Çağlar ötesinden yankılanan bir dost ses: Hz. Mevlana
Pazarcık Havadis Gazetesinde bir yazı dizisi halinde, geçmişte yaşamış Filozof ve Alimler ile Devlet Adamlarının ve iz bırakmış şahsiyetlerin görüş ve düşüncelerine yer vermeye ve kendilerini de kısaca tanıtmaya çalışıyoruz. Bu yazı dizisinde önce Alim ve Filozof Yusuf Has Hacib’i hatırlamış ve anlatmıştık. Daha sonra Platon’u tanıtmıştık. Filozof Nasreddin Hoca’yı da bir mizah ustası olmasının ötesinde, bir tefekkür insanı olarak tanıtmış ve anlatmıştık. Bundan sonra Mütefekkir Nurettin Topçu’yu anlatmıştık. Daha sonra Üstad Bediüzzaman Said Nursi anlatılmış ve “İman Davasına Adanmış Bir Ömür” başlığı altında Üstadımızı hatırlamıştık. Ardından, Ulu Hakan Abdülhamid Han’ı sizlere anlatmış ve hatırlatmıştık. Maksadımız başta Pazarcıklı gençlerimiz olmak üzere tüm okuyucularımıza manevi rehberlerimizi anlatmak ve hatırlatmaktır. Ve en önemlisi de, bu şahsiyetlerin örnek alınmasını sağlamaktır. Şimdi de Hz. Mevlana’yı sizlere anlatacağız ve hatırlatacağız.
Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi’yi anlattığımız yazı dizisinde, “evet, “hayatta tesadüfe tesadüf edilmemiştir.” Her güzel işte bir hikmet, her hayırlı harekette bir bereket vardır. Bir Mevlid Kandili Gecesinde bilgisayarımın başına geçtim ve Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi’yi anlatan bir yazı için hazırım. Mübarek bir insan için mübarek bir gecede yazıyorum. Sevgili Peygamberimizin (asm) aşığı bir insanı, “veladet gecesinde, yani Sevgili Peygamberimizin doğduğu gecenin sene-i devriyesine denk gelen bir gecede” anlatmaya başlıyorum. Bunda elbette bir hikmet ve bereket vardır” diye söze başlamıştım.
Evet, Hz. Mevlana’yı da vefatının 744. sene-i devriyesindeyiz. Bu gece,yani bu yazı dizisi için bilgisayarımın başında olduğum bu gece, Hz. Mevlana deyimiyle “şeb-i arus.” Yani düğün günü. Ve şeb-i arus gecesi Hz. Mevlana’yı anlatan bir yazı yazıyorum. Elhamdülillah.
Şeb-i arus düğün günü. Yani ölüm günü değil. İnsan düğünden korkar mı, düğünde üzülür mü? Asla ve kat’a.
Alimlerde, İslam yolunda yürüyen mütefekkirlerde bu vardır. Yani ölüme karşı bir korkaklık ya da ürkeklik asla yoktur. Hz. Mevlana ölümü “sevgiliye kavuşma” olarak değerlendirir ve o anı sevinç ve heyecanla bekler. Bediüzzaman da ölüm için “terhis teskeresi” der. Yani Dünya’daki zorluklardan ve sıkıntılardan kurtuluş ve sanki bir askerin terhis belgesi alması gibi, rahatlama ve huzura kavuşmadır. Necip Fazıl Kısakürek de ölüm için şu şekilde seslenir:
“Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber...
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?
Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun!
Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun!”
Bu sabah sosyal medya hesabımda şu dizileri paylaştım:
“17 Aralık 1273 Pazar günü Düğün Gecesi’dir, Mevlana için.
Ölüm Sevgiliye kavuşmadır, ömrünü harcarsan Mevla için.”
İşte bu kadar net ve açık. İnsan ölümden niye korkar ki! Allah’a dönüş ve vuslat değil midir ölüm. Öyleyse neden çekinir ve korkarsın gülüm.
Bu vesile ile, Şeb-i Arus’un 744. Yılını Kutluyorum. Allah rahmet eylesin. Pirim Hz. Mevlana’nın mekanı cennet olsun. Allah ahrette komşu eylesin. Birazdan şeb-i arus gecesi Pirim için Yasin-i Şerif okuyacağım. İnşaallah.
Bu yazıda Hz. Mevlana hakkında uzun uzun bilgi vermeyeceğim. Zaten, Hz. Mevlana Ülkemizde seviliyor ve biliniyor.
Kısaca hayat hikayesine yer verelim yine de: “Hz. Mevlana 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan'ın Belh şehrinde doğmuştur. Mevlana'nın Babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden Bahaeddin Veled'tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur. Sultanü'I-Ulema Bahaeddin Veled, kaderin bir tecellisi olarak Belh'den ayrılmak zorunda kalmış ve Karaman’a yerleşmiştir. Anadolu Selçuklu Hükümdarı Alaeddin Keykubad Mevlana’nın Babasını Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi. Bahaeddin Veled Sultanın davetini kabul ederek Konya’ya yerleşti. Hz. Mevlana Konya’da ilim ve irşad çalışmalarına Babası’nın vefatından sonra da devam etti. Kendisi de 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk' ın rahmetine kavuşmuştur. Mesnevi isimli büyük bir eseri mevcuttur. Mesnevî’deki beyit sayısı 25668’dir.
Hz. Mevlana’nın eseri Mesnevi’den birkaç beyit sunalım. Tabi bu beyitlerin asıl dili Farsça’dır. Mevlana eserini Farsça yazmıştır. Biz Türkçe manalarını yazalım:
1- Ey oğul zincir kırıp hür ol yeter!
Bulmamıştır kimse altından değer.
2- Bir deniz dökmüş olursan testine,
Kısmetinden başka rızk almaz yine!
3- Aç gözün doymaz ki hiç göz testisi,
Hep kanaatkâr sedef var incisi!
4- Aşkının uğrunda yırtsan gömleği,
Hırsta kalmaz bil ki gönlün isteği.
5- Dediler ki “Gözden ırak olan gönülden de ırak olur”
Dedim ki “Gönüle giren gözden ırak olsa ne olur.”
6- Dildaşından ayrı düşen, yüz türlü nağmesi olsa bile dilsizdir.
Gül solup mevsim geçince artık bülbülden maceralar işitemezsin
7- Her şey mâşuktur, âşık bir perdedir. Yaşayan mâşuktur, âşık bir ölüdür.
Kimin aşka meyli yoksa o kanatsız bir kuş gibidir, vah ona!
Hz. Mevlana denilince elbette bu sözler akla gelir. En çok bilinen sözü de, “ya olduğun gibi, ya da göründüğün gibi ol” sözüdür. Bu söz ihlasa ve samimiyete işaret eder. bU söz ahlak ve erdeme işaret eder.
Gerçekten de bu hayatta, samimiyet en önemli ve en asıl bir gerekliliktir. Bir insanın bir insana yalan yere seni seviyorum demesi değersizdir. Ancak, bir insanın bir insana gerçek bir şekilde içinden geldiğince seni sevmiyorum demesi değerlidir. Bir şeyi değerli yapan ihlas ve samimiyettir. Zaten bu nedenle, Yüce Rabbim (cc), “ihlassız yapılan binlerce işi görmez ve onlara değer vermez de, ihlas ile yapılan bir işi görür ve ona en yüksek değeri verir.”
Şu iki hadis-i şerif bu hakikati en güzel şekilde ifade ediyor:
“Allah Teâlâ sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalblerinize bakar.” “Ameller, ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur. Kimin hicreti, Allah ve Resûlü (rızası ve hoşnutlukları) için ise, onun hicreti Allah ve Resûlü’ne müteveccih sayılır. Kim de nâil olacağı bir dünya veya nikahlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de hedeflediği şeye göredir.”
Hz. Mevlana’nın çağlar ötesinden verdiği mesajlar arasında bir de şu mesajını çok severim: “Kanaatten hiç kimse ölmedi, hırsla da hiç kimse padişah olmadı.”
Evet, telaşa ve sağa-sola çarpıp da incitmeye gerek yok. Rabbim sana bir rızık takdir etmiş zaten. Bu rızka razı ol ve rahat et. Eğer, rızkına razı olmazsan, aç gözlülük edersen rezil ve rüsva olursun. Ve rızkın da artmaz.
Hz. Mevlana’da daha bunun gibi binlerce hikmetli sözler mevcuttur. Bu sözlerden bir kısmına da burada yer verelim:
1- Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yoktu.
Nice elbiseler gördüm, içinde insan yoktu.
2- Eşekten şeker esirgenmez ama, eşek yaratılışı bakımından otu beğenir. Dert, insanı yokluğa götüren rahvan attır. Leş, bize göre rezildir ama, domuza,köpeğe şekerdir, helvadır. Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır. Ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç? Pisler, pisliklerini yapar ama
sular da temizlemeye çalışır.
3- Akıl padişahı kafesi kırdı mı, kuşların her biri bir yöne uçar. Allah kimseyi akılsız bırakmasın. Akıl varsa insan ahlaklı olur.
4- Dünya tuzaktır. Yemi de istek. İstek tuzaklarından kaçının. Ne kadar az istek olursa, o kadar çok mutluluk olur.
5- Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan da nedir bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra.
Evet, Pazarcık’lı Hemşehrilerim sizi bir yazı dizisiyle daha selamladık ve size bir alimin hayatını ve sözlerini anlatarak yine bazı tavsiyelerde bulunmak istedik. Biz söylemekle ve anlatmakla mükellefiz. Biz söylemekten ve Hakkı anlatmak asla yorulmayız.
Hz. Mevlana “tek kanatlı kuş uçmaz” diyor. Gelin bu söz üzerinde de düşünün. “İlim yanında irfan, öğretim yanında eğitim, akıl yanında izan, hukuk yanında ahlak, maddiyat yanında maneviyat” olmalıdır. İşte bu şuura varın ve bu bilinci yakalayın.
Ne diyor Hz. Mevlana. Gelin şu sözleri de can kulağıyla dinleyelim:
“Her gün bir yere konmak ne güzel.
Bulanmadan donmadan akmak ne hoş.
Dünle beraber gitti cancağızım.
Düne ait ne kadar söz varsa.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.
Şimdi yeni fikirler haykırmak gerekir.”
Kendinizi hayırlı işlerde yenileyin, çalışın ve çabalayın ve “iki günü birbirinin aynı olan zarardadır” hadis-i şerifini aklınızdan çıkarmayın.
Sözümüzü Hz. Mevlana’nın sözüyle sonlandıralım:
“Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir.”
Vesselam.