Filozof Platon’a göre devlet yönetiminin temel ilke ve kuralları
Bilindiği üzere Pazarcık Havadis Gazetesinde geçen hafta bir yazı dizisi başlattık. Bu yazı dizisinde tarihlerden bugüne kadar yaşamış filozof ve alimlerin görüş ve düşüncelerine yer vermeye başladık. Ve ilk tanıttığımız Alim ve Filozof Yusuf Has Hacip oldu. Geçen hafta Türkistanlı Alim ve Filozof Yusuf Has Hacip’e ve eseri Kutadgu Bilig’e yer verdik. Bu hafta yazı dizisimizin ikincisinde taıtacağımız Alim ve Filozof Platon’dur. Bu yazıda Platon’un eseri Devlet (State) üzerinde de duracağız. “Ya bismillah” diyerek başlayalım.
Evet, geçen haftaki yazımın en sonunda belirttiğim üzere, bu yazımızda “Platon ve Devlet Felsefesi” üzerinde duracağız, inşallah. Tabi Üstad Platon’un tüm fikrilerini bir yazı dizisinde 2 sayfada özetlemek mümkün değil. Biz bu yazıda (başlıkta ta belirttiğimiz üzere) Filozof Platon’a Göre Devlet Yönetiminin Temel İlke ve Kuralları’nı belirteceğiz.
Önce, Platon kimdir? Platon necidir? Platon hangi fikir ve düşünceleri savunmuştur? Bunun üzerinde duralım. Platon, Aristo’nun hocası, Sokrates’in de talebesidir. Yunanlı bir filozoftur. Milattan önce yaşamıştır. Bize yabancı bir Filozof değildir. Adeta bizden biridir. Bu nedenle Ülkemizde de Eflatun diye bilinir.
İslam Dünyası ve İslam Bilginleri üzerinde etkisi olmuştur. Mesela, Farabi kendisine muallim ve rehber olarak Platon’u seçmiştir. Farabi’nin “Medine’tül Fazıla” adlı kitabındaki görüş ve düşünceler Platon’un “Devlet” adlı kitabındaki görüşlerin bir yansıması ve bir şerhi gibidir. Hatta isimleri dahi aynıdır. Platon kitabına “İdeal Devlet” diye bir isim belirlemişken, Farabi kitabının ismini Medine’tül Fazıla’dır. Medine’tül Fazıla demek Erdemli Devlet, Erdemli Şehir demektir.
Platon, ruhun ölümsüzlüğüne inanmış ve bedeni hazlardan çok ruhun tatmin edilmesini savunmuştur. Bunun için de bilgiye ağırlık vermiştir. Nasıl ki, beden maddi gıdalar ile doyar, ruh da manevi gıdalar ile doyar. Manevi gıdalar ilim ve irfandır.
Platon, matematik, tıp gibi ilimlerle uğraşsa da, asıl ününü “Devlet” adlı kitabından ve İdeal Devlet’in nasıl olması gerektiğine dair görüşlerinden almıştır. Zaten biz de bu yazıda bu kitaptan yararlanarak “Platon’a Göre Siyaset ve Devlet” hakkında birkaç kelam eyleyeceğiz.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, Platon’un fikir ve düşüncelerinde yöneticiler, yani Devlet Adamları çok büyük önem taşır. Siz bunlara siyasetçiler de diyebilirsiniz. “Ya filozoflar kral, ya da krallar filozof olsun” diyerek, siyasetçi ve Devlet adamlarını işaret ederek, Devleti yönetenlerin filozof niteliğinde olmaları gerektiğini ifade etmiştir.
Platon, Devleti aynı bir insana benzetir. Devleti ve toplumu, sanki bir insanın ruhu ve bedeni gibi kısımlara ayırır. İnsan ruhundaki arzular, esnaf, sanatkarlar ve işçileri, öfke, asker ve tüm güvenlik görevlilerini, akıl da yönetici kesimine uygun görülür. İnsan bedenindeki ayaklar, esnaf, sanatkarlar ve işçileri, gövde asker ve tüm güvenlik görevlilerini, baş da yönetici kesimine benzetilir. Platon Devlet ve toplumu insan ile kıyasladıktan ve böyle temsili bir benzetme yaptıktan sonra, der ki; “esnaf, sanatkar ve işçiler çalışkan olsun, asker ve tüm güvenlik görevlileri cesur olsun ve yöneticiler de erdemli ve ahlaklı olsun.” Toplumdaki her katman için böyle değerlendirmelerde bulunan Platon, bunların hepsi için, işlerini ve görevlerini yaparlarken doğruluktan ve adaletten şaşmasınlar diye de öğüt verir.
Bir toplumda esnaf, sanatkar ve işçi üretken ve çalışkan olmakla, asker korkusuz ve cesur olmakla ve yönetici de ahlaklı ve erdemli olmakla, bulunduğu katmanın ve görevin hakkını verebilir.
Buraya kadar anlatılanlardan anlaşıldığı üzere, Platon, yöneticilerde ahlak ve erdemli olmaya önem veriyor. “Mutlaka ahlaklı ve erdemli olsunlar ve işlerini doğrulukla, dürüstlükle yerine getirsinler” diyerek onlara yol gösteriyor.
Yönetici kesiminin ve tüm Devlet adamlarının adalete riayet etmeleri, ahlak ve erdem sahibi olmaları, toplumda bir bütün olarak huzur ve güven sağlayacaktır. Çünkü toplumda başta olanlar, önde olanlar hep örnek alınırlar. İnsanlar baştakinde ne görürse onu benimser. Ecdadımız, bu nedenle, “balık baştan kokar,” “at sahibine göre kişner” demişlerdir. Sadi Şirazi’nin Gülistan isimli eserinde şöyle bir veciz söz vardır: “Padişah halkın bağından bir elma yerse, onu gören adamları o ağacı kökünden söker götürürler.” Bu iki atasözünden ve veciz sözden çıkan ana tema şudur ki, “yöneticiler örnek bir hayat sergilemeleridir.” Platon da zaten aynısını söylüyor. “Devleti, yöneticilerin adaletli olmaları, iyi tavır ve davranışları ile ahlak ve erdemi ayakta tutar” diyor.
Bu noktada şunu da belirtmek gerekir ki, toplumda ve Devlet Yönetiminde ahlaki değerler ile adaletin yüzde yüz geçerlik bulması zor olsa da, kesin olarak Allah’ın bir emridir. Önemli olan zoru başarmaktır. Elbette nefsimiz bizi adaletsizliğe teşvik edecek, şeytan bize adaletsiz olmamız için vesvese verecek, biz bu vesvese ve teşviklere değil, Yüce Rabbimizin (cc) emrine itaat edeceğiz. Sevgili Peygamber Efendimiz de (asm) bizlere adaletli olmayı nasihat ve tavsiye ediyor.
Bu toplumda ve birçok toplumda insanlar iyi olmaya odaklanıyor. Ancak şunu unutmayalım. “Tek başına iyi olmak yetmez. Aynı şekilde doğru olmak da şarttır.” Zaten iyi olmak kolaydır. Zor olan doğru olmaktır. Bu noktada Victor Hugo’nu şu söz anlam kazanıyor: “İyi olmak kolaydır, zor olan adil olmaktır.” Adil olmak doğru olmaktır da.
Adalet yalnızca İdarecilerin ve Devleti yönetenlerin uyması gereken bir ilke değildir. Adalete bir toplumda A’dan Z’ye herkes uymalıdır. Hem yöneticiler ve hem de yönetilenler adaletli olmak zorundadır. Adalet herkes için şarttır. İşte bu hususta iki Ayet ve bir Hadis “Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa Suresi, 135). “Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir kâtip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir kâtip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun). Çağırıldıkları vakit şahitler gelmemezlik etmesin. Büyük veya küçük, vâdesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli, şehadet için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Ancak aranızda yapıp bitirdiğiniz peşin bir ticaret olursa, bu durum farklıdır. Bu durumda onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. (Genellikle) alışveriş yaptığınızda şahit tutun. Ne yazan, ne de şahit zarara uğratılsın. Eğer bunu yaparsanız (zarar verirseniz) şüphe yok ki bu, sizin yoldan çıkmanız demektir. Allah'tan korkun. Allah size gerekli olanı öğretiyor. Allah her şeyi bilmektedir.” (Bakara Suresi, 282) “Bir günün adaleti, yetmiş yıllık ibadetten üstündür.” (Hadis-i Şerif) Bu ayet ve hadisler, bu hususta bize en parlak ve en mühim bir ışık tutmakta ve yol göstermektedir.
Şunu asla unutmayalım, “adaletli bir toplum her daim huzurlu bir toplumdur.” Nerede huzursuzluk varsa orada adaletsizlik vardır.
Huzurlu ve adaletli bir toplumu tesis etmek için herkese görev düşüyor. Ahlaklı ve erdemli bir topluma ulaşmak için, bulunduğumuz halden daha üst seviyeler ve daha iyi bir konuma erişmenin zor olsa da mümkün olduğunu biliyorum. Bunun içinde Aileden başlayarak Devlete ve topluma büyük görevler düşüyor. Aile, aile , aile. Evet bu hususta yani adaletli ve erdemli bir toplum oluşturmak için en büyük görev aileye ve özellikle Annelere düşüyor. “Bana iyi anneler veriniz, size iyi vatandaşlar vereyim.” (Napolyon Bonapart) Evet, bu söz büyük bri hakikati ifade ediyor. Ben dahi bu hakikati aynen birebir yaşadım. Ben eğer iyi bir vatandaşsam bu Annemin çocuk ruhuma yerleştirdiği nasihat ve sözlerden gelir.
Evet, fertlerin Ailede iyi yetiştirilmeleri ve toplumun da ahlaki değerlere önem vermesi gerekir. Devlet yöneticilerinin de erdemli davranışları “sözde değil özde göstermeleri”, bir toplumda huzurun ve güvenin temellerini oluşturur.
Erdemli ve ahlaklı bir toplum için gereken 10 şart:
• 1- Ailede ve okulda ahlaki değerler konusunda özenle yetiştirilmiş kişiler,
• 2-Toplumda ahlak ve etik değerlerin önemli yer tutması,
• 3- Etkili bir yasal alt yapı,
• 4- Güçlü bir siyasi irade,
• 5- Etkin hesap verme mekanizmaları,
• 6- Uygulanabilir davranış kuralları,
• 7- Kamu yönetiminde uygun çalışma şartları, adil ve yeterli ücretler,
• 8-Etik konularda eş güdüm sağlayan kuruluşların varlığı
• 9- Kamu görevlilerini denetleyen etkin bir sivil toplum ve medya,
• 10- Etik değerler ve ahlak konusunun sürekli gündemde tutulması.
Ülkemizde kamu yönetiminin çağdaş normlarda gelişmesi, ahlak ve adaletin hem toplum nezdinde ve hem de yönetim düzeyinde yaygınlaşması ve geçerlik bulması için işte yukarıdaki hususların gerçekleşmesi şarttır.
Filozof Platon’a Göre Devlet Yönetiminin Temel İlke ve Kuralları başlıklı yazımızı şöyle sonlandıralım: Devlet, tüm toplumun ortak aklı ve ortak menfeatidir. Bu aklı ve menfeati ilelebet sürdürmek ancak ahlak ve adaletle olur. Devleti yönetenler de adil davranıp ahlaklı hareket ederlerse o Devlet ilelebet ayakta kalır.
Netice itibariyle, “Devlet yönetiminde ahlak ve adalet şarttır.” Bu şartı yerine getirmek Devleti yönetenlerin en önemli görevidir.