Lisan-ı kâl mi, lisan-ı hâl mi?

Ahmet Sandal

Ahmet Sandal

Tüm Yazıları

Atalarımız “huyu güzelden usanılmamış da kendi güzelden usanılmış” diyor ya, ben de “özü güzelden usanılmamış, sözü güzelden usanılmış” diyorum.

Öyle insanlar bilirim, sözü o kadar güzel ve o kadar tatlı ki, adamı alıp da bağrıma basarak sarasım geliyor. Ancak adamın sözlerinin yanında ve ondan daha da ötesi kendisini tanıdıkça ve kimseyi hiçbir faydasının olmadığını gördükçe, menfaatten başka bir kural tanımadığını müşahede ettikçe, “dilinin tatlılığı”, “sözlerinin güzelliği” boşta kalıyor, tüm konuştuklarını alıp da çöpe atmak gerekiyor.

Dilimizde o tip adamların için de söylenmiş atasözleri vardır: “Dili yağlı, eli bağlı.” “Gürlüyor, ama yağmıyor.”

Atasözlerinden önce Hazreti Mevlana’nın sözü var. “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.”

Sözlerinle kendini farklı gösterme. Cimri isen cömert gösterme kendini, korkak isen cesur gösterme kendini, fakirsen zengin gösterme kendini, inançlı değilsen imanlı gibi gösterme kendini.

Evet, sözler çok mühim. Ağızdan çıkan kelimeler, cümleler çok mühim.

Sözlerin mühim olduğunu beyan eden şu sözü de çok beğenirim.

“İnsan sözünden, hayvan yularından tutulur.”

Buna rağmen bazı kişiler sözleriyle o kadar kendisini bağımsız hissederler ki, sanki o sözü kendisi söylememiş ya da söylemiş olsa da hiç mühim saymamıştır.

Bundan otuz üç yıl önce, evlendiğimiz ilk yıllarda kiralık bir ev tutmuştum. Kiralık evi tutarken ev sahibi olacak adam, “en az 10 yıl bu evde oturabilirsin” dedi. Sonra, “1 yıl dolmadan evden çık, evi satacağım” dedi. Ben de, “hani, 10 yıl bu evde kiracı olarak oturabilecektim ne oldu” dedim. Verdiği cevabı hâlâ unutmam: “Peynir gemisi lafla yürümez.”

Yani adam diyor ki, “söz mühim değil, konuşmalarda ağızdan çıkan taahhüt mühim değil, elinde senet ve belge yoksa, sözleri boş ver.” Halbuki söz çok mühimdir. Söz vermek oldukça önemlidir.

Sözünde durmamak ve yalan konuşmak, bu şekildeki bir davranışlar mü’min, Müslüman tavrı olamaz. İslam içinde olduğunu söyleyen bir kişii verilen sözleri küçümseyemez. Doğruluk bir Müslümanın en önce gelen özelliği ve şiarı olmalıdır.

Yüce Rabbim (cc) Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır.” (Saff Suresi, 2-3)

Sevgili Peygamber Efendimiz (asm) “münâfığın alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler. Söz verince sözünde durmaz. Kendisine bir şey emanet edilince hıyanet eder” şeklinde buyurmaktadır.

Evet, bir Müslüman sözüyle özü, kâli ile hâli birbiriyle uyumlu ve birbiriyle aynı çerçeve içerisinde tutarsa gerçek Müslüman olur.

Yoksa Din’den de çıkabilir. Maazallah münafık durumuna da düşebilir.

Bu durum kişinin ferdi yani, kendi hayatı açısından önemli olduğu gibi bir bütün olarak da İslam açısından da önemlidir.

Eğer Dünya’da Müslümanlık yayılmıyorsa ve İslam A’dan Z’ye köşe bucak tüm Ülkelerde vücut bulmuyorsa bunun nedeni İslam’ı temsil ettiğini söyleyen Müslümanların gerçek bir duruş göstermemesi, doğru ve örnek alınacak bir halde olmamasıdır.

Müslümanların sözleri özlerinden farklı, Müslümanların kâli hâllerinden farklı. İşte bu yanlıştır.

Çok konuşmak ve güzel, süslü-püslü sözler söylemek mühim değildir. Mühim olan doğru konuşmaktır.

Çok konuşmak esasında Dinimizde hoş da görülmemiştir.

Yunus Emre’miz ne güze söylüyor, dinleyelim: “Çok söz yalansız, çok mal haramsız olmaz.”

İşte bu noktada, şu beş düşüncemi ve şu beş fikrimi sizlerle de paylaşmak istiyorum.

1- Lisan-ı hâli güzel Müslümanlar olmadığımız müddetçe lisan-ı kâl ne kadar güzel olursa olsun tebliğ bir işe yaramaz.

Öncelikle hareket ve yaşantımız güzel olmalıdır. Söz ve konuşmalarımız güzel olup da hayatımız o söz ve konuşmalar ile uyumlu olmazsa tebliğ havada kalır.

2- Müslümanlar "örnek alınacak" insanlar olmalıdır.

Sözleri ile değil yaşantısı ile örnek alınacak insanlar olmalıdır.

Ülkemizde başka dinden insanlar ile yan yana, iç içe bir hayatımız yok.

Yurtdışında milyonlarca Türkiye'den giden Müslümanlar o Ülkelerin başka dine mensup ahalisiyle yan yana, iç içe yaşıyor.

Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın yaşantısına bakarak bir tek Müslüman olmuş başka bir dinden insan var mı? Ben hiç duymadım.

3- Sevgili Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (asm) İslam’ı ilk tebliğ ettiğinde lisan-ı kâl'den önce lisan-ı hâli ile güven veriyordu. Çünkü Mekke'de "Muhammed'ül emin" olarak biliniyordu.

4- Müslümanlar öncelikle güven verici bir hâl ve yaşantı içerisinde olmalıdır. Müslümanlar özü ve sözü bir insanlardır ve onlardan zarar gelmez şeklindeki fikir tüm Dünya’da geçerlik bulmalı ve yer edinmelidir.

5- Hâlin ve yaşantın doğru ve güven verici olduğu müddetçe, sözlerinle kendini tam ifade edemezsen de doğru yoldasın. Ancak hâlin ve yaşantın yanlış ve güven vermediği halde sözlerin şatafatlı ve süslü-püslü ise eğri yoldasın.

Önemli olan kâl ve söz değil, önemli olan hâl ve özdür.

Böylece yazımızın başında sorduğumuz soru cevap bulmuş oluyor: “Önemli olan lisan-ı kâl değil, lisan-ı hâl’dir.” Vesselam.

Yazımızın sonunda bir dua: “İnşallah, hepimiz özümüz ve sözümüz ile doğru ve gerçek bir mü’min oluruz. Bunun için de az konuşup öz konuşmak ve sırat-ı müstakim üzere dosdoğru yaşamak şarttır. Allah nasip eylesin cümlemize…”