Mimar Sinan
Söze Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi’nin bir seslenişi ile başlamak istiyorum: "Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. Ruhumu Rahman'a teslim eyledim, gayrı istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı bâki isterim. Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudatı umumen isterim."
Üstadımız, bu Dünyada yaşayıp gideceğiz ve eğer kendimizi Rahman’a (cc) teslim etmezsek, yok olup gideceğiz. Ancak, O’nun (cc) yolunda yürüyüp de eser bırakırsak ve Allah (cc) için çalışıp da Allah için ter dökersek, işte sonsuzluğa ve gerçek mutluluğa o takdirde ulaşacağız diye kısa ve veciz bir sözde en büyük hakikate işaret ediyor. En büyük bahtiyar insan odur ki, bu fani Dünyada baki bir şan ve şeref elde etsin. O baki şan ve şeref ancak Allah’ın yolunda yürümekle mümkündür. İşte bu Dünya’da o baki şan ve şerefe ulaşanlardan birisi de Mimar Sinan’dır.
Mimar Sinan, görevlidir. Mimar Sinan, Allah (cc) tarafından vazifelendirilmiş bir mübarek insandır. Allah (cc) bizleri Ahirette Mimar Sinan’a komşu eylesin. Amin
Bilindiği üzere, bu yazı dizisinde 2 aydır, her hafta, sırasıyla, Yusuf Has Hacib, Platon, Nasreddin Hoca, Nurettin Topçu, Bediüzzaman Said Nursi, Ulu Hakan Abdülhamid Han, Mevlana, “Yedi Güzel Adam” ve Hafız Ali Efendi anlatılmıştı. Şimdi bu hafta, “Sonsuza Dek Şanı Baki Kalacak Bir Fani: Mimar Sinan” anlatılacaktır. Haydi hayırlısı.
Allah nasip eyledi, bundan 3 ay kadar önce Mimar Sinan’ın doğduğu köyü ziyaret etmek nasip oldu. Uluslararası Mimar Sinan Proje Olimpiyatları Ödül Töreni dolayısıyla 29 Eylül 2017 tarihinde Kayseri’de bulunduğumuz bir sırada, Rabbim (cc) kısmet etti de, Mimar Sinan’ımızın köyü Ağırnas’ı ziyaret ettik. Mimar Sinan’a sevgim ve hayranlığım Ağırnas Ziyaretinde kat be kat arttı. Ağırnas uzaktan Erciyes’in görüldüğü küçük bir köy. Evler taştan ve topraktan. Anadolu’daki birçok köy gibi Ağırnas da gariplerin, fakir-gurebanın yaşadığı bir yer. Geçim kaynağı hayvancılık ve biraz da ziraat. Ve bu fakir ve küçük köyden bir deha çıkıyor ve asırlardan sonsuza dek ismini yadigâr kılacak eserlere imza atıyor. Bu elbette bir tesadüf olamaz. Bu ezelde takdir edilen bir husustur. Elhamdülillah.
Burada şu iki hususu açıklamak bir gerekliliktir.
1-Mimar Sinan’ın fıtrattan gelen yeteneklerinin bulunup geliştirilmesinde yükseliş dönemindeki Osmanlı Sisteminin etkisi büyüktür. Bilindiği üzere Mimar Sinan 22 yaşlarında askerde keşfedilmiş bir Usta’dır. Osmanlı öyle bir sistem kurmuştur ki, çalışan ve yetenekli olan kişilere ta en zeminden en yüksek zirveye ulaşma imkânları tanımıştır. Osmanlı’da Mimar Sinan gibi en tabandan en tavana kadar yükselen onlarca deha vardır. Mesela, Sokullu Mehmet Paşa, Barbaros Hayreddin Paşa, vb.
2-Çocukluk dönemlerinde iyi yetiştirilmiş kişiler, ilerleyen dönemlerde ellerindne tutan oluyorsa, idealist ve başarılı oluyorlar. Bu nedenle tarihte olumlu ve güzel işlere imza atan her insanın çocukluk dönemlerinde yetiştirilme çağları özenli ve planlıdır. Bu özen ve plan içerisinde yetiştirilen çocuklar bir de yetişkinlik çağlarında Devlet ya da Toplum tarafından ellerinden tutulursa, Devlet ve Topluma deha olarak hizmet ederler. Aynen “eritilmiş demire su verildikten sonra çelikleşmesi” gibidir.
Mimar Sina kimdir? Gelin kısaca tanıtalım.
Mimar Sinan:
29 Mayıs 1489 tarihinde Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğdu. 22 yaşında Osmanlı Ordusuna “devşirme” olarak alındı. Burada dülgerliği öğrenen Sinan, yapı işlerinde görev aldı. Ayrıca bu dönemde çağın önde gelen mimarlarının yanında çalışma fırsatını da elde etti. 1514’te Çaldıran Savaşı ve 1516-1520 arasında yapılan Mısır seferlerinden sonra, İstanbul’a dönüşünün ardından Yeniçeri Ocağına alınan Sinan, Kanuni döneminde, 1521‘de katıldığı Belgrad, 1522‘deki Rodos seferlerinden sonra subaylığa yükseldi. 1526 yılında, yayabaşı olarak çıktığı Mohaç seferinden sonra, cephane sorumlusu görevi verilen Mimar Sinan, 1529’da Viyana, 1529-1532 arasında Almanya, 1532-1535 arasında da Irak’a düzenlenen, Bağdat ve Tebriz seferlerine katıldı. Son Bağdat seferinde, Van Gölü’nün üstünden geçecek üç geminin yapımını başarıyla tamamlaması, Sinan’a haseki ünvanını kazandırdı. Bu rütbeyle, Korfu, Pulya ve Moldavya seferlerine katıldı.
1538 yılındaki Karaboğdan Seferinde ordunun Prut Nehri'ni geçmesi için köprü gerekmiş bataklık alanda günlerce uğraşılmasına rağmen köprü kurulamamış görev Kanuni'nin veziri Damat Çelebi Lütfi Paşa'nın emriyle Mimar Sinan'a verilmiştir. 1539’da, Mimar Acem Ali’nin ölümü üzerine onun yerine Saray Başmimarı olmuştur. Daha sonra ordunun yapı ihtiyacını karşılamaya yönelik çeşitli görevler üstlenen Sinan, sefere gittiği yerlerde gözlemlediği farklı mimari yapılarla kendisini geliştirdi. Osmanlı’nın en güçlü döneminde yaşayan Sinan, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murat olmak üzere, üç padişaha mimarbaşı olarak hizmet etmiştir.
17 Temmuz 1588 tarihinde İstanbul’da vefat ettiğinde ardında yüzlerce mimari eser bırakan Sinan’ın beyaz taşlı, sade bir yapı olan türbesi, Süleymaniye Külliyesi’ndeki, Haliç duvarının önündedir.
Eserleri:
Mimar Sinan 94 camii, 52 mescit, 57 medrese, 7 darül-kurra, 17 türbe, 17 imarethane, 3 darüşşifa (hastane), 22 türbe, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 saray, 8 ambar ve mahzen, 6 su kemeri ve 48 hamam olmak üzere 300’den fazla eser inşa etmiştir. Bu arada Mimar Sinan’ın inşa ettiği çeşme ve benzeri küçük eserler bu sayıya dâhil değildir. Şimdilerde adam bir çeşme inşa ediyor sanki büyük bir şey gibi Dünya’ya ilan ediyor. Mimar Sinan’ın inşa ettiği çeşmenin sayısı dahi bilinmiyor.
Mimar Sinan’ın eserlerinden bir kısmını ismen hatırlayalım: Süleymâniye Câmii (İstanbul), Şehzâdebaşı Câmii (İstanbul), Haseki Camii (İstanbul), Mihrimah Sultan Camii (İstanbul, Edirnekapı) Mihrimah Sultan Câmii (İstanbul, Üsküdar, İskelede), Pertev Paşa Câmii (İzmit’te), Rüstem Paşa Câmii (Bolvadin’de), Lala Mustafa Paşa Câmii (Erzurum’da), Hüsreviye (Hüsrev Paşa Câmii) Halep’de, Bosnalı Mehmed Paşa Câmii (Sofya’da), Sofu MehmedPaşa Câmii (Hersek’te), Sultan Süleymân Medresesi (Mekke’de), Süleymâniye Medreseleri (İstanbul’da), Yavuz Sultan Selim Medresesi (Halıcılar Köşkünde), Ali Paşa Medresesi (Babaeski’de), Hüseyin Çelebi Medresesi (Samsun, Çarşamba’da), Haseki Külliyesi , Sokollu Mehmed Paşa Külliyesi, Sultan Süleyman Han Dârülkurrâası (İstanbul’da), Vâlide Sultan Dârülkurrâsı (Üsküdar’da),Yahya Efendi Türbesi (Beşiktaş’ta), Barbaros Hayreddin Paşa Türbesi (Beşiktaş’ta), Siyavuş Paşa Türbesi (Eyüp’te), Haseki Hürrem Sultan Türbesi (Süleymaniye’de), Sultan Süleymân İmâreti (Süleymaniye’de), Haseki Sultan İmâreti (Mekke’de), Haseki Sultan İmâreti (Medîne’de), Mustafa Paşa Köprüsü başında bir imâret (Edirne’de), SultanSelim İmâreti (Karapınar’da), SultanSüleymân İmâreti (Şam’da), ), SultanSüleymân Dârüşşifâsı (Süleymaniye’de), Haseki Sultan Dârüşşifâsı (Haseki’de), Vâlide Sultan Dârüşşifâsı (Üsküdar’da), Bend Kemeri (Kağıthâne’de), Uzun Kemer (Kemerburgaz’da), Mağlova Kemeri(Kemerburgaz’da), Büyük Çekmece Köprüsü, Silivri Köprüsü, Mustafa Paşa Köprüsü (Meriç üzerinde), Kervansaray (Sultan Süleymân İmâreti yakınında), Kervansaray (Büyükçekmece’de), RüstemPaşa Kervansarayı (Rodosçuk’ta),
Saray-ı atîk (Beyazıt’ta), Saray-ı cedîd-i hümâyûn (Topkapı’da), Buğday mahzeni (Galata Köşesinde), Zift Mahzeni (Tersâne-i Âmirede), Sultan Süleymân Hamamı (İstanbul’da), Haseki Sultan Hamamı (Ayasofya yakınında), Vâlide Sultan Hamamı (Üsküdar’da), Yâkub Ağa Hamamı (Tophâne’de), Haydar Paşa Hamamı (Zeyrek’te).
Bu yukarıya yazdıklarım Mimar Sinan’ın 400’e yakın eserlerinden yalnız bir kısmıdır elbette. Mimar Sinan’dan bugüne kadar 400’yıldan fazla süre geçti. Ve Biz hâlâ Mimar Sinan ile öğünüyor ve onun üzerinde bir dahi yetiştiremediğimizin ezikliğini yaşıyoruz. Eziklik yalnızca mimari alanda mı? Hayır hayır. Birçok alanda hâlâ bundan 500-600-700 yıl önce yaşamış Değerlerimiz ile öğünüyor ve onların benzeri bir dahi meydana getiremediğimiz için hayıflanmaya devam ediyoruz. Bir Mevlana, bir Yusuf Has Hacip, bir Nasreddin Hoca, bir Yunus Emre, bir Barbaros Hayreddin Paşa, bir Sokullu Mehmed Paşa, bir Akşemseddin, bir Hacı Bayram-ı Veli, bir Karacaoğlan ve benzeri dehaları ya da bunlara yakın Değerleri yetiştirememek büyük bir mahcubiyet. Maalesef.
Bu arada, bazı seminerlerimde dile getirdiğim hususu bu vesile ile dile getirmek istiyorum. O husus şudur: Şimdilerde bize bir hâl oldu. Yaşı 50’yi bulanlar. Şöyle bir hayale kapılıyorlar ya da şöyle bir plana kendilerini adıyorlar. O hayal ve plan şu: “Emekli olmak, ya deniz sahili olan bir yerde yazlıkta ya da bir sakin yerdeki çiftlikte yaşamak.” İşte ufuk ve hayal bu. Basit düşünceler, sığ hayaller.
Değerli Dostlar, “ufkunuz geniş ve maksadınız yüce olsun.” Bakın, siz 50’li yaşlardan sonra hayattan çekilmek ve mutlu olacağınızı sandığınız hayaller kuruyorsunuz. Bu hayaller sığ ve kısırdır. 50’li yaşlardan sonra boş vakit geçirmek ve yazlık köşelerinde hayat geçirmek isteyenh herkese sesleniyorum: “Kısır bir hayal içerisindesiniz. Zavallı hayaller peşindesiniz” Hayat belki de 50 yaşından sonra başlıyor. Bir bakın Mimar Sinan’a! Eserlerini 50 yaşından sonra meydana getirmiştir. Ustalık dönemini 50 yaşından sonra gerçekleştirmiştir. Şu an bir Mimar Sinan ve eserlerinden söz ediyorsak, bunlar Sinan’ımızın 50 yaşından öldüğü yaş olan 99 yaşına kadar olan eserleridir. Demek ki, insanoğlu esasında en büyük eserlerini 50 yaşından sonra veriyor. Biz dahi büyük eserlerimizi bu yaştan sonra vereceğiz elhamdülillah.
Mimar Sinan denilince bir başka husus da, mutad olarak gündeme getiriliyor. Bazıları Mimar Sinan’ın milliyetini tartışma konusu olarak gündemde tutmayı seviyor. Bu konu hakkında da yazımın sonunda birkaç kelam eylemek isterim.
Mimar Sinan Türk müdür, Ermeni midir, Rum mudur? Bu soru çoksa sorulur ve tartışılır. Hemen bu soruya şöyle cevap veriyorum. Mimar Sinan’ın Türk, Ermeni ya da Rum olmasının hiçbir önemi yoktur. Elhamdülillah Müslüman’dır Müslüman. Ha, doğuştan Müslüman mıdır, yoksa sonradan Müslüman mıdır? Bunun da hiçbir önemi yoktur. Bu arada şunu da ben sorayım: “İslam Dini’ne en büyük hizmeti doğuştan Müslümanlar mı, sonradan Müslümanlar mı yaptılar?” Herkes bunu düşünsün. Tarihteki kahramanları bir göz önüne getirsin. Devşirmeleri göz önüne getirsin. Osmanlı’nın kuruluş dönemindeki Köse Mihal’i, yükseliş dönemindeki Sokullu Mehmed Paşa’yı düşünün. Halid Bin Velid, Yusuf İslam (Cat Stevens), Hacı Malik el-Şahbaz (Malcolm X) doğuştan Müslüman mıydı? Daha ismini sayamadığımız birçok şahsiyet sonradan Müslüman olmuşlar ve din-i mübin-i İslam’a büyük hizmet etmişlerdir. Allah (cc) cümlesinden razı olsun.
Evet, tarihi kaynaklara göre Mimar Sinan bir devşirmedir. Devşirme olduğuna göre doğuştan Müslüman olmadığı bellidir. Yani Mimar Sinan sonradan Müslüman olmuştur. Elhamdülillah. Ve doğuştan Müslüman olan milyarlarca kişiden daha fazla İslam Dini’ne hizmet etmiştir. Allah razı olsun.
“Kimse doğuştan Müslüman olmakla övünmesin”. Zira, Müslüman olarak doğmak şükredilecek bir husustur, övünülecek bir husus değildir. Kişi Müslüman olarak doğduğu halde, şükürden ve hamd’ten uzaksa, şimdi bun ne diyeceksiniz? Ben cevap bulamıyorum. Haydi bakalım, herkes cevap arasın bu soruya.
Evet, Mimar Sinan hakkındaki yazımızı başlıktaki cümle ile sonlandırıyoruz: “Sonsuza Dek Şanı Baki Kalacak Bir Fani: Mimar Sinan.” Ruhu şad, mekanı cennet olsun.
İslam’a kim hizmet ederse “fanilikten kurtulur ve şanı sonsuza dek baki kalır.” Elhamdülillah.
Mimar Sinan’ın Edirne'de yaptığı Selimiye Camisi Dünya Kültür Mirası listesindedir.
Kaynak: http://www.yeniakit.com.tr/kimdir/Mimar_Sinan