Çevreyi kirletenler hangi gezegenden?
Serde şairlik ve yazarlık var ya! İnsana, olaylara ve gördüklerimize tefekkür ve tezekkür mantığıyla bakıyoruz. Ve en sonunda da tefekkür edip tezekkür eylediklerimizi yazıya döküyoruz. Tefekkür düşünmektir. Tezekkür ise söylemektir.
Bu yazı da geçen gün bir müşahedemizi (gözlemimizi) tefekkür edip tezekkür sonrası kaleme almamız neticesi vücuda getirildi.
Neyi gördüm ve neyi müşahede eyledim önce onu belirteyim.
Geçen gün sokakta adamın biri, sigarasını içti ve hiç sağa-sola bakmadan ve çöp kutusu da araştırmadan asfalt yola izmaritini attı ve ayağıyla da yanan izmariti ezerek söndürdü ve yerde onlarca izmaritin yanında bir izmarit daha oluştu.
Bu manzara karşısında şöyle tefekkür eyledim: “Biz elimizdeki "kürdan parçası" için sokak arasında çöp kutusu ararken sigara içen bazı zavallıların "sigara izmaritini yere atıp bir de üzerine ayakları ile basıp ezmelerini" neyle izah edeceğimi bilemiyorum.
"Kadınlar Venüs'ten, Erkekler Mars'tan" diye bir söz mü var idi.
"Çevreyi umursamaz bir şekilde kirletenler acaba hangi gezegenden?"
Sigaranın daha çok insan sağlığına zararı konuşulur da çevreye zararı nedense, o kadar çok konuşulmaz.
Gerçek şu ki, sigara çok büyük miktarda çevre sorunu oluşturmaktadır. Sigaranın dumanı kapalı alanlar yanında, açık alanlarda da büyük bir kirlilik, hele izmaritleri daha da büyük bir çevre kirliliği oluşturuyor.
Sigara üreticilerinden çevre kirliliği oluşturdukları için bir vergi ya da çevre fonuna parasal bir katkı alınıyor mu? Sanmıyorum. Esasında sigara üreticisi ve ana dağıtıcılarından çevre kirliliği oluşturdukları için vergi alınması ve çevre fonuna da parasal katkı alınması şarttır.
Yazımızın başlığı “Çevreyi Kirletenler Hangi Gezegenden?” şeklinde. Burada çevre sorunu oluşturan kişilerin duyarsızlığına ve vurdumduymazlığına bir atıf var. Tabi, bu duyarsız ve vurdumduymaz insanlar yalnızca sigara içenler değil. Bu kendini bilmezlerden milyonlarca hatta milyarlarcası dağılmış güzelim Dünya’mıza.
Kimisi avlanma bahanesiyle masum hayvanları öldürür. Kimisi fabrika yapacağım diye tertemiz nehirlerimizi kirletir. Kimisi odun maksadıyla ormanlarımızı keser. Kimisi tarla açmak bahanesiyle ağaçlarımızı yakar. Kimisi hasat sonrası anızları yakacağım diye ekolojik dengeyi bozar ve anız içerisindeki kertenkeleyi, çekirgeyi, fareyi, kuşu, böceği ve nice nice hayvanları diri diri yakar. Kimi fabrika bacasından havaya kirli emisyon gazları yayar. Kimi gürültü yaparak insanların huzur ve sükununu bozar. Kimi yolda, caddede ve şehrin en işlek meydanına hayvanların yapmayacağı kabalıkta tükürür. Kimi israf ederek, savurganlık ederek çevreyi kirletir. Kimi çöplerini ve atık maddeleri rastgele etrafa saçarak çevre sorununa yol açar. Kimi piknik yaptığı yerde yediklerini içtiklerini toplayıp da çöp kutularına atmadığı için çevreye rahatsızlık verir. Kimi imar kurallarına uymaz ve evinin balkonuna izinsiz yola doğru uzatarak görüntü kirliliği meydana getirir. Kimi dükkanının tabelasını çirkin bir şekilde kaldırımda sallandırarak çevrede çirkin bir görüntüye neden olur. Kimi maden çıkartacağım diyerek dağları bile talan eder. Kimi hidroelektrik santrali yapacağım diye akarsularda can suyu bile bırakmaz. Kimi denizleri, gölleri kanalizasyon atıkları ya da fabrika atıkları ile kirletir. Kimi sokak ortasında gece yarısı çalgılı düğün yaparak komşularını rahatsız eder.
Ben bu çevreyi bozan ve çevre kirliliğine neden olan “kimilerini” yazmaktan yoruldum. Daha bu kimilerini yazsak, bırakın makaleyi birkaç cilt kitap hacmini kaplarlar.
Bu kimi diye hitap ettiğim adamlara ya da kadınlara, çevreyi bozan herkese, çevreye duyarsız kalan her insana soruyorum: “Sahi, siz hangi gezegenden geldiniz?”
Neden hassas değilsiniz? Bencil misiniz? Empati yapmayı düşünmeyecek kadar akılsız mısınız? Dünya’da sizden başkasına hayat hakkı tanımayacak kadar alçak mısınız? Dünya’nın yalnızca kendi etrafınızda döndüğüne sanan ahmak mısınız? Siz nesiniz? Siz nasıl bir yaratıksınız?
Bu başka gezegenin yaratıkları yanında elbette çevreye duyarlı ve hassasiyet sahibi milyarlarca da kişi var. Sağolsunlar.
Bu kişiler ellerindeki bir bisküvi paketini dahi yere atmazlar. Bunlar ellerindeki bir plastik şişeyi dahi sokağa atmazlar. Saatlerce de olsa ellerinde tutarlar ve buldukları bir çöp kutusuna hemen atarlar. Bu hassas kişiler gürültü yapmazlar. Bu hassas kişiler tüm canlıların hatta cansız varlıkların da hayattaki konumlarına saygı gösterirler. Sağolsunlar.
Çevre kirliğine yol açmamak ve hassasiyet içerisinde olmak için ta çocukluktan başlayan ana ve baba tarafından sunulan eğitim ve yetiştirme şarttır. Ben Oğlum Mehmet’in daha 5 yaşlarındayken elindeki bir bisküvi paketini saatlerce elinde dolaştırdığını ve çöp kutusu görmediği için eve kadar getirdiğini hatırlarım. Ve çevreye duyarlı olması için ve çöpleri sokaklara atmaması için kendisine küçük yaşlarda öğüt verdiğimi hatırlarım.
Evet, çevre hassasiyeti için ebeveynlerin evlatlarına örnek olması ve onlara öğüt vermesi gerekir. Toplumda ve okullarda da çevre duyarlılığı ve eğitimi şarttır.
Netice olarak, Dünya’mızda çevre hassasiyeti olup tüm canlı ve cansız varlıkları severek koruyanlar da mevcut, çevreyi hoyratça tüketenler ve kirletenler de mevcut. Yukarıdaki ilk örnekte belirttiğimiz gibi, “elindeki kürdan parçasını dahi çevreye atmamak için özen gösterenler de mevcut, sigara izmaritlerini insanların gelip geçtiği yol ortasına duyarsızca atanlar da mevcut.”
İşte bu iki zıt kutup arasında dönüp gidiyor Dünya.
Yazımı bir ayet-i kerimenin mealiyle sonlandırıyorum: “Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.”
“Dünya’da geziniz, dolaşınız, yiyiniz, içiniz ve asla çevreyi tahrip etmeyiniz, etrafınıza asla rahatsızlık vermeyiniz. Canlı ve cansız hiçbir varlığa zarar vermeyiniz. Hesap gününden korkun. Yaptıklarınızın bir yerlere kayıt edilmediğini mi sanıyorsunuz!”