Eğitim Bakanlığı mı Öğretim Bakanlığı mı?
Bu Görünüşte Bir Basit Soru. Ancak Esasta Önemli Bir Soru.
Bu soru değil, esasında bir sesleniş.
Eğitimsiz öğretimden bunalmış ve geleceğini karanlık gören bir bülbülün seslenişi, esasında bir inleyişidir bu.
Bu bülbül misali seslenen yazar kardeşiniz, bendeniz Ahmet Sandal, “eğitim, eğitim, eğitim” yani “terbiye, terbiye, terbiye” diye inlemiş ve bu hususa dikkat çekmiştir. Ancak bu Ülkede ismi Milli Eğitim olsa da esasta Milli Öğretim Bakanlığı vardır. Bu bülbül gibi şakıyan Ahmet Sandal bu durumdan mustariptir.
Evet, bu bir sesleniş, bu bir “bülbülün inleyişidir.” Seven inler. Bülbül de gülü sevdiğinden inlemiştir. “Ah etmiştir.” Sabah akşam gülistanda güzel sesiyle çağırmış ve seslenmiştir. Biz de bu Ülkenin bir Bülbül’ü gibi her fırsatta sesleniyoruz ve inliyoruz. İstiyoruz ki, Ülkemizin dertleri ve meseleleri bir bir çözülsün.
Bu Ülkenin en ciddi meselesi, “eğitimsiz öğretim”dir. İşte bu yazıda bu konuda inleyeceğiz ve sesleneceğiz.
Önce eğitim ve öğretim nedir? Onu anlatalım. Tabi uzun uzun tanımlamada bulunmayacağım. Eğitim ve öğretimi kısaca izah edeceğim.
Eğitim, “terbiye, ıslah etme ve düzeltmedir.” Öğretim ise habire bir şeyleri anlatma ve tabir caizse “kafalara bilgi doldurmadır.” Bu Ülkenin kafalara bilgi doldurmaya ihtiyacı yok. Bu Ülkenin gençlerinin terbiye ile, ıslah ile, yanlışları düzeltme ile eğitilmesine ihtiyaç vardır. Klasik öğretim metodları ile, gelenekselleşmiş öğretim müfredatları ile nereye kadar? Gitmez bu devran böyle. Müfredat gereksiz bilgiler ile doluysa, çıkartıp atın ve pratik ve lüzumlu işlerle uğraşın. Çocuklarımızı, gençlerimizi bir yığın gereksiz bilgi ile meşgul etmeyin. Onları pratik ve hızlı düşünme yeteneği ile donatın. Bunun yolu da öğretimden değil eğitimden geçer.
Sokrates der ki; “bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir.” İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri der ki, “bilmediklerimi ayağımın altına alsaydım başım göğe ererdi.” Şimdi bu iki Zat’ın bu iki sözünü buraya neden yazdım? Dünya’da en büyük bilgi, insanın kendisini bilmesiyle başlar. İnsan kendisini bilmedikten sonra, ona Dünya’nın tüm bilgilerini kafasına doldursan neye yarar ki? Güzel bir veciz sözde de belirtildiği gibi, “kişinin kendi noksanını bilmek gibi irfan olmaz.”
“Evet, irfan, irfan, irfan. İşte budur bize lazım olan.”
İrfan, kişinin varlık nedenini ve Dünya’daki asıl sorumluluklarını bilmesi, iyilik ve doğruluk yolunda yürümesi için içindeki duyduğu his ve düşünceler toplamıdır. Yani daha kısa anlatımla irfan, “iman edip salih ameller işlenmesi ve toplumda hakkın ve sabrın tavsiye edilmesidir.” İrfan bozguncu olmamaktır ve ıslahçı olmaktır. İrfan tek başına olmaz tabi, yanında ilim de olmalıdır. İlim akıl ise, irfan izandır. Akıl ve izan dedikleri, ilim ve irfandır.
Çocuklarımıza ve gençlerimize öğretim dedikleri bilgi ve teknolojik hususları elbette öğretelim. Ancak önceliğimiz bu olmasın, önceliğimiz çocuklarımızın ve gençlerimizin irfan sahibi, şuurlu, vatanına ve milletine bağlı fertler olmalarını sağlamak noktasında belirlenmelidir.
Bir çocuğun uzayın ta en uç noktasına, gezegenlerin yapısına, galaksilerin sıralanışına dair bilgiler öğretip de eğer o çocuğa kendi iç dünyasına dair hiçbir şeyin eğitimini vermiyorsak, yapılan çaba boşadır. Mevlana ne diyor bir dinleyin; “Gayret atını yıldızlara sürdün de,
Kendisine meleklerin secde ettiği Âdem Peygamber’i bilmedin. Oldu mu şimdi!” Âdem denildiğinde de uzağa gitme. Âdem sensin sen ey İnsanoğlu!
Nesillerimizin heder olmaması ve geleceğe dair güvenle ve kıvançla bakmamız için ilk ve tek şart, çocuklarımıza eğitim ve irfan vermeliyiz, öğretim ve bilgi ondan sonra gelir. Gel gör ki, günümüzde Milli Eğitim Sistemimizde öncelik bunun tam tersidir. Öncelik öğretim ve bilgi doldurma üzerinedir. Ben, “bu önceliğin değiştirilerek, ilk sıraya irfan ve eğitim yerleştirilmelidir” diyorum. Yani çok şey yazdım ve söyledim, bu son söylediğim maksadımın kendisidir. Aksi olursa ne olur? Yani benim dediğim değil de yalnızca akıl ve bilgi öğretimine odaklanılırsa, ahlak ve irfan eğitimine odaklanılmazsa ne olur? Toplumun başına bela olacak tipler yetiştirilir. Öğrencilerimiz doktor olur ancak, merhametli ve şefkatli doktor olmaz. Öğrencilerimiz mühendis olur da iyi ve doğru mühendis olmaz. Öğrencilerimiz avukat olur da vicdanlı ve adaletli avukat olmaz. Kısacası öğrenci okur bir yerlere, bazı mevkilere gelir de “adam olmaz.” Meşhur fıkra var ya; “Oğlum ben sana Vali olamazsın demedim ki, adam olamazsın dedim,” kuralı geçerli olur.
Bu noktada bir de şu hususa kısaca dikkat çekeceğim: Biz eğitimde sayılara ve niceliğe kafayı takmışız. Filanca üniversiteden şu kadar doktor, mühendis, hukukçu mezun oldu. İyi de “bunların kaçı adam gibi doktor, mühendis ve hukukçu.” Bunu ne araştıran var, ne de sorgulayan var.
Uzun uzun yazmaya çok da gerek yok bu hususta. Anlayan anladı. İnşaallah yetkililer de anlar da önceliği öğretim değil, eğitim alır. Eğer yetkililer hâlâ eski kafada devam edeceklerse onlara bir tavsiyem olacak, “eğitimi önceliğe almadığınız takdirde, bari Bakanlığın adını da değiştirin, Milli Eğitim Bakanlığı demeyin “Milli Öğretim Bakanlığı” olarak ismini cismine uygun hale getirin."
Geçen yıllar içerisinde Kahramanmaraş İli Pazarcık İlçesindeki tüm Liselerde “Kendini Kil, Kendini Tanı ve Değerlerine Sahip Çık” başlığıyla söyleşilerde bulundum ve öğrencilerimizin gözlerinde umut, yüzlerinde masumiyet ve sözlerinde samimiyet gördüm. İnşaallah bundan sonra eğitim ve irfan odaklı bir Milli Eğitim Bakanlığı sistemini görürüz de, tüm öğrencilerimizin gelecekleri gözlerindeki umut kadar parlak ve açık, yüzlerindeki masumiyet kadar güzel ve aydınlık ve sözlerindeki samimiyet kadar doğru ve iyi olur.
Bu hususta çabamız ve umudumuz yüksektir. Olur inşallah.
Son günlerde sosyal medyaya da yansıyor. Gençlerimiz adeta boşlukta savrulan bir yaprak, bir dal gibi sağa-sola savruluyor.
Özünden ve köklerinden koparılmış bu dal, dalından koparılmış bir yaprak hiç belli bir yerde durur mu? Durmaz, artık o rüzgarın insafına terkedilmiştir.
Köklerinden, inancından ve asil değerlerinden koparılan Müslüman Türk Gençliği de aynı o yaprak, o dal gibi savrulur da gider, maazallah.
Biz gençlerimize sahip çıkacağız.
Biz bu Müslüman Türk Gençliğini tekrar asli değerleriyle, kökleriyle ve inancıyla buluşturacağız, inşallah.
İnancımız bellidir.
Bizi tarihte ayakta tutan ve üç kıta, yedi denizde hükümran eyleyen güç bellidir.
O güç Türk ve İslam değerleri ve Türk ve İslam inancıdır.
Bu değerler ve bu inanç Müslüman Türk gencine daha en erken yaşlarda, daha ilkokul çağında anlatılmalı ve öğretilmeli, değerlerimiz gençlerimizin ruhlarına nakış nakış işlenmelidir. İşte o zaman Milli Eğitim Bakanlığı gerçekten eğitim bakanlığı olur ve öğretim bakanlığı olmaktan kurtulur.