Savaşın hukuku mu olur ahlakı mı olur?

Ahmet Sandal

Ahmet Sandal

Tüm Yazıları

Terörist İsrail, iki gün önce Gazze’de Ehl-i Babtist Hastanesine bomba attıktan sonra 500’den fazla bebek, çocuk, hasta, yaşlı insanın ölümüne sebep olmuştur. Terörist İsrail, 7 Ekim 2023 tarihinde HAMAS’ın (İslami Direniş Hareketi isimli mücahidler ordusunun) kendi topraklarına yaptığı bir baskını bahane ederek binlerce kişiyi katletti, bu katledilenlerin bir kısmı çocuk, yaşlı, kadın ve zayıf kimseler idi. Zaten, terörist İsrail, çoluk çocuk dinlemeden, kadın erkek ayırmadan, yaşlı genç düşünmeden acımasızca saldırıyor. Saldırganlığını 1948 yılından beri dehşet bir şekilde artıran terörist İsrail zaten hiçbir savaş hukuku ve savaş ahlakını gözetmiyor. Bu duruma tüm Dünya nüfusu yani, 8 milyar insanlık seyirci.

Bu durum artık kanıksandı. Bu vaziyet artık Dünya toplumları açısından normal gibi görülmeye başlandı.

Ancak birkaç gündür “savaşın da bir hukuku, savaşın da bir ahlakı olur” diyerek bazı kişiler tepki vermeye başladı.

Niye tepki vermeye başladılar?

Çünkü savaş zamanlarında, savaşan taraflar kesinlikle hastane ve halkın sağlığı açısından kritik önemde olan yerleri (su temin edilen yerleri, benzeri hayati öncelikli yerleri) bombalamaz diye biliniyordu.

Herkes bunu böyle biliyordu. Ya da öyle sanıyordu.

Ancak terörist İsrail, tüm bilinenleri, tüm bilinenleri ters yüz ettiği gibi son günlerde bu anlayışı da ters yüz etti ve hastaneyi bombaladı. Zaten su temin yerlerini de bombalıyor. Elektrik santrallerini bombalıyor. Gazze’deki 2 milyon kişiyi adeta ölüme atıyor.

Şunu baştan belirtelim, İsrail normal bir oluşum değil. Terörist bir oluşum. Terörist oluşumdan insaf, vicdan, savaş hukukuna riayet, savaş ahlakına uymayı beklemek oldukça saflık olur.

Bunu hassaten belirtelim.

Bunu belirttikten sonra gelelim “savaşın hukuku mu önemli, savaşın ahlakı mı önemli” konusunda görüş belirtmeye.

Bu satırların yazarı kardeşiniz, “etik değerler ve ahlaki yönetim konusunda” araştırmaları ve seminer sunumları olan bir kardeşinizdir.

Yüzlerce makale, köşe yazısı ve seminer sunumunda belirttiğim bir hususu burada da belirteyim. Ahlaki hassasiyetler ve etik değerler hukuktan önce gelir. Etik değerler ve ahlak anlayışı bir yerde hakim değilse, hukuk kuralarını kimse kaale almaz ve aynen bir kartalın örümcek ağını delip de geçtiği gibi hukuk kuralları delinip de geçilir.

Bu hususta Fransız Yazar Balzac’ın meşhur bir sözü vardır: "Kanunlar örümcek ağları gibidir: Zayıfları ağa yakalanır, güçlüler ağı delip geçer."

Gelelim şimdi “savaşın hukuku mu olur, ahlakı mı olur” sorusunun cevabına.

Savaşın hukuku olmaz.

Bunu net olarak belirteyim. Niye mi? Zaten güçlüler normal zamanlarda hukuku sevmezken ve hukuk kurallarını delip geçerken, savaş zamanlarında mı hukuku dinleyecekler?

Elbette dinlemezler.

Savaşta güçlülerin kuralları geçerlidir. Normal zamanlarda da güçlülerin kuralları geçerlidir.

Uluslararası hukukta zaten “hukuk demek gukuk demektir.” Uluslararası ilişkilerde elbette hukuk değil güçlülerin dayatması geçerlidir.

Buna rağmen savaş hukuku diye bir şey icat etmişler ve o hukuku savaş zamanlarında çiğnediğini düşündüklerini, bildiğim kadarıyla Hollanda’nın Lahey kentinde bir mahkemede yargılıyorlar. Nasıl yargılıyorlar? Tabi, keyiflerine göre yargılıyorlar. Savaş bittikten sonra bir komutanı ya da devlet başkanını konjonktüre göre ve işlerine gelirse yakalayıp orada yargılıyorlar. Şimdiye kadar Bosna’da Sırpların komutanı ve "Bosna Kasabı" lakaplı Ratko Mladic'in yargılandığını hatırlıyorum. Belki ondan önce birkaç kişi o mahkemede yargılanmıştır.

Bu hususta araştırma yaptığımızda Uluslararası Ceza Mahkemesi (kısaca UCM), kuruluş belgesi Roma Statüsü olan, savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım suçları ve saldırı suçlarına bakan uluslararası bir mahkeme olduğunu anlıyoruz. O mahkeme 1 Temmuz 2002 tarihinde kurulmuş ve 11 Mart 2003 tarihinde çalışmaya başlamıştır.

Savaş hukuku ile ilgili bir de Roma Statüsü (Tüzüğü) var. O tüzükte yazar da yazar. Şöyle olursa böyle olur, böyle olursa şöyle olur.

O işin hukuk kısmı.

Ben işin hukuk kısmı ile ilgili değilim ve savaşta din, vicdan, ahlak ve insanlık geçerli olmazsa, kimse savaş hukukuna göre yargılanacağını dikkate dahi almaz.

Adam gözünü karartmış ve insanlıktan çıkmışsa (aynen terörist İsrail gibi olmuşsa) onu hangi savaş hukuku kuralı durdurabilir.

Ancak insanlık, vicdan, din, iman var ise, çocukluktan gelen aile kültürü ve ahlaki değerlere saygı var ise, o kişi savaşta da barışta da ahlaktan ve insanlıktan ayrılmaz.

Allah’tan korkan kişi savaşta da barışta da insanlık ve vicdani değerlere göre hareket eder.

"Sizinle savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın ve aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allah, aşırı gidenleri sevmez." (Bakara Suresi, 190)

İbn Ömer (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (asm)' in katıldığı gazvelerden birinde öldürülmüş bir kadın bulundu. Rasûlullah (asm.) bunun üzerine kadınları ve çocukları öldürmeyi yasakladı." (Hadis-i Şerif)

Bu ayet ve bu hadis İslam’da savaşın ahlakını ve kurallarını gösteren onlarca örnekten yalnızca iki örnektir. İslam barışta da savaşta da asla aşırıya gitmeyi ve zulmetmeyi yasaklar. İslam güçsüzleri koruyan bir dindir. Bu durum barışta da geçerlidir, savaşta da geçerlidir.

Sözü uzatmaya gerek yok. İslam barış dinidir ve öncelikle insanın yaşamasını ve hayatını idame ettirmesini hedefler. Bunun adı İslam ahlakıdır.

“Sonuç olarak savaşta hukuk değil ahlak geçerli olmalıdır.” İslami değerlere uyan kişi ahlaklı davranır ve her daim güçsüzleri ve zayıfları korur. Biz tüm savaşlarda bunu uyguladık ve masumlara zarar vermedik. Ancak terörist İsrail, İslam’dan ve insanlıktan fersah fersah uzak olduğu için her daim insanlığa zarar vermiştir. Barış zamanında da zarar vermiştir, savaş zamanında da zarar vermiştir.

İsrail yalnız güçten ve kuvvetten anlar.

Ey Müslüman! Dikkat et. İsrail’den ahlak ve insanlık bekleme ve silah ile teçhizat ile hazırlıklı ol.

Vesselam…