Ağzımızın tadı niye yok?
Toplumda genel olarak gözlemlediğimiz durum şudur: Ağzımızın tadı yok. Her şeyimiz var, ancak huzurumuz ve mutluluğumuz yok.
Ağzımızın tadı niye yok?
Bu soruya istiyorsanız doğrudan doğruya cevap vereyim. Zaten bu yazımın başındaki şiirimin adı da “Doğru’dan Doğru’ya.” Yazımın en sonunda da şiir var. O şiirimin adı “Ne Zaman.” Bu iki şiirim esasında her şeyi açıklıyor ve “ağzımızın tadı niye yok?” sorusunun cevabını veriyor.
İşte ben hemen yazımın ilk başlarında doğrudan doğruya cevap veriyorum ve haykırıyorum: “Ağzımızın tadını olmaması haramdan beslenmek ve kanaatsizliktir.”
Harama teveccüh kanaatsizlik meydana getiriyor, kanaatsizlik de harama yönlendiriyor. Yani “tavuk yumurtadan mı çıkar, yumurta tavuktan mı çıkar” sorusu gibi, her iki cevabı da doğru olan bir soru ile karşılaşıyoruz.
Kısacası “haram ve kanaatsizlik” birbirini tetikler. Allah ikisinden de korusun.
İşte “ağzımızın tadı niye yok” sorusunun cevabını açıklayan ilk şiirim. En sonunda da yine aynı sorunun cevabı mahiyetinde başka bir şiirim bulunmaktadır.
DOĞRU’DAN DOĞRU’YA
“Yaşamak için yemek" fikrini unuttu insanlar.
"Yemek için yaşadı" ne gelirse yuttu insanlar.
“Amaca giderken her yola meşru" dedi insanlar.
İşte bu mantıkla türlü nane ve turşu yedi insanlar.
Varsa sende günahlarla dolu kapkara bir ömür.
Ahirette diyeceksin, "ah, keşke olsaydım kömür."
Yaşamak güzel değil, ancak güzel yaşamak güzel.
Güzel hayat, ancak ve ancak Din-i İslam'a özel.
Hissetmeden yazıp da söylersen, belki döner çarkın.
Ancak, daktilodan, radyodan kalmaz ki hiç bir farkın.
Penceremde gün ağarırken güvercin sesi, "Hu Hu."
Sen de hep "Hu Hu" de, mutlu eylemek istersen ruhu.
Tek dayanağım Yüce Allah, tutmazsam düşüyorum.
Tek sığınağım Yüce Allah, sığınmazsam üşüyorum
Evet, Doğru’dan Doğru’ya bir şiir bu.
Hepimiz elimizi iki elimizin arasına alıp da düşünelim.
Hepimiz vicdanımıza danışıp da bu soruya cevap verelim.
Ağzımızın tadı niye yok?
Haramdan uzak durmuyoruz da ondan.
Ağzımızın tadı niye yok?
Kanaatsiziz, şükürsüzüz de ondan.
Ayet-i kerime çok açık ve çok net: “Yeryüzündeki her canlının rızkını Allah üstlenmiştir.” (Hûd Suresi, 11)
Bu gerçeğe rağmen hâlâ korkuyoruz ve aç kalacağız diye harama tenezzül ediyoruz. Oldu mu şimdi? Harama el uzatırsan ve harama eğilirsen nasıl mutlu olacaksın?
Haram ile doyan mide sana mutluluk vermez. “Haramın binası olmaz.” Bu söz çokça duyduğumuz bir sözdür. Bu söz şunu ifade eder. Haramdan elde edilen kazanç ne sana, ne de evlatlarına fayda vermez.
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Gerçek zenginlik, mal çokluğu değil, gönül tokluğudur.”
Sevgili Peygamberimiz (asm) bizlere hayatımızın her alanında mutluluk ve huzur için yol göstermiş olduğu gibi kanaat üzerine de öğüt ve tavsiyelerde bulunmuştur. Bu öğüt ve tavsiyelere riayet eden mutlu ve huzurlu olur.
Değmez bu Dünya’da, şu üç günlük hayatta harama ve yanlışa meyletmeye hiç değmez. Hırsa ve açgözlülüğe lüzum yok.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi, “hırs sebeb-i hasarettir” diyor. Yani, hırslı insanlar kendilerine zarar verirler. Ve hayatlarında hep mutsuz olurlar. Hırslı insanların ağızlarının tadı olmaz. Haram yiyenlerin ağızlarının tadı olmaz. Kanaatsiz insanların ağızlarının tadı olmaz. İkiyüzlü, menfaatperest insanların ağızlarının tadı olmaz.
Evet durum bu kadar açık ve net.
Fazla şey söylemeye gerek yok.
Şu şiir de her şeyi özetliyor:
NE ZAMAN
Kaçıp da gider dostluk ve samimiyet.
Para ve pul, bir yere girdiği zaman.
Riya ve ikiyüzlülük kurar hakimiyet.
İnsanlar menfeatle alıp verdiği zaman.
İnsanlar olmuş selamsız, sabahsız.
Bazıları Karun gibi, bazıları siftahsız.
Kim ki bereketsiz, kim ki iflahsız.
Besmelesiz başlayıp iş gördüğü zaman.
Eğer insan hasbi, samimi dost olmaz.
Allah ve kulu, bundan asla hoşnut olmaz.
Bir insan ki ondan hayır gelmez, bir halt olmaz.
Yalancıktan hal hatır sorduğu zaman.
Anlayışsız insanlar ki, en büyük bahtsızlık.
İşte onlardan meydana gelir tüm tatsızlık.
Budur Dünya'daki en büyük rahatsızlık:
İnsan insanı üzüp de yorduğu zaman.
İnsan insanı üzüp de yorduğu zaman.