Kahramanmaraş’ın turizm potansiyeli

Ahmet Sandal

Ahmet Sandal

Tüm Yazıları

Geçen hafta “Güneydoğu’da Üç Gün Beş İl” başlığı altında bizzat seyahat notlarımdan oluşan ve Diyarbakır, Siirt, Mardin, Batman ve Şanlıurfa’nın bazı tarihi, dini ve kültürel değerlerini anlattığım yazımı yayınlamıştım. O yazıdaki maksadımız Güneydoğu’da değerlendirilmesi gereken müthiş bir turizm potansiyeli olduğunu belirtmekti ve Güneydoğu’nun turizm açısından tanıtılmasına dikkat çekmekti.

Geçen haftaki söz konusu o yazım, 23 Haziran-25 Haziran 2021 tarihleri arasındaki seyahatimde müşahede ettiğim notlarımdan ibaretti.

Bu yazıda da Kahramanmaraş İlimizin Kuzey İlçeleri olarak bilinen Çağlayancerit, Ekinözü ve Nurhak İlçelerinde 30 Haziran – 1 Temmuz 2021 tarihlerinde gerçekleştirdiğim seyahat notları ile ayrıca Afşin, Elbistan, Göksun, Andırın ve Türkoğlu İlçelerinde daha önceden gerçekleştirdiğim seyahat notlarından oluşmaktadır. Kahramanmaraş merkez ilçeleri Dulkadiroğlu ve Onikişubat İlçeleri zaten her daim uğrak yerimizdir. Kahramanmaraş’ta 21 Haziran-4 Temmuz tarihlerinde izinli olduğum sürede zaten Kahramanmaraş merkezde de bulundum ve merkezde önem taşıyan birçok tarihi ve turistik yerleri de bu sürede gezdim. Zaten Pazarcık İlçesi doğduğum yer ve Ailemin yaşadığı yer. Elbette izindeyken İlçem Pazarcık’ta da bulundum ve çocukluğumdan beri de Pazarcık’ın tarihi ve turistik yerlerine aşinayım. Elbette bu yazıda bunlardan da bahsedeceğim.

30 Haziran 2021 günü seyahate çıkarak istikametimizi Çağlayancerit’e çevirdik. Çağlayancerit İlçemizde Aksu Nehrinin kaynağı bulunmaktadır. Aksu Nehrinin gözünün olduğu yerin yakınlarından geçerek, Engizek Dağı’nı da aşarak zirvede plato (düzlük) şekilde bir mevkide yer alan Ayranpınarı Mesire yerine ulaştık. Engizek Dağı’nın en yüksek zirvesi 2814 m’dir. Zirveden geçerken oldukça serin olduğunu hissettik. Hava sehil dediğimiz ovada oldukça sıcak iken Engizek Dağından geçerken üşüdük. Aynı günde kısa süreli bir seyahat sonrasında bir sımsıcak, bir buz gibi havayı soluklamak çok ilginç.

Ayranpınarı görülmeye değer bir mekan. Ancak bu mekan oldukça bakımsız ve adeta bomboş vaziyette. O mıntıkada hiçbir tesis bulunmamaktadır. Esasında bu alan değerlendirilebilir. Öyle bomboş bırakılmaması gerekir. Ayranpınarı için sosyal medyada resim ve video yayınlayıp “alanın bakımsız olduğu, hiçbir turistik tesis olmadığını” belirttiğimde birçok kişi, “aman orası da öyle bakir kalsın, hiçbir tesis yapılmasın” diyerek görüşlerini açıkladılar.

Ben bu görüşe karşılık, “koruma ve kullanma” dengesinden yanayım. Doğayla uyumlu tesislerin o alana kurulabileceğini düşünüyorum. O alanda yer altından kendiliğinden çıkan ve çıkar çıkmaz “bembeyaz bir renge bürünen” su kaynağının ve serin havanın çok önemli bir turizm potansiyeli sağladığını belirtiyorum. O su kaynağına ayran pınarı denmesinin nedeni de suyun topraktan çıkar çıkmaz “ayran gibi bembeyaz” bir renge bürünmesidir.

Ayranpınarı’ndan sonra aynı gün Nurhak Barış Beldesinden geçerek seyahatimizin ikinci durağı Ekinözü (Cela) İçmelerine ulaştık.

Ekinözü İçmelerinde bize Belediye Başkanı Bilal Eker ve İş Adamı Bilal Küçük eşlik etti. Her iki Kardeşime hassaten teşekkür ediyorum. Ekinözü’nde ziyaretime gelen Uğur Şakalar Kardeşime de teşekkür ediyorum.

Ekinözü İçmelerinde yeni çevre düzenlemeleri, yeni dükkânlar ve park-bahçe yapıldığını müşahede ettim. Başkana bu hizmetler için orada bizzat teşekkür ettim.

Ekinözü İçmelerine ben 1970’li yıllardan beri giderim. Yani bir çocukken dahi o yerlere her sene düzenli olarak Ailemle, Anne, Babam ve Kardeşlerimle birlikte seyahat ettim. Sağlık açısından o yöredeki acı suyun faydalı olduğu bilindiği için her sene oraya gider beş-on gün ikamet ederdik. Bu vesile ile Ekinözü İçmelerin kurucusu Hafız Süreyya Küçük Amca’yı da rahmet ve minnetle anıyorum.

Çocukluğumda mutad olarak her sene gittiğimiz Ekinözü taraflarına, sanırım 10 yıl kadardır yolum düşmemişti. Bu sene gitmek nasip oldu.

“Çocukluğumdaki Ekinözü (o zamanki adıyla Cela) İçmelerini aramadım” dersem yalan söylemiş olurum. Haymeleri özellikle aradım. 1970’li yıllarda bu kadar betonarme bina ve otel yoktu. İnsanlar haymelerde kalırdı. Hayme demek, derme çatma birkaç şapta üzerine çalı-çırpı yayarak meydana getirilen basit ve tabi bir kapalı alandır. Şimdi bazıları “şaptayı da anlamadı.” Şapta da uzun ince sırık demektir.

Çocukluğumda İçmelerin acı suyunun daha keskin ve daha acı olduğunu söylemeliyim. Çocukluğumda İçmelerin meyve sebzesi daha fazla ve daha lezzetli idi. Hele o mıntıkaya özgü kayısı ve elma vardı ki, çocukluğumuzda sepet sepet satın alarak tüketirdik. Şimdi ne elma, ne de kayısı (şekerpare) gördük. Gerçi diyeceksiniz ki, “siz erken gittiniz, elma ve kayısı vakti daha gelmedi.” Öğrendiğim kadarıyla elma ve kayısı artık mevsiminde de kalmamış. Elma derken de Ekinözü İçmelerine özgü açık kırmızı renkte olan küçük elmalardan bahsediyorum.

Bu arada Kırkgöz Mevkiindeki su kaynağını aynen çocukluğumuzdaki gibi (40 yıl önceki gibi) buldum. Etrafında yapılaşma olmaması ve suyun aynı şekilde gürül gürül yer altından kaynaması ve buz gibi akması beni sevindirdi.

ahmet-sandal-029.jpg

Ekinözü İçmelerinde bir gece konakladıktan sonra istikametimizi Nurhak Tatlar Beldesi istikametine çevirdik. Nurhak Kahramanmaraş’ın en küçük ve şirin bir İlçesi. Nurhak Tatlar’da dağlardan kopup da buz gibi akan suyun üzerinde kurulu buluna bir tesiste durduk ve alabalık yedik. Bu yer de çok muhteşem. Yemekten akan suya ayaklarımızı uzattık, dere içerisinde biraz duralım dedik. İnanın bırakın beş dakikayı, suyun içerisinde bir dakika dahi duramadık.

Nurhak Tatlar’dan sonra dönüş yolunda Kapıdere, Gölbaşı üzerinden İlçemiz Pazarcık’a ulaştık. Doğanşehir Kapıdere ve Gölbaşı da muhteşem tabiat güzelliklerine sahiptir.

Bu iki günlük gezinin ardından 3 Temmuz günü Kahramanmaraş Ceyhan Nehri üzerinden bulunan tarihi taş köprüyü ziyaret ettik. Osmanlı zamanında inşa edilen tarihi köprünün heybetli ve muhteşem hali bizi hem onurlandırdı, hem gururlandırdı. O köprü üzerinde biraz dolaştıktan sonra o sabah kahvaltımıza Ceyhan Nehri üzerindeki bir sal üzerine kurulu bulunan bir tesiste yaptık.

Kahramanmaraş merkezde ve Kuzey İlçelerinde iki-üç günlük kısa seyahatime göre bazı gözlemlerimi buraya kadar olan kısımda yazdım.

Genel olarak Kahramanmaraş ve İlçelerinin turizm potansiyeli denildiğinde şunlar akıllara gelmektedir. Onları da yazımın sonunda yazalım.

En başta Afşin Ashab-ı Kehf, Andırın ormanları ve Başkonuş Yaylası, Elbistan’da Ceyhan Nehrinin çıktığı kaynak, Pazarcık Kartalkaya Barajı, Kırkmağaralar, Aksu Nehri, Ziyaret Tepesi, Kahramanmaraş merkezde Tekir civarındaki serin yaylalar ve Yeşilgöz denilen mesire alanı, Menzelet Barajı ve İl genelindeki 12 civarındaki baraj, Zeytun (Süleymanlı) Kaplıcaları, Yedikuyular Kayak Merkezi, Döngel Mağaraları, Tarihi Maraş Kalesi, Ulu Camii, Göksun Berit Dağı ve Türkoğlu ilçesindeki mesire alanları gezilmeye ve görmeye değer yerlerdir.

Kahramanmaraş merkezdeki Pınarbaşı ulu çınarları ve buz gibi suyu ile ayrıca görmeye ve gezmeye değer bir yerdir. Bu yerde Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesinin işlettiği Çınaraltı Lokantasını hassaten tavsiye ediyorum. Hem yemekleri fiyatları ucuz, hem de lezzetli. Ben Çınaraltında lahmacun, kebap ve tandır yemeğini özellikle tavsiye ediyorum. Ezogelin çorbasını da unutmadan belirteyim. Çok lezzetli.

Evet, seyahat notlarıma göre kısa bir yazı hacminde Kahramanmaraş İlimizin turistik ve tabiat güzelliklerini anlatmaya çalıştım. Herkesi İlimizin bu güzelliklerini görmeye ve memleketimi ziyaret etmeye çağırıyorum.

Seyahat etmek insana huzur veriyor. Sağlık ve esenliklerle nice nice gezmeler diliyorum.