Nesillerimizin heder olmaması için
Nesillerimizin heder olmaması ve geleceğe dair güvenle ve kıvançla bakmamız için ilk ve tek şart, çocuklarımıza eğitim ve irfan vermeliyiz, öğretim ve bilgi ondan sonra gelir.
Gel gör ki, günümüzde Milli Eğitim Sistemimizde öncelik bunun tam tersidir.
Öncelik öğretim ve bilgi doldurma üzerinedir.
Ben, “bu önceliğin değiştirilerek, ilk sıraya irfan ve eğitim yerleştirilmelidir” diyorum.
Ben bu hususta çok şey yazdım ve söyledim, bu son söylediğim maksadımın kendisidir.
Aksi olursa ne olur?
Yani benim dediğim değil de yalnızca akıl ve bilgi öğretimine odaklanılırsa, ahlak ve irfan eğitimine odaklanılmazsa ne olur?
Toplumun başına bela olacak tipler yetiştirilir.
Öğrencilerimiz doktor olur ancak, merhametli ve şefkatli doktor olmaz.
Öğrencilerimiz mühendis olur da iyi ve doğru mühendis olmaz.
Öğrencilerimiz avukat olur da vicdanlı ve adaletli avukat olmaz.
Kısacası öğrenci okur bir yerlere, bazı mevkilere gelir de “adam olmaz.”
Meşhur fıkra var ya; “Oğlum ben sana Vali olamazsın demedim ki, adam olamazsın dedim” kuralı geçerli olur.
O fıkranın şimdi tam sırası:
Bir Baba Oğlunun tavır ve davranışlarını beğenmez ve devamlı ona; “Oğlum sen adam olamazsın” diye seslenirmiş. Babasının bu sözlerinden rahatsız olan çocuk okulda derslerine daha sıkı çalışır, daha da hırslanırmış. Gel zaman git zaman, o çocuk okumuş, üniversiteyi kazanmış, okulu bitirdikten sonra işe girmiş. Ve en sonunda Valilik görevine kadar yükselmiş. Bu görevdeyken bir gün Babasını ayağına kadar çağırmış. Bu görevliyi göndererek “git Babama söyle bugün benim yanıma gelsin” demiş. Babası kapıdan içeri girer girmez; “bak Baba, sen bana adam olamazsın diyordun. Okudum ve Vali oldum” demiş. Babası da bu sözler üzerine, aynen şu cevabı vermiş: “Oğlum ben sana Vali olamazsın demedim ki, adam olamazsın dedim. Adam olsaydın, Babanı bu şekilde edepsizce ayağına getirmezdin.”
Edep erkan, yol yöntem bilmeyen o kadar okumuş insan var ki, bunlara adab-ı muaşeret dersleri vermek gerekir.
Adab-ı muaşeret edepli davranışlar demektir.
Bu noktada şu veciz ve oldukça manalı sözü hatırlatmakta fayda var: “İlim meclisine girdim, eyledim ilmi talep. İlim geride kaldı, illa edeb, illa edeb!”
Bu noktada bir de şu hususa kısaca dikkat çekeceğim: Biz eğitimde sayılara ve niceliğe kafayı takmışız. Filanca üniversiteden şu kadar doktor, mühendis, hukukçu mezun oldu. İyi de “bunların kaçı adam gibi doktor, mühendis ve hukukçu?” Bunu ne araştıran var, ne de sorgulayan var.
Uzun uzun yazmaya çok da gerek yok bu hususta. Anlayan anladı. İnşaallah yetkililer de anlar da önceliği öğretim değil, eğitim alır. Eğer yetkililer hâlâ eski kafada devam edeceklerse onlara bir tavsiyem olacak, “eğitimi önceliğe almadığınız takdirde, bari Bakanlığın adını da değiştirin, Milli Eğitim Bakanlığı demeyin “Milli Öğretim Bakanlığı” olarak ismini cismine uygun hale getirin.
Nesillerimizin heder olmaması ve gençlerimizi terbiyeli, edepli yetiştirilmesi için Milli Eğitim Bakanlığı ismine uygun davranmalıdır.
Vesselam…