Plastik maddeler sırf şehirleri değil, köyleri de esir aldı

Ahmet Sandal

Ahmet Sandal

Tüm Yazıları

İNSAN VE TOPLUM ÜZERİNE GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELER-VI

Bilindiği üzere, her hafta “İnsan ve Toplum” üzerine yazıyoruz. Maksadımız bu toplumun özellikle gençlerine rehberlik sağlamak ve yol göstermektir. Hedefimiz gençlerimizi manen ve madden geliştirmek ve huzur, refah ve güvenli bir hayata ulaştırmaktır. Bu uğurda çaba ve çalışma Bizden, takdir, yardım ve inayet Allah’tandır. Zaten yardım ve ihsan içindeyiz. Biz bu yardım ve ihsan ile yazıyor ve anlatıyoruz. Elhamdülillah.

“İnsan ve Toplum” odaklı yazılarımızın 6.sında geçen haftalarda olduğu gibi bu hafta da yine “çevre sorunlarına ve çözüm yollarına” dikkat çekiyoruz. Haftaya inşallah, “Devlet, Millet ve Kamu Yönetimi” üzerine görüş ve düşüncelerimi sizinle paylaşacağım.

Evet, yine çevre sorunları ve çözüm yolları üzerinde duralım.

1- PLASTİK MADDELER SIRF ŞEHİRLERİ DEĞİL, KÖYLERİ DE ESİR ALDI

Hemen belirteyim ki plastik maddeleri hiç sevmem. Hayatta en nefret ettiğim madde plastik maddedir. Ruhsuz, sevimsiz ve alçak bir maddedir plastikler. Altın madeni nasıl ki, asil ve narin ise, bunun en zıttı plastik en alçak ve en sevimsiz bir maddedir. Altın şifadır, plastik zarar ve ziyandır.

Geçtiğimiz yaz aylarında, memleketim Kahramanmaraş Pazarcık’ta iznimi kullanırken, bazı köylerde gördüğüm bir çirkin manzara hoşuma gitmemişti.

Manzaralar hoşa gitmediği gibi, Bizde bir “hayal kırıklığı da meydana getirmişti.” Zira, biz köylere, Allah’ın yarattığı güzel manzaralar ve güzel tabiat değerlerini görmeye gitmiştik. Zaten, şehirlerin çirkin ve beton manzarası yeterince sinirimizi bozuyordu. Köylerde hoş bir sefa sürelim ve gözlerimiz bayram etsin dedik. Ancak, bazı köylerde çöplerin dere ve vadilere gelişigüzel döküldüğünü görmek ruhumuzu incitmişti. Hele şu pet şişeler ve plastik atıklar var ya, o atıkların köylerde bile öbek öbek yığılı olduğunu görmek canımızı sıkmıştı.
Karakter ve yapı olarak, “kendi kendime söylenmeyi sevmem”, ancak karşılaştığım aksaklık ve noksanlığı ilgililere bildirmeyi severim. Bu özelliğimi bilen bilir. İşte bu gördüklerimi de yalnızca kendi kendime söylemedim ve ilgililere, yetkililere ulaşacak şekilde yazı ve makaleye dökmüştüm. Bu yazı ve makalem, 14 Ağustos 2010 tarihinde haber46.com.tr’de, 18 Ağustos 2010 tarihinde ise hem de Pazarcık Aksu Haber Gazetesinde yayınlanmıştır.
Bu yazıda, en son olarak, yetkililerin bu hususta bir çözüm bulmaları için; “köylerde oluşan plastik atıklarının tabiattan tekrar uzaklaştırılması için de, bir kampanya düzenlenerek hepsi de toplanıp uzaklaştırılabilir. Bunun için Muhtarlarla işbirliği içinde bir kampanya gereklidir” demiştim.

Daha sonra öğrendiğim kadarıyla, o dönemin Kahramanmaraş Valisi Kahramanmaraş köylerinde 15 Eylül 2010 tarihinde “temizlik kampanyası” başlatmış, kendisini kutlarım. Gerçekten, Sayın Valimizi bir ay öncesinden, yani bu etkinliğin gerçekleştirildiği günlerde, kutlamak isterdim. Ancak, binlerce haber arasından ve şahsımın içinde bulunduğu yoğunluk nedeniyle, bu haber dikkatimi çekmemiş. Biraz önce de belirttiğim gibi, bu etkinlik 1 aydan fazla zaman öncesinden gerçekleştirilmiştir. Ben bugün (22 Eylül 2010 günü) öğrendim. Ve öğrenir öğrenmez de konuyu bir yazıya dökmek için kağıda kaleme sarıldım. (Kağıda kaleme derken artık, yazı yazarken kağıt kalemden çok, klavye, tuşa sarılıyor insan.)

Evet, o dönemin Kahramanmaraş Valisinin, Kahramanmaraş köylerinde “temizlik kampanyası” başlatması sevindirici ve mutluluk verici bir gelişme. Bunun yanında, bir Yazar olarak, yazdıklarımızın bir vesile ile hayata geçirilmesi de “mutluluk verici” bir olaydır.

İşin şu boyutunu hemen belirteyim. Bu yazıyı yazmak için klavyenin başına geçtiğimde, bir arkadaşım, “Senin haber46.com.tr’deki o yazının ve gazetedeki o makalenin Vali tarafından okunduğu ne belli” dedi. Ben de o arkadaşa; “sözkonusu o yazımın Vali Bey tarafından okunup okunmadığı önemli değil. Benim için önemli olan o temizlik kampanyasının başlatılmış olmasıdır” demiştim. Aynı sözü burada da tekrarlıyorum.

Netice olarak, katı atık ve çöp sorunu Ülkemizin en ciddi çevre problemidir. Bu sorunun hem şehirlerde ve hem de köylerde ciddi bir sorun oluşturduğu açık bir gerçektir. Sözünü ettiğim o yazılarda belirttiğim üzere, Ülkemizde de günlük kişi başına ortalama 1 kg katı atık oluşmaktadır. Bu rakam Ülke nüfusuyla çarpıldığında, çöp miktarı olarak milyon tonlara varan bir rakam oluşmaktadır. Bu miktarın etkili bir şekilde toplanması ve sağlıklı bir şekilde bertaraf edilmesi gerekmektedir.

Ve yazımın başlığında da belirttiğim gibi bu plastik madde illeti, yalnızca şehirler için değil, köyler ve kırsal kesimler için de büyük bir illet olarak orta yerde durmaktadır.

2- PLASTİKLER SAĞLIĞA EN ZARARLI ŞEYLER

Geçen güm Tıbbî Nebevî Konferansını dinlerken şöyle düşündüm: “Sağlığımıza aykırı ne varsa, bu çağda mevcut.” Ecdadımız toprak kaplarda yemek yemiş, bizler metal, çelik, alüminyum, teflon meflon, plastik mılastik türü tabak, tencere ve tavalarda adeta her gün bünyemize zararlı maddeler alarak eriyip gidiyoruz. Sağlığımıza zararlı ne varsa hayatımıza yerleştirmişler. Ne zaman ki plastik bir tabakta yemek yemek zorunda kalsam utanıyorum ve bu nasıl medeniyet diye isyan ediyorum. Genellikle düğün, mevlit gibi kalabalık etkinliklerde plastik tabak, plastik çatal ile yemek servisi yapılıyor. İnanın o yiyeceği yiyesim gelmiyor. Plastik uyduruk çatalı yemekteki yiyeceğe batırıyorsun, bir bakmışsın çatal kırılmış ve yemek içerisinde plastik kırıntıları arıyorsun. Tam bir rezalet.

Merhum Mehmed Akif Ersoy’un “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” diye İstiklal Marşımızda haykırdığı o günlerden bugüne çok şey değişti. Artık “Medeniyet dediğin hayatın her alanını istila eden plastikler” diye haykırmak ve bu medeniyetten kurtulmak gerekir.

Evet, bu çağda, bu hayatta her şey plastik ve plastik türevleri olmuş. Kapının kolu plastik, su içtiğimiz şişe plastik, oturduğumuz koltuk plastik, pencere plastik, torba plastik, kova plastik. Nereye el atsak plastik olmuş.

Plastiğin toprağa karışıp da yok olmaması ve çevreye verdiği zararlar bir gerçektir. Plastiğin bazı hastalıkların (hatta kanserin) bir sebebi olduğu bir gerçektir.

Bu tür sorunların plastiğin hayatımızdan mümkün olduğunca atılması için birer haklı neden olduğunu düşünüyorum.

Plastik medeniyeti derken kasdım elbette çevre kirliliği ve hastalıklara yol açan bu zararlı maddeye dikkat çekmektir. Ancak bu maddenin bir başka daha rahatsızlığı var.

“Plastik ruhsuz bir maddedir.”

Şimdi bu son sözümden sonra, “hayda, plastik ruhsuz maddedir de, demirin, çeliğin, altının, kömürün, tahtanın, odunun, taşın, duvarın ruhu mu var” diye seslendiğinizi duyar gibiyim. Evet, demirin, çeliğin, altının ve tabiatta orijinal olarak mevcut olan her maddenin ruhu vardır. Bir demir sesiyle, tınısıyla farklıdır. Bir altının çıkarmış olduğu o tiz ses, hemen farkedilmesini sağlıyor. Hele altının o eşsiz görünümü ve bakanlara (özellikle de bayanlara) karşı cazibeli rengi ve çekici duruşu ile asil bir maden olduğu bellidir.

Plastik öyle mi? Değil. “Plastiğin sesi” desen “ayrı bir sesi yok”, “tutuşu” desen “eldeki tutma duygusu hoş değil”, “duruşu ve görünümü” desen, plastik oldukça itici bir maddedir. Sanki sanal bir maddedir.

Evet, tüm bu yönleriyle “plastik ruhsuz bir maddedir.”

Maalesef, bu ruhsuz madde Dünya’yı sanki esir aldı. Bu ruhsuz maddenin esaretindeki insan da ruhsuzlaştı ve adeta sanal haline geldi.

2- BİNALARIN GÜRÜLTÜYE KORUNMASININ ÖNEMİ VE BELEDİYELER

Gürültü kirliliği ile mücadele özellikle gelişen teknoloji ve bilgi çağından daha da fazla önem kazanmaktadır. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde bir Hocamız vardı. Rahmetli Bedri Gürsoy, “medeniyet ile gürültünün artması sanki birbiriyle koşut ilerliyor. Medeniyet artıkça gürültü de artıyor” diyerek ironik bir söylem ile çağımızdaki gürültülü ortamı eleştirirdi. Gerçekten de öyle. Tekrar konumuza dönecek olursak, tanımlamalara bakıldığında birçok kavramın teknik özellikli olduğu ve farklı bilim dallarının uzmanlığını gerektirdiği anlaşılmaktadır. Öyleyse, başta Belediyeler olmak üzere ilgili tüm kurum ve kuruluşlar denetim ve teknik incelemeye ağırlık vermelidir. Teknik incelemede inşaat proje ve uygulamaları en önemli yer tutmaktadır. Bu hususla birlikte gereken denetimler de hassasiyetle sağlanmalıdır.

Gelişmiş Ülkelerin birçoğunda binaların gürültüye karşı korunmasında duvar ve dış cephe yalıtımı ciddi bir şekilde ele alınan bir konu olduğu gibi, ayrıca trafikten kaynaklanan gürültü için de önlemler alınmaktadır. Gelişmiş Ülkelerde gürültüye karşı alınmış yalıtım tedbirleri ve sokaklarda trafik hız sınırlaması önem taşımaktadır. Gelişmiş Ülkelerde mevcut imar planları ve yapı yönetmeliklerine göre yatak odalarının seslerden etkilenmemesi için binanın yola bakan taraflarında yapılmamasına dair mevzuat bulunmaktadır.

Belediye yönetimleri binalarda akustik konusunda ayrı bir hassasiyet göstermelidirler. Binalarda tüm gürültüye karşı hassasiyeti gösteren akustik belgesini şart koşmalıdırlar. Bunun için de projelerin akustik proje özelliği taşıması gerekir.

Binaların gürültüye karşı korunması konusunda gereken hukuki ve teknik desteği sağlamak ve mevzuat düzenlemelerini gerçekleştirmek görevi Çevre ve Şehircilik Bakanlığındadır. Uygulamada denetimleri de (malzeme denetimi, piyasa gözetimi ve denetimi ve benzeri hususlarda da) anılan Bakanlık elbette yetkili ve görevlidir. Ancak konuya ilişkin en önemli görev ve takipler Belediyeler tarafından gerçekleştirilmelidir.

3-TIBBİ ATIKLARIN KONTROLÜ VE BELEDİYELER

Resmi Gazetenin 25.01.2017 tarih ve 29959 sayılı nüshasında yayımlanan Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliğiyle birlikte 22.07.2005 tarihli ve 25883 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır. 1990 yıllardan itibaren tıbbi atıkların kontrolü birkaç yönetmelik çıkarılmış ve en son yönetmelik 2017 yılından çıkarılmıştır. Tıbbi atıklar insan ve çevre sağlığı açısından oldukça mühim taşıyan bir konudur. Eğer tıbbi atıklar gerekli bir şekilde modern tesislerde ve steril ortamlarda bertaraf edilmezlerse insan ve çevre sağlığı tehdit ve tehlike altında demektir. Bundan dolayı, tıbbi atıkların oluşumundan bertarafına kadar, çevreye ve insan sağlığına zarar verecek şekilde doğrudan veya dolaylı bir biçimde alıcı ortama verilmesinin önlenmesi, çevreye ve insan sağlığına zarar vermeden kaynağında ayrı olarak toplanması, sağlık kuruluşu içinde taşınması, geçici depolanması, tıbbi atık işleme tesisine taşınması ve bertaraf edilmesi gerekmektedir.

Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin 5. maddesinde tıbbi atıkların yönetimine ilişkin ilkeler belirtilmiştir.

Buna göre,

a) Tıbbi atıkların çevreye ve insan sağlığına zarar verecek şekilde doğrudan veya dolaylı olarak alıcı ortama verilmesi yasaktır.

b) Tıbbi atıkların, tehlikeli, tehlikesiz, belediye veya ambalaj atıkları gibi diğer atıklar ile karıştırılmaması esastır.

c) Tıbbi atıkların, kaynağında diğer atıklardan ayrı olarak toplanması, geçici depolanması, taşınması ve bertarafı esastır.

ç) Tıbbi atıkların neden olduğu çevresel kirlenme ve bozulmadan kaynaklanan zararlardan dolayı tıbbi atığın toplanması, taşınması, geçici depolanması ve bertarafı faaliyetlerinde bulunanlar müteselsilen sorumludurlar. Sorumluların bu faaliyetler sonucu meydana gelen zararlardan dolayı genel hükümlere göre de tazminat sorumluluğu saklıdır. Tıbbi atıkların yönetiminden sorumlu kişilerin çevresel zararı durdurmak, gidermek ve azaltmak için gerekli önlemleri almaması veya bu önlemlerin yetkili makamlarca doğrudan alınması nedeniyle kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan ve/veya yapılması gereken harcamalar, 21.07.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre atıkların yönetiminden sorumlu olanlardan tahsil edilir.

d) Tıbbi atıkların yönetiminden sorumlu kişi, kurum/kuruluşlar, bu atıkların çevre ve insan sağlığına olabilecek zararlı etkilerinin azaltılması için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdürler.

e) Sağlık kuruluşları, atıklarının toplanması, taşınması, sterilizasyonu ve bertarafı için gerekli harcamaları karşılamakla yükümlüdür.

f) Tıbbi atıkların toplanması, taşınması, sterilizasyonu ve bertarafında uygulanacak ücret mahalli çevre kurulu tarafından belirlenir.

g) Sağlık kuruluşları ile bu atıkların toplanması, taşınması ve bertarafından sorumlu belediyelerin ya da belediyelerin yetkilerini devrettiği firmaların, tıbbi atık yönetimi faaliyetlerini yerine getiren ilgili personelini periyodik olarak eğitimden ve sağlık kontrolünden geçirmesi ve tıbbi atık yönetimi kapsamındaki faaliyetlerin bu personel tarafından yapılması esastır.

ğ) Tıbbi atık işleme tesislerinin çevre lisansı alması zorunludur.

h) Tıbbi atık taşıma araçlarının atık taşıma lisansı alması, tıbbi atıkların işleme tesislerine lisanslı araçlar ile taşınması ve taşıma esnasında UATF kullanılması zorunludur. Günlük 1 kilograma kadar tıbbi atık üreten sağlık kuruluşlarında, tıbbi atıkların taşınması sırasında UATF kullanılması şartı aranmaz; ancak tıbbi atıkların bu sağlık kuruluşlarından alınması esnasında tıbbi atık alındı belgesi/makbuzu kullanılması zorunludur.

ı) Patolojik atıklar yakma yöntemiyle bertaraf edilir. Ancak herhangi bir kimyasalla muamele görmemiş kan torbaları ve kan yedekleri dâhil vücut parçaları ve organları sterilizasyon tesisinde işlenebilir. Yalnızca kol, bacak, fetus gibi tanınabilir nitelikte olan ve enfeksiyon riski taşımayan patolojik atıklara defin işlemi uygulanabilir. Defnedilmesi talep edilen patolojik atıklar sağlık kuruluşu tarafından düzenlenecek belge ile talep eden hasta ya da hasta yakınına teslim edilir. Defin işleminin uygulanmasında 19/1/2010 tarihli ve 27467 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Mezarlık Yerlerinin İnşaası ile Cenaze Nakil ve Defin İşlemleri Hakkında Yönetmelik hükümleri uygulanır.

i) Tıbbi atıklar, ara depolama tesislerine gönderilemez.

j) Tıbbi atıkların oluştukları yere en yakın ve en uygun tıbbi atık işleme tesisinde uygun yöntem ve teknolojiler kullanılarak işlenmesi esastır.

4- ÜLKEMİZİN ÇEVRE DURUMUYLA İLGİLİ BAZI GÖSTERGELER

Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca çevresel açıdan Ülke olarak içinde bulunduğumuz durumu gösteren kitaplar yayınlanmaktadır. 2016 yılı itibariyle Çevresel Göstergeler Kitabı 2018 yılı içerisinde yayınlanmıştır. Dünyanın pek çok ülkesinde çevresel göstergeler, karar verme süreçlerinde, çevresel konularda toplumdaki fertlerin bilincinin arttırılmasında ve çevre politikalarının sonuçlarının izlenmesinde fikir oluşturmaya katkı sağlamaktadır. Çevresel göstergeler, çevresel durumu, başarıları ya da sorunları en basit ve oransal olarak anlatan önemli araçlardır. Çevresel göstergelerin yayınlanmasının bir maksadı da, çevre problemleriyle farklı detaylarda ilgilenen toplumun, çeşitli kesimleri arasında ortak bir dil oluşturmaktır.

a)Su – Atıksu

Ülkemizde, çevreyi koruma amaçlı yapılan çalışmalar ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca verilen maddi ve teknik destekler sonucunda, son yıllarda kanalizasyon şebekesi ve atık su arıtma tesisi ile hizmet verilen belediye sayısında ve bu hizmetin verildiği nüfusta önemli artış olmuştur. 2016 yılı sonu itibariyle, atıksu arıtma tesisleri ile hizmet verilen belediye nüfusunun toplam belediye nüfusuna oranı %75’e ulaşmıştır. Ancak, Türkiye’de en az ikincil (biyolojik) atıksu arıtma tesisine bağlı nüfus oranı 2014 yılı verileriyle %43,1’dir.

b) Hava Kalitesi

Hava Kalitesi 2014-2016 yılları arasındaki dönemde her üç yılda da aşım değeri bulunan 123 istasyon esas alındığında, 2016 yılında 2015 yılına göre PM10 ve SO2 sınır değerlerinde %11 azaltılma olmasına karşın, PM10 parametresi için aşım sayısında %22,4 artış, SO2 parametresi için aşım sayısında ise %25,2 oranında azalma meydana gelmiştir. Özellikle kış mevsiminde ısınma kaynaklı kirleticilerin hava kirliliğindeki etkisi sorun olmaya devam etmektedir. Hava kalitesinin iyileştirilmesi amacıyla, mevcut çalışmaların sürdürülmesinin yanı sıra ek önlemlerin de gerektiği düşünülmektedir.

b)Atık

Atık yönetimi genel ilkeleri doğrultusunda atıkların öncelikli olarak kaynağında azaltılması, geri kazanımı, enerji geri kazanımı ve son olarak bertaraf yöntemlerine yöneltilmesi gerekmektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2016 yılı verilerine göre, düzenli depolama tesisleri ile hizmet verilen nüfusunun toplam belediye nüfusuna oranı %71’dir. Tehlikeli Atık Beyan Sistemini (TABS) kullanılarak yapılan beyanlara göre; 2016 yılı için Türkiye geneli işlem gören tehlikeli atık miktarı 1.363.227 ton olarak belirlenmiştir. Bu atıklara maden sektörü atık miktarları dahil edilmemiştir. 1.363.227 ton atığın %79,94’ü geri kazanıma yönlendirilmiştir. %16,3’ü bertaraf edilmiş, %3’ü stoklanmış, %0,75’i ihraç edilmiştir.

c)Çevre Mevzuatı Kapsamında Faaliyet Gösteren Laboratuvarlar

2016 yılı itibariyle, ülkemizde çevre mevzuatı kapsamında faaliyet gösteren 178 adet laboratuvar bulunmaktadır. Laboratuvarlar, yeterlik konuları, bulundukları iller gibi konular http://lab.csb.gov.tr/yetkili-cevre-laboratuvarlari-i-82329 adresinden sorgulanabilmektedir. 2008 yılından beri, Uzaktan Denetim kapsamında Bakanlığımızca yetki alan laboratuvarlara “Yeterlilik Testi” düzenlenmektedir. Düzenlenen Yeterlilik Test parametresi 2016 yılı itibari ile 28 parametredir.

d)Çevresel Harcamalar

Toplam çevresel harcamalar ülkelerin çevresel performansları, ekonomik refah düzeyleri ile doğrudan ilişkilidir. Çevresel harcamalar, çevresel değerlerin korunmasına yönelik, tepki göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. 2016 yılında, toplam 31,8 milyar TL olarak gerçekleşen çevresel harcamaların %66,8’ini cari harcamalar, %33,2’sini ise yatırım harcamaları oluşturmuştur. 2016 yılında toplam çevresel harcamaların gayrisafi yurtiçi hasıla içindeki payı %1,2 olarak gerçekleşmiştir. 2016 yılında, toplam çevresel harcamaların %40,4'ünü atık yönetimi hizmetleri, %32,6'sını su hizmetleri, %17,6'sını atıksu yönetimi hizmetleri ve %9,4’ünü ise diğer konularda yapılan çevresel harcamalar oluşturmuştur.

Türkiye’de 2016 yılı itibariyle, trafiğe kayıtlı toplam araçların yaş grubuna göre dağılımına bakıldığında %34’ünün 0-5 yaş aralığında, %19,3’ünün 6-10 yaş aralığında, %12,4’ünün 11-15 yaş aralığında, %12,1’inin 16-20 yaş aralığında, %22,3’ünün ise 20 yaşından fazla olduğu görülmektedir.

e) Çevreye Duyarlı Konaklama Tesisi Sayısı

Kültür ve Turizm Bakanlığınca çevrenin korunması, çevre bilincinin geliştirilmesi, turistik tesislerin çevreye olan olumlu katkılarının teşvik edilmesi ve özendirilmesi amacıyla, “Turizm İşletmesi Belgeli” olup çevreye duyarlı faaliyet gösteren konaklama tesislerine mevzuat çerçevesinde “Çevreye Duyarlı Konaklama Tesisi Belgesi” ve plaketi verilmektedir. “Çevreye Duyarlı Konaklama Tesisi Belgesi” almış işletmelerin tükettikleri elektrik enerjisi bedellerinin bir kısmı Kültür ve Turizm Bakanlığınca desteklenmektedir.

f)Biyolojik Çeşitlilik

Türkiye birçok bitkinin gen merkezidir ve biyolojik çeşitlilik bakımından dünyada önemli bir yere sahip olmakla birlikte bazı bitki ve hayvan türlerimiz tehlike altında olup geçmişte var olan bir kısım türlerimizin nesli tükenmiştir. Türkiye’de yöre has türlerin (endemizm) oranı %34 civarındadır. Endemik bitkiler açısından çok zengin olmasına rağmen, zenginliği oluşturan bu türlerin bazıları ciddi tehditlerle karşı karşıyadır.

Bu tespitlerle birlikte Pazarcık Havadis Gazetesindeki orta sayfa yazılarından birinin daha sonuna geldik. “İnsan ve Toplum” odaklı yazılarımız devam edecek, inşallah. Haftaya, yazı dizimizin 7. kısımda hangi konuyu sizlerle birlikte mütalaa edeceğiz? Yukarıda da belirttiğim gibi, haftaya inşallah, “Devlet, Millet ve Kamu Yönetimi” üzerine görüş ve düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım.