İslam ekonomik sistemi
Bu yazıda 4 ayet-i kerime ile İslam Ekonomik Sisteminin çerçevesini çizeceğim, inşallah.
Bu çerçeve içerisinde elbette ciltler dolusu kitap yazılabilir.
İslam Ekonomik Sisteminin birinci kuralı “hüküm yalnızca Allah’ındır” kuralıdır.
Kimse kafasına ve kıt aklına göre kural (hüküm) getiremez. Kimse Allah’ın hükmüne aykırı kanun koyamaz. Durum bu kadar net ve açıktır.
اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ
“Hüküm yalnızca Allah’ındır.” (Yusuf Suresi, 40)
Bu temel çerçeve ve bu asıl dayanak noktasından hareket edilecektir.
Allah’ın “hüküm koyucu” olduğu gerçeğinden hareketle tüm iş ve işlemler İslam’a uygun dizayn edilmelidir.
İslam Ekonomik Sisteminin ikinci kuralı şudur:
وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ
“Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır ve dönüş yalnızca O'nadır.” (Nur Suresi, 42)
Dünya'daki mal ve mülk üzerinde kimse sahiplik iddiasında bulunamaz. Çünkü mülkün sahibi Allah’tır. Mülk üzerinde öyle istediği gibi serbestçe hak sahibi olmak İslam'a göre mümkün değildir. İslam mülk üzerinde sınırlı sahipliğe izin verir. O sahiplik de zekat ile zaten sınırlandırıldığı gibi, gerekirse (arazi ve tarlaların ekim ve biçim için kullanılmaması ve benzeri durumlarda) kişinin elindeki mala ve mülke Devlet el koyabilir. Kimse “mal ve mülk benimdir. Devlet karışamaz” diyemez. Mal ve mülk senin değildir, mal ve mülk Allah’ındır.
İslam Ekonomik Sisteminin ikinci kuralı budur.
Bu iki ayet-i kerime İslam Ekonomik Sisteminin tabanında adeta iki sütun gibi yer alır.
Aşağıda belirteceğim iki ayet-i kerime de diğer iki sütunu oluşturur. Toplamda 4 sütun etti. Evet bu dört sütun üzerinde İslam Ekonomik Sistemini inşa edebiliriz.
Diğer iki sütunu (iki ayet-i kerime’yi) Bediüzzaman Said Nursi Üstadımızın tespitleri doğrultusunda izah etmek istiyorum.
Bediüzzaman Said Nursi Üstadımız, ekonomik manadaki tüm kötülüklerin ve tüm sorunların iki nedeni olduğunu belirtir.
Birinci sebep: “Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse bana ne.” İkinci sebep: “Sen çalış, ben yiyeyim.”
Dünya'daki sosyal hayatta iki kesim her daim, ta ilk toplumun oluşmasından beri mevcuttur.
Üstadımız, “evet hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede havas ve avam, yani zenginler ve fakirler, muvazeneleriyle rahatla yaşarlar. O muvazenenin esası ise: Havas tabakasında merhamet ve şefkat, aşağısında hürmet ve itaattir” diyor.
Toplumdaki denge yukarıdaki kesimin aşağıdaki kesime merhamet duyması, aşağıdaki kesimin de yukarıdakilere saygı gösterip itaat etmesiyle sağlanır.
Üstadımızın tespitleri ile devam edelim: “Şimdi birinci neden, havas tabakasını (yani zenginleri) zulme, ahlaksızlığa, merhametsizliğe sevketmiştir. İkinci neden, avamı (yani fakirleri) kine, hasede, mübarezeye (çekişme, dövüşmeye) sevkedip rahat-ı beşeriyeyi birkaç asırdır selbettiği (ortadan kaldırdığı) gibi; şu asırda sa'y (emek) sermaye ile mübareze (çekişmesi) neticesi herkesçe malûm olan Avrupa hadisat-ı azimesi meydana geldi.”
Özetle Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi diyor ki “Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse bana ne.” “Sen çalış, ben yiyeyim.” Şeklindeki duyarsızlıklar, emek ve sermaye, fakirler ve zenginler, patronlar ve işçiler arasında çekişme ve ihtilafa neden olur ve bu ikisinin arasında denge sağlanmazsa, aradaki uçurum büyürse ihtilal ve sosyal olaylar meydana gelir. 1789 Fransız İhtilali’nde olduğu gibi.
İslam’da sosyal patlamaları önleyecek ve toplumsal dengesizlikleri ortadan kaldıracak iki basit kural mevcuttur.
وَاَقِيمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ 1
وَاَحَلَّ اللهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبٰوا 2
Kuran harfleriyle yazdığımız iki ayet-i kerime toplumda uygulandığında sosyal patlama ve anarşi olmaz. Bu iki ayet-i kerime toplumda uygulandığında huzur ve güven olur.
Yukarıda belirttiğim iki ayet-i kerimeden birincisi “zekat emri”, ikincisi “faiz yasağıdır.”
"Namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin." (Bakara Suresi, 43)
"Allah alışverişi helâl, faizi ise haram kıldı." (Bakara Suresi, 275)
Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Sözler isimli eserinde bu iki ayet-i kerime temelinde, toplumdaki ekonomik dengesizliklerin çözümü noktasında şöyle seslenir:
“İşte, medeniyet, bütün cem'iyat-ı hayriye ile ve ahlaki mektepleriyle ve şedit inzibat ve nizamatıyla beşerin o iki tabakasını musalaha edemediği gibi, hayat-ı beşerin iki müthiş yarasını tedavi edememiştir. Kur'an, birinci kelimeyi, esasından "vücub-u zekat" ile kal' eder, tedavi eder. İkinci kelimenin esasını "hurmet-i riba" ile kal' edip tedavi eder. Evet, ayet-i Kur'aniye alem kapısında durup ribaya "yasaktır" der. "Kavga kapısını kapamak için banka (riba) kapısını kapayınız" diyerek insanlara ferman eder, şakirtlerine "girmeyiniz" diye emreder.”
Evet, tüm toplumda hâlâ şiddetle cereyan eden tüm çekişmeleri ve tüm sorunları İslam Ekonomik Sistemi bu ki noktadan birdenbire çözüyor.
Birincisinde emir var. Allah “yap” diyor. İkincisinde yasak var. Allah “yapma” diyor.
“Zekat ver” diyor Yüce Rabbim.
“Faiz yasaktır, ne al, ne de ver” diyor Yüce Rabbim.
Zekat vermek, yazımın başında belirttiğim ilk sorunu, faizin yasak olması da yine yazımın başında belirttiğim ikinci sorunu çözüyor.
Toplumdaki ilk sorun: “Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse bana ne.”
İşte bu sorunun çözümü için “zekat şarttır.” Zengin Müslümanlar kazanç ve gelirlerinin 40’da 1’ini fakirlere verdiği zaman, merhamet o toplumda dalga dalga yayılır. O toplumda tesanüd (dayanışma olur)
Toplumdaki ikinci sorun:
“Sen çalış, ben yiyeyim.”
Bu sorunu ortadan kaldırmak için faizin yasaklanması gerekmektedir. Çünkü faiz, çalışmadan, alın teri dökmeden para kazanmaktır ki toplumda kin ve öfkeye, hased ve nifaka sebep olur.
Gerçekten de tüm Dünya’ya huzursuzluk ve toplumsal duyarsızlıkların iki nedeni, tokların açların halinden anlamaması ve paradan (daha doğrusu havadan) para kazanmak suretiyle, zenginin daha zengin olması, fakirin daha fakir olmasıdır ki, buna sebep de faizdir.
“Faizi ortadan kaldır, zekatı uygula.
Bu ikisi ile tüm toplum huzur bula.”
Evet, iki mısra ile de durumu özetledik.
Şu iki mısra ile de çerçeveyi belirleyelim.
“Mülk ve Hüküm Allah’ındır, bunu kafana iyice sok.
Ne fakir aç kalacak, ne de zengin karnı şişene dek tok.”
Durum bu. Görüşümüz bu. Vesselam