Bir Müslüman’ın kapitalizme taraftar olması mümkün mü?
İNSAN VE TOPLUM ÜZERİNE GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELER-IX
Pazarcık Havadis Gazetesinde “İnsan ve Toplum” üzerine görüş ve düşüncelerimizi yayınlamaya devam ediyoruz. Bu çerçevede bu hafta “Ekonomi, Mülk ve Servet” üzerine görüş ve düşüncelerimi sizlere sunacağım. Bu yazım “İnsan ve Toplum” yazı dizisi kapsamında yayınladığım dokuzuncu yazım. Bilindiği üzere geçmiş haftalarda da “ahlak ve edep, çevre koruma ve çevre kirliliğini önleme ve aile yapımızın ve çocukların korunması, devlet yönetimi, dil ve edebiyat, eğitim ve öğretim ile benzeri başlıklardaki” görüş ve düşüncelerimi sizlere sunmuştum. Haydi hayırlısı.
1- SERMAYENİN TEMERKÜZÜ HAYRA ALAMET DEĞİLDİR
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Ne zengine karşıyım, ne de zenginliğe. Ne sermayeye karşıyım, ne de sermaye sahibine. Zaten, şuurlu bir Müslümanın zenginliğe ve zengine karşı olması da düşünülemez. Madem Müslümanız –Elhamdülillah- dünyanın bir imtihan yeri olduğu şuurundaki her Müslüman gibi, zenginliğin ve dahi fakirliğin birer imtihan vesilesi olduğunu biliriz. Madem Müslümanız, Hadis-i Şeriflerde buyrulduğu üzere, “veren el, alan elden üstündür” prensibi gereğince hareket eder, hem ferden, hem de cemiyet olarak üstün olmaya çalışırız. Madem Müslümanız, “fakirlik ile küfrü” birbirine çok yakın” buluruz. Bu noktalar itibariyle, elbette zengine ve zenginliğe karşı olmamız mümkün değil.
Dininin emirlerini harfiyen yerine getiren ve Kur’an-ı Kerimdeki emir ve yasaklara tam olarak riayet eden bir Müslüman, zenginliğe karşı olmasa da, zenginliğin haksız taksimine ve sermayenin temerküzüne karşı durur. Esasında, malın-mülkün, paranın belirli ellerde toplanması fıtrata uygun olmadığından, fıtrata uygun olmayan bu durumu, ister Müslüman olsun, ister Gayrimüslim olsun aklı başında olan ve vicdanı tefessüh etmemiş hiç kimse savunamaz. Gel gör ki, günümüzde çeşitli laf oyunlarıyla, sermayenin temerküzü adeta hoş görülüyor ya da gizleniyor. Adına küreselleşme deniyor, adına kapitalizm deniyor, adına serbest piyasa falan filan deniyor normal olmayan bu durum gözden kaçırılıyor.
Ancak, şuurlu bir Müslüman, Haşr Suresi 7. Ayette geçen, “böylece, o mallar, içinizden yalnızca zenginler arasında dolaşan bir servet olmasın” emrini bilir ve buna uyar. Bundan dolayı, bir Müslümanın sermayenin temerküzüne karşı duruşu, temelde İlahî Emre dayanır. Bu nokta itibariyle, sermayenin belirli ellerde toplanmasına karşı duruşumuzun, ne Komünizmdeki servet düşmanlığı, ne de Faşizmdeki servet kıskançlığı ile hiçbir alakası yoktur. Bütün “izm”lerdeki fikirler temelde bir “etki-tepki” ilişkisine dayanır. Komünizm, zenginlerden etkilenip bu zenginliğe tepkiyle hareket etmiş ve serveti tamamen yok saymıştır. Faşizm de ferdin hak sahibi olmasına tepkiyle hareket ederek, tüm haklarını elinden almıştır. İslam elbette, İlahî kaynaklı olduğu için, bu tür basitlikleri üzerinde bulundurmaz ve servete ve fert haklarına tamamen destek verir, ancak, sermayenin belirli ellerde toplanmasını engellemek için de hüküm koyar. Bu hükümlerin başında zekat gelir.
İslam, sermayenin temerküzüne karşı olsa da, günümüzde sermaye, geçmiş çağlarda olmadığı ölçüde, belirli ellerde toplanmaktadır. Mal-mülk, para belirli merkezlerde birikmektedir. Ekonomiyi hiç bilmeyenler bile, fark ediyor ki, bakkallar ortadan kalkıyor, süpermarketler çoğalıyor. Eskiden sermaye sahibi olan bakkallar, şu an, bir avuç zengin süpermarket sahibine işçi oluyor. Hızarlar kapanıyor, eskiden sermaye sahibi olan hızarcılar bir avuç zengin mobilya patronuna işçi oluyor. Ulusal şirketler kapanıyor, yerini uluslararası şirketler alıyor. Tüm Dünyada işsizlik çığ gibi büyüyor. Ekonomide üretim odaklı yapılanma değil, spekülatif odaklı yapılanma söz sahibi oluyor. Üreticilerin değil, spekülatörlerin (vurguncuların) borusu ötüyor. Para bir avuç rantiyecide toplanıyor. Sözü uzatmaya lüzum yok, sermaye temerküz ediyor. Sermayenin belirli ellerde toplanması, hem ulusal bazda, hem de uluslararası düzeyde devam ediyor. Bu temerküzün adına “kapitalizm, liberalizm, serbest piyasa” diyorlar. Bu temerküzün adına “küreselleşme” diyorlar. Bu temerküzün adına, “çok uluslu şirketler” diyorlar. Bu temerküzün adı ne olursa olsun, buna ne derlerse desinler, bu durum hayra alamet değil. Bu birikme, krizleri, bunalımları ve benzeri onlarca olumsuzluğu beraberinde getirmektedir. Şu an Dünyada yaşanan bu ağır kriz göstermektedir ki, sermayenin belirli ellerde toplanması, spekülatif yatırımların çoğalması, ekonomiyi bu hâle getirmektedir. Para belirli ellerde toplanmış, bu toplanan sermaye piyasaya sürülürse bir canlanma oluyor, sürülmezse kriz çıkıyor.
Sermaye temerküz ettiğinde ortaya yalnız ekonomik bunalım çıkmıyor, sosyal bunalım da çıkıyor. Mal-mülk, para belirli ellerde toplandıkça, toplumda fesat çıkar, hırsızlık yaygınlaşır, açlar çoğalır ve buna benzer hususlar nedeniyle toplumda huzur kalmaz. Atalarımız boşa mı söylemiş: “Biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar”. Bu Atasözü bile çok şeyi açıklıyor. Üstad Necip Fazıl boşa mı söylemiş: “Allah'ın on pulunu bekleyedursun on kul; Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa; Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!”
Herkes bilmeli ve idrak etmelidir ki, Kur’an-ı Kerim’e kulak vermemek hayra alamet değildir. Haşr Suresi 7. ayette geçen açık ikaza kulak vermemek elbette hayra alamet değildir. Bu İlahî İkaza kulak vermeyen ve zekatı iptal eden insanoğlu, sermayenin, malın-mülkün belirli ellerde toplanması, fakirlerin çoğalması, toplumda düşmanlığı artması ve benzeri şekillerde tezahür eden şerre neden olmuştur.
Evet, bugün itibariyle Dünya’da genel olarak uygulanan “kapitalizm, liberalizm” gibi sistemler dolayısıyla, Kur’an-ı Kerim’in Haşr Suresi 7. Ayette geçen “mallar, içinizden yalnızca zenginler arasında dolaşan bir servet olmasın” hükmüne muhalif bir durum yaşanmaktadır. Bu “muhalif durum” krizlere davetiye çıkarmaktadır.
Hayra koşan, şerden kaçan bir Mü’min olarak niyaz ediyorum: Dilerim, zenginlik toplumda A’dan Z’ye dengeli bir şekilde yayılır, ekonomik ve sosyal alandaki krizler, içtimai çalkantılar ve benzeri olumsuz gidişat sona erer.
2- BİR MÜSLÜMAN’IN KAPİTALİZME TARAFTAR OLMASI MÜMKÜN MÜ?
Kapitalizm, temelinde hırs, rekabet ve acımasızlık bulunan, “kazan da nasıl kazanırsan kazan” mantığını esas alan, paranın ve servetin önünde hiçbir engel tanımayan bir sistemin adıdır.
Kapitalistler, ekonomik faaliyetlerde ve piyasadaki alışverişlerde sonsuz ve sınırsız hürriyeti savunurlar. Kapitalizmin meşhur ilkesi iktisat kitaplarında “laissez-faire-laissez-passer” diye yazılır. Bunun Türkçe karşılığı şudur: “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.” Yani, kapitalistlere hiçbir engel çıkarmayın, kapıları açın, adamları başıboş serbest bırakın. Herkes yesin, içsin. Üretim ve tüketim ihtiyaca göre planlanmasın. Peki, neye göre planlansın? Parası olan yesin, içsin. Peki parası olmayan ne yapsın? Kapitalistlerin bir mantığı daha vardır. O mantık da “altta kalanın canı çıksın” mantığıdır. Kapitalistlerin gözünde insanlar “Allah’ın yarattığı birer şerefli varlık” falan değildir. Onlar “eşref-ül mahlukat”tan anlamazlar. . Kapitalizme göre, tüketim gücü olmayanın hiçbir değeri yoktur. Onların gözünde, insanlar tüketmek için vardır Tüketme gücü, yani parası olmayanlara kapitalistler, insan olarak bile bakmazlar.
Kapitalizm israfı sever. Halbuki Allah (cc) israfı yasaklamıştır. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah (cc) “Yiyin için fakat israf etmeyin” diye emrediyor. (A’raf Suresi, 31. ayet)
Kapitalizmde “parası olan daha çok para kazanır.” Kapitalizm reel ekonomiyi, sanayi ve ticareti değil, bankacılık sistemini, sanal para gücünü ve faizi yüceltir. Böyle bir sistem, “malın, mülkün ve paranın bir avuç zenginin elinde toplanmasına neden olur.” Halbuki, Yüce Allah (cc) malların, servetlerin belirli ellerde toplanmasına razı değildir. Bu hususta, Kur’an-ı Kerim’de Haşr Suresi 7. ayette şöyle bir ikaz vardır: "Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet olmasın." Allah (cc) sermayenin temerküzünü bu ayette yasakladığı gibi, servetlerin zenginlerin elinde toplanmasını engelleyen bir vasıtayı da yine Kur’an’da emretmiştir. O da zekattır. Zekatın en büyük fonksiyonlarından birisi servetlerin belirli ellerde yığılmasını ve toplanmasını engellemek ve zayıfları, güçsüzleri korumaktır.
Allah (cc) faizi yasaklamıştır. Bakara Suresi, 275. ayet: “Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, “alış veriş de faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır.” Ayette durum bu şekilde ayan-beyan açıklanmışken, ayetin tam zıttı olarak, bankalar, kapitalizmde en makbul yerlerdir. Faiz de en tatlı kâr olarak görülür. Esasında, “bankalar birer işkencehaneleridir.” “Faiz, de zulüm kırbacıdır.” Orta sınıf, esnaf ve zanaatkârlar, garip gureba ve yoksul halk kesimleri faizci kapitalist sistemde işkenceye ve zulme uğramaktadırlar. Bu hâliyle kapitalizm her zaman geniş halk kesimlerine açlık, sefalet, mutsuzluk ve huzursuzluk getirmiştir. Kapitalistlerin umrunda mı garibanın açlığı ve yoksulluğu!
Evet, kapitalizm ne fertlere, ne toplumlara huzur ve mutluluk getirmemiştir. Bu huzursuzluk ve mutsuzluk kapitalizmin geçerli olduğu toplumlarda ferden-ferda her an geçerli olduğu gibi, beş on yılda bir kriz-mriz deyip, fert ve toplumlar alt-üst edilmektedir. Çok acı yıkımlar yaşanmaktadır. Kapitalizmin fert ve toplumlarda neden olduğu bu yıkımları bilirdik de, en son vardığı aşamada, devletleri de alt-üst etmektedir. Gazete haberlerini takip edenler bilirler. İzlanda ve Yunanistan gibi Devletler bile iflasın eşiğine gelmişlerdir. Sebep kapitalizmdir.
Bu küçük yazıda sıralanan şu birkaç küçük bir tespit bile büyük bir hakikati ayan-beyan ortaya koymaktadır. Bu kapitalizm denilen sistemin savunulacak hiçbir yanı yoktur. Bu sistemin insanî, vicdani ve İslamî yönden mahzurlarını aklı başında olan ve selim ruh taşıyan herkes anlayabilir.
Şimdi bu durumda, Allah’ın emirlerine uyan ve vicdanın gereklerine riayet eden bir Müslüman’ın kapitalizme taraftar olması mümkün mü? Elbette, hayır. (İşin ayrı boyutu da şudur ki, bir Müslüman’ın hiçbir izm’e taraftar olması mümkün değildir. “İslam bize yeter”) Bırakın Müslüman’ı, vicdanı olan bir kişinin kapitalizme taraftar olması mümkün mü? Elbette, hayır.
3-MÜLK, HÜKÜM VE YÖNETİM ALLAH'INDIR
Yüksek ve gür sesle haykırıyorum: “Mülk Allah’ındır.” Sırf mülk değil, hüküm ve yönetim de Allah’ındır.
Evet, yazımın bu noktasında, “mülkün, hükmün ve yönetimin Allah’ta olduğunu beyan eden” 3 ayet-i kerimenin mealini sizlere sunuyorum.
“Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır.” (Nur Suresi, 42) “Hüküm, yalnızca Allah'ındır.” (Yusuf Suresi, 40) “Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır.” (Al-i İmran Suresi, 189)
Evet, bu ayetler ışığında ve aklımızın, mantığımızın çerçevesinde Biz de “Mülk, Hüküm ve Yönetim Allah’ındır” diyoruz.
Gerçekten de aklen ve mantıken, insanoğlu mülkiyet, hükümranlık ve karar noktasında başıboş ve serbest bırakılmamalıdır. Mülkiyete sınırsız sahiplik Karun’luğa, yönetimde sınırsız güç Firavun’luğa ve karar vermede sınırsız yetki Nemrut’luğa yol açar.
İnsanoğlu esasta hırslıdır, açgözlüdür, nefsine uyar, nankördür ve zalimdir. Bu esas üzerinde hareket eden birisine, siz nasıl mülkiyeti, hükmü ve yönetimi sınırsız bir şekilde teslim edebilirsiniz? Böyle bir yapısı olan ve serbest bırakıldığında gaddar, şeddad, zalim, tamahkâr, azgın, sapkın ve bilumum fecaati işleyebilecek potansiyeli olan bir mahlûka, siz nasıl üç büyük değeri serbestçe ve herhangi bir sınıra tabi olmadan teslim edersiniz? Dünya’ya aşırı derecede bağlanıp da sevgi gösteren ve tul-i emel fıtratına sahip (kendisini ölmeyecek sanan) bir yaratığı, siz nasıl Dünya’nın en mühim 3 değeriyle baş başa bırakırsınız? Olamaz. Ve olmamalı.
Böyle bir durum akla ve mantığa aykırıdır. Mülkiyette, yönetimde ve kararda sınırsız güç akla ve mantığa aykırıdır. İnsanoğlu frenlenmesi gereken bir varlıktır. İnsanoğlu dizginlenmesi gereken bir yaratıktır.
Bu açık ve net gerçekle birlikte mülkiyet, karar verme ve yönetim noktasında şu açıklamaları da gerekli buluyoruz.
İnsana bu üç değer (mülk, hüküm ve yönetim değerleri) ancak vekâleten, emaneten ve tahdiden verilebilir. Yani asıl mülk sahibinin Allah olduğunu bilen ve idrak edenlere, Dünya’nın faniliğini ve geçiciliğini kavramış olanlara ve İslâmi Terbiye ile yetiştirilmiş olanlara mülk, hüküm ve yönetim teslim edilebilir. Bu teslimde de takip, kontrol ve denetim şarttır.
İnsan başıboş bırakıldığında, takipsiz, denetimsiz ve kontrolsüz bırakıldığında kötülüğe meyyaldir. Kötünün elindeki mülk kötüdür. Hüküm verici kötü ise verilen hüküm kötüdür. Yönetici kötü ise icraat da kötüdür.
İnsan hırsa ve öfkeye meyyal bir canlıdır. Hırsla ve öfkeyle yoğrulmuş bir varlığın elindeki mülk, hüküm ve yönetim nasıl da tehlikelidir. Nasıl da berbat bir şeydir.
Evet, yazımın ilk başında belirttiğim hususları burada da belirtiyorum: “İnsanoğlu mülkiyet, hükümranlık ve karar noktasında başıboş ve serbest bırakılmamalıdır. Mülkiyete sınırsız sahiplik Karun’luğa, yönetimde sınırsız güç Firavun’luğa ve karar vermede sınırsız yetki Nemrut’luğa yol açar.”
İşte bunun için gerekli sınırlamalar getirilmelidir. Kapitalizmin mülkiyet görüşü ve sınırsız bir şekilde mala sahiplik anlayışı günümüz Dünyasında meydana gelen bütün felaketlerin ve bütün acıların kaynağıdır.
Evet şurası bir gerçektir ki, “kapitalizm ve liberalizm doğrultusunda hüküm koyucu olarak yalnızca insanın nefsani görüş ve düşüncelerini esas almak ve İlahî nizamı yok saymak günümüzdeki tüm meselelerinin ve tüm kargaşaların ana sebebidir.”
Sözü uzatmaya gerek yok; Dünya’daki tüm insanların ve hatta tüm canlıların huzur ve mutluluğu için “mülk, hüküm ve yönetim Allah’ındır” kuralından yola çıkmak ve insanoğlunu özellikle bu üç noktada frenlemek ve dizginlemek şarttır.
“İnsan ve Toplum” odaklı yazı serimizde bir yazımızı daha sizlere sunduk. Haydi hayırlısı.