İnsanlar tenkitten neden korkar?

Ahmet Sandal

Ahmet Sandal

Tüm Yazıları

Ben de isterdim, hiçbir şeyi tenkit etmeden ve ne olursa olsun, hiçbir şeye karışmadan yaşamayı ben de isterdim.

Ancak o takdirde, “kendimi inkar ederdim ve ben ben olmaktan çıkardım.”

Yani, “hiçbir şey hakkında fikir belirtmemiş olsaydım, yanlışa yanlış, doğruya doğru demememiş olsaydım, kendim olmazdım, başkası olurdum.”

Ama, “ben kendim olmak istiyorum.”

Allah (cc) bana akıl vermiş ve oldukça da kuvvetli bir akıl bu. Maşallah, hayatı, olayları ve Dünya’yı en net, en bariz bir şekilde gözlemleyerek, hakkı hakikati ayırt etmek, Hak ve hakikat yönünde tavır almamı sağlayan bir akıl bu.

Allah (cc) böyle bir nimeti bana bahşeylemişse, ben bu aklı Hak ve hakikat için, doğruluk ve iyilik yolunda kullanmıyorsam, veyl bana, yazık bana.

İşte benim asıl korktuğum bu: “Veyl dememek için, yazık oldu ona denilmemesi için” çabalıyorum.

Benim maksadım bu.

Bu noktalar itibariyle de Hak için, hakikat için elbette “tenkit etmeliyim”. Yanlışları, hataları tenkit etmeliyim ki, bana verilen aklın hakkını vereyim.

Benim tenkitteki maksadım bu iken, şimdi gelelim konunun ikinci kanadına.

Yani tenkit dediğimiz konu iki kanatlı bir kapı, iki bölmeli bir pencere gibidir.

Kanadın, bölmenin birinci kısmı tenkit eden, ikinci kısmı ise tenkit edilendir.

Tenkit eden bir insan olarak maksadımı kısaca yukarıda açıkladım.

Tenkit konusunda asıl önemli olan husus “tenkit edilendir.” Ve burada da önem taşıyan husus şu sorunun cevabında saklıdır: “İnsanlar tenkitten neden korkar?”

Bu soruya şöyle madde madde cevap veriyorum:

1-İnsanlar, tenkitten korkar, çünkü, yanlış işleri bile bile işlemişlerdir. Kendilerine göre bir dümen kurmuşlardır. O dümenleri açığa çıkmasın diye tenkitten korkarlar.

2-İnsanlar, bilgisizliklerinden dolayı korkarlar. Tenkidin faydası ve kendileri için çok mühim bir yararı olduğu konusunda bilgisiz oldukları için tenkitten korkarlar.

3-İnsanlar, kendilerine çok güvendikleri ve yanlışlarının olmadığını düşündükleri için tenkitten korkarlar. Esasında burada “tenkitten korkarlar” demeyelim de, “tenkidi gereksiz görürler” diyelim.

4-İnsanlar, tenkitten korkarlar, çünkü, tenkitlerin iyi niyetli olmadığını ve kendilerini zor duruma düşürmek için kasıtlı olarak gündeme getirildiğini düşünürler.

5-İnsanlar, tenkitten korkarlar, çünkü, eleştiriye karşı hiçbir tahammülleri yoktur ve psikolojik olarak eleştiriye açık bir ruh halleri yoktur.

6- İnsanlar, tenkitten korkarlar, çünkü, tenkit hürriyetini değil, kendilerinin dokunulmaz sandıkları fikirlerini esas alırlar. Halbuki, her fikir tartışılabilir ve her görüşün elbette yanlışları olabilir.

7- İnsanlar, tenkitten korkarlar, çünkü inatçıdırlar, çünkü kibirlidirler, çünkü şeytanın güdümündedirler.

8- İnsanlar tenkidin müspet bir katkı sağladığından çok, menfi zararları olduğu zannıyla tenkitten korkarlar. Tenkidin ve fikirlerin medeni bir şekilde karşılıklı olarak tartışılmasının insanlığın gelişimine büyük katkı sağladığı açıkken tenkidi menfi sanmak elbette yanlıştır.

Evet, 8 madde ile insanların tenkitten neden korktuklarını kısaca özetledim.

Bu sekiz maddelik tespitlerimi şöyle tek bir cümle içerisinde sunacak olursam, “dümen çevirenler, gizli hesap içerisinde olanlar, şeffaflığı sevmeyenler, bilgisiz olanlar, kendilerine aşırı güvenenler, herkesi kendisi gibi art niyetli sananlar, tahammülsüz olanlar, psikolojik sorunları olanlar, kendilerini dokunulmaz sananlar, inatçılar, kibirliler, menfi tenkit-müsbet tenkit ayrımına inanmayanlar tenkitten korkarlar.”

Kim korkarsa korksun, biz tenkit etmeye ve Hak bildiğimiz yolda ilerlemeye devam edeceğiz, inşallah. Tabi, maksadımız bellidir. Maksadımız Hak ve hakikat, iyilik ve doğruluk içindir.

Evet, bu yazı boyunca önce bir tenkitçi olarak kendimi anlattım, en sonunda da tenkit edilmeyi sevmeyenlerin, tenkitten korkanların özelliklerini anlattım.

Tenkidin olmadığı ve tenkitten korkulduğu, tenkidin sevilmediği bir toplumda gerçek manada ilerleme olmaz.

Yazımın en sonunda Namık Kemal’a atfedilen şu sözü dikkatlerinize sunuyorum:

'Bârika-i hakikat, müsâdeme-i efkârdan doğar'

Yani, “fikirlerin çarpışmasından hakikat kıvılcımları ortaya çıkar.” Vesselam.