Etik ve hukuk bağlamında kamu yönetimimiz-2
Yazımızın birinci bölümünde etik ve hukuk nedir, etik ve ahlak nedir, çıkar çatışması nedir, bu kavramları tanımlayıp aralarındaki benzerlik ve farklar üzerinde durmuştuk.
“Her yasa dışı davranış aynı zamanda etik dışı davranıştır. Ancak, her etik dışı davranış aynı zamanda yasa dışı davranış demek değildir.”
Çıkar çatışması, kamu yararı ile kişisel yararın aynı düzlemede bir görev ya da bir iş sırasında karşı karşıya gelmesidir. Kamu yararına riayet edildiğinden kişisel yarar zarar görmekte, kişisel yarara riayet edildiğinde kamu yararı zarar görmekte ve kişi, yani kamu görevlisi bu durumda hukuk ve etik arasında, kanun ve vicdan arasında, nefsi ile etik arasında kalmaktadır.
Yazımızın birinci bölümünün sonunda, “peki kamuda çıkar çatışmasına düşen kamu görevlileri kamu yararına mı riayet etmekte ve onu öncelemekte midir, yoksa kişisel yararına uygun bir şekilde usulsüzlük mü yapmaktadır?” diye sormuştuk.
Şimdi bu yazıda bu soruların cevabını verelim.
Gerçi sorular bunlarla bitmez.
“Etik ve Hukuk Bağlamında Kamu Yönetimimiz” dediğimizde sorular uzar gider.
Etik mi, hukuk mu?
Takva mı, fetva mı?
Öz mü, şekil mi?
Zarf mı, mazruf mu?
Kanun mu, vicdan mı?
Hukuk mu, ahlak mı?
Tabii bu sorular ile dikkat çekilen noktalar mühim. Ben bu sorular ile bir nüansa ve çok ince ayrıntıya dikkat çekiyorum.
Yüzlerce makale, köşe yazısı ve seminer sunumunda belirttiğim bir hususu burada da belirteyim. Ahlaki hassasiyetler ve etik değerler hukuktan önce gelir. Etik değerler ve ahlak anlayışı bir yerde hakim değilse, hukuk kuralarını kimse kale almaz ve aynen bir kartalın örümcek ağını delip de geçtiği gibi hukuk kuralları delinip de geçilir.
Bu hususta Fransız Yazar Balzac’ın meşhur bir sözü vardır: "Kanunlar örümcek ağları gibidir: Zayıfları ağa yakalanır, güçlüler ağı delip geçer."
“Bir toplumda kanundan korkan, ancak vicdanından korkmayanların sayısı artıyorsa, o toplumda huzursuzluk da artıyor demektir. Hiçbir kanun insan vicdanı kadar tesirli değildir.”
İşin püf noktası işte burada. “Hiçbir kanun, vicdan kadar tesirli değildir.”
Kanun yaparsın, birileri, ya boşluğunu bulur ya da hiç boşluğu yoksa, delip de geçer.
Romalı bir filozofa ait olduğu iddia edilen söz şöyledir: “Kanunlar, örümcek ağlarına benzerler; küçük sinekler yakalanır, büyük sinekler ağı delip geçerler.” Bu sözün Marcus Aurelius isimli bir filozof tarafından söylendiği belirtiliyor. Ancak bazı kaynaklara bu sözü söyleyenin başka birisi olduğu da iddia ediliyor. Kim söylerse söylesin, çok da önemli değil. Sözün kendisi çok güzle ve oldukça da hakikatli.
Olay budur.
Bizim bir etik değerler eğitmeni olarak tavsiyeniz şudur: Kanunlara önem vermeyelim. Vicdanlara önem verelim. Kanunlar delip de geçilmeye müsait hukuki metinlerdir. Vicdanlar sağlam yetiştirilirse, insanların yüreklerindeki insanlık duygusu, merhamet hisleri ve iyilik düşüncesi geliştirilirse, kanun yapmaya dahi lüzum kalmaz.
“Etik mi, hukuk mu?”, “Ahlak mı, hukuk mu, daha önemlidir?” diye sorarsanız, hemen söyleyeyim, “etik değerler yani ahlaki ilkeler hukuktan önce gelir.”
Ancak benim kamu bürokrasisinde ve kamu yönetiminde gözlemlediğim, yönetici ve görevlilerin, amir ve memurların daha çok hukuka, kanuna bağlı kaldıkları (sureta bağlı kaldıkları ve kendi kafalarına göre yorumladıkları) ve ahlak ve vicdan dediğimiz değerlerin ikinci planda kaldığıdır.
Tabii şimdi soracaksanız, kanuna ve hukuka göstermelik bağlı kalmak (sureta bağlı kalmak) da ne oluyor? “Kanunlar, örümcek ağlarına benzerler; küçük sinekler yakalanır, büyük sinekler ağı delip geçerler” dedik ya. Güçlüler için kanun ve hukukta her daim bir çözüm, her daim bir boşluk, güçlüler ve kodamanlar için oluşturuluyor, iş garibana gelince, “sen dur” deniliyor.
Etik ve hukuk arasında kalan görevliler de, “çıkar çatışmasına” düştüklerinde “hukuk bana izin verdi, bu izni tepe tepe kullanırım” havasına giriyorlar. Halbuki her yasal hak helal değildir. (Bu noktada, geçen günlerde vefat eden Ünlü Yazar Alev Alatlı’nın bir sözü aklıma geldi. Rahmetli Yazar Alev Alatlı’nın şu sözü çok mühim bir gerçeğe işaret ediyor: "Helalleşmek mahkemede dava kazanmaktan daha üstündür. Çünkü her yasal hak helal değildir ve olamaz."
Vatandaşlar açısından bu durum geçerli olduğu gibi yetkililer, yöneticiler için de şu durum geçerlidir. Yöneticiler “Hukukta bana bu hususta izin verildi, ya da takdir yetkim var” diyerek, vicdanlarına, ahlaki ilkelere ters de olsa, bazı yanlış kararlar alabiliyorlar.
İşte belediye başkanlarının “akrabalarını, eş ve dostlarını işe almaları, belediyenin şirketlerinden ayrıca özel maaş almaları, en yakınlarını dahi hiç çekinmeden yüksek mevkilere atamaları” ve benzeri yanlış işler “belki hukuk çerçevesinde normal görülse de, etik ve ahlak noktasında doğru görülemez.”
Ve bu sözden daha da önemlisi şu sözdür ki, bu bir Hadis-i Şerif’tir. Sevgili Peygamber Efendimiz (asm) bir gün bir sahabesine “Bir işi yapman için başkaları sana binlerce fetva verse bile, onlara aldırma! Sen fetvayı kalbinden al! Kalbinin vereceği fetvaya uy!”
Evet, işte çok mühim bir nokta: “Takvaya bak, takvaya yönel, takva sahibi olmak için uğraş.” Müftüden aldığın bir fetva, yüreğinde bir sıkıntı oluşturuyorsa, ancak ve ancak takva olanı seçtiğinde ruhunda bir ferahlama oluyorsa, durum açık ve net olarak bellidir. Fetva değil, takva mühimdir.
Fetva hukuktur, takva ahlaktır. Fetva şekildir, takva özdür. Fetva zarftır, takva mazruftur. Fetva kanundur, takva vicdandır.
Vesselam.