Korona virüsün hatırlattıkları
Sevgili Peygamber Efendimiz (asm), “Mü’minin ferasetinden korkun, o Allah`ın nuru ile bakar” buyurmaktadır. Gerçekten de Müslümanın bakışı, feraseti ve anlayışı mükemmeldir.
Biz olaylara ve hadiselere herkes gibi bakamayız ve hikmetli, ibretli bakıştan ayrılmayız. Her şeyde hikmet ve ibret ararız. Bütüncül bir bakış açımız vardır. Tüm olup bitenler Allah’ın ezelden takdiriyle vakti geldiğinde tecelli etmektedir. Ne olursa olsun, korkmayız, ancak tedbirimizi de alırız.
İşte size tarihten bir örnek. Hz. Ömer (ra), Şam'a sefere çıktığında Şam'da veba salgını haberini alır. Ordulara geri dönme emri verir. Bir Komutan, "Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun" der. Hz Ömer (ra), Komutana "Allah'ın bir kaderinden yine Allah'ın diğer kaderine sığınıyorum" der.
"Her şey kader. Ancak tebdir en güzel. Müslüman’ın bakışı en mükemmel.”
Her olan işte hikmet ve her hadisede ibret aramalıyız. Kainatta olan hiçbir gelişme, hiçbir olay kendiliğinden meydana gelmez. Allah’ın dilemesiyle olur. Bize düşen sebepler dahilinde kendimizi korumak ve tedbirler almaktır.
İşte bu hususta, bundan asırlar önce ölçü konmuş ve Bizlere şu tedbir bildirilmiştir: “Şayet bir yerde vebâ (bulaşıcı hastalık) olduğunu işitirseniz oraya gitmeyin. Sizin bulunduğunuz bir yerde meydana gelmiş ise oradan da ayrılıp çıkmayın.” (Hadis-i Şerif)
Bizlere bu tedbiri bildiren Sevgili Peygamber Efendimiz (asm) hastalıklara ve salgınlara karşı şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Alaca hastalığından, akıl rahatsızlığından, cüzzam illetinden ve kötü hastalıklardan sana sığınırım.”
Müslüman işte bu derecede denge insanıdır. Tedbiri alacak ve duasıyla Yüce Rabbim’den (cc) yardım isteyecektir.
Bir de sonuç ne olursa olsun şu ayet-i kerimede belirtilen durum bizim baş tacımızdır: "Onlar; başlarına bir musibet gelince, "Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz" derler." (Bakara Suresi, 156)
Tüm salgın, bela ve musibetlerde elbette şu gerçek de akla gelmelidir: “Biz de açık seçik mûcizeler olmak üzere onların üzerine tûfan, çekirge, haşarat, kurbağalar ve kan gönderdik. Yine de büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim olmakta direndiler.” (A'râf Suresi, 133)
Korona Virüs salgını ve son günlerde yaşanan bu küresel kâbusta bir de şu hususu gözlemliyorum. Ne oluyor ya! Ölümden neden bu kadar şiddetle kaçıyoruz. En sonunda ölmeyecek miyiz? Biz Allah’a kavuşmayı isteriz. Vakti geldiğinde bu durum bizim için bir sevinç ve kavuşma günüdür.
“Kim Allah’a kavuşmayı severse, isterse, Allah da ona kavuşmayı sever, ister. Kim de Allah’a kavuşmayı sevmezse, istemezse, Allah da ona kavuşmayı sevmez, istemez.” (Hadis-i Şerif)
İşte Biz bu Hadis’te belirtilen gerçeklere inanırız. Ölüm neticede Allah’a kavuşmaya bir vesile değil mi?
Sözü uzatmayalım ve son hadiselere “bir de bu çerçeveden bakalım inşallah”.
Evet Korona Virüs salgını bana bu hususları hatırlatmaktadır. Bu hatırlatmalarla aşağıdaki mısraları seslendiyorum:
1- İnsanoğlu, ya boyun eğecek, ya boyun eğecek.
Azrail’in eli elbette her canlıya değecek.
2- Ne kadar da sardı ölümün korkusu seni.
Kafasını kuma sokmuş deve kuşu seni.
3- Yüz yaşasan da öleceksin, bu kadar basit.
Nereye kaçarsan kaç, nereye gidersen git.
4- Görünmez bir virüs keyfini bozmaya yetti.
Takke düştü, kel göründü, havan, forsun bitti.
5- Hani hedeflerin, emellerin Dünya’dan büyüktü.
Bilim çaresiz kaldı, herkes herkes boynunu büktü.
6- Avucumuzun içinden geçip de gider zaman.
Yalnız eserlerimiz ve bulunduğumuz şu an.
Öyleyse, vaktin kıymetini bilelim ve boşa geçirmeyip hem Dünya, hem Ahiret için çalışalım.
Vesselam.