Ankara Kalesi’nin eteğindeki lezzet durağı: Hasan Bozkurt’un kahve dükkânı
Ankara Kalesi’nin eteğinde bulunan Hasan Bozkurt'un kahve dükkânı, yaklaşık 14 yıldır misafirlerine eşsiz bir deneyim sunuyor. Bozkurt, dükkânını açarken gerçekleştirdiği hayalini şöyle dile getirdi: “Herkes hayal kurar ya küçücük bir dükkânımız olsun dört masalı, bizde o hayalimizi gerçekleştirdik.” Bu hayal, sadece küçük bir dükkân sahibi olmakla kalmamış, aynı zamanda Türk kahvesini modernize ederek farklı bir deneyim sunuyor.
ÖZEL HABER: GÜNSU ÖZMEN
Hasan Bozkurt için Türk kahvesi sadece bir içecek değil, aynı zamanda özel bir ritüel haline gelmiş. Kahveyi yapmak için kullandığı özel teknik ile diğerlerinden ayırıyor. Bozkurt'un kahvesi, geleneksel cezve yerine fincan üzerinde demlenerek, yaklaşık 8 dakika süren bir işlemle hazırlanıyor. Bu yöntem, kahvenin aromasını ve kafeinini daha net bir şekilde ortaya çıkarıyor.
Türk kahvesinin pişirilme tekniğine değinen Hasan Bozkurt, “Şimdi bu bir teknik, daha çok Ege adalarında ortaya çıkmış. Yokluktan ortaya çıkmış. Çünkü bakır yok, bakır olmayınca da cezve yok. Cezve olmayınca nasıl pişirecekler kahveyi? Maltızın, kömürün üstüne bir aparat koyup fincanları üstüne sıralayıp yapmaya başlamışlar. Bu teknik böyle ortaya çıkmış ve esas temeli de yokluk. Kahvenin yanında sakızı reçeli ikram ediyoruz. O dönemde şeker de çok zor bulunduğu için daha çok sakız reçeline hurma suyuyla hazırlayıp herkese sade kahve verilirdi. Biz bu açıdan burada geçmişi de modernize ederek geleceğe taşıyoruz yaptığımız iş bu sonuç olarak.” dedi.
Hasan Bozkurt, kahvenin hazırlanmasıyla ilgili ek olarak şunları söyledi:
“Yanındaki ikramda damla reçeli diye geçiyor. Damla sakızı macunudur. İkram ettiğimiz sakız macununun içinde aroma hiç olmaz. Sakız yağıyla yapılmış bir üründür. Orijinali sakız yağı, pudra şekeri, yumurta beyazı ve limon suyudur. Bizim ikram ettiğimizde ise hiç aroma yok sadece sakız yağı vardır.”
Türk kahvesinin içme tekniğini de anlatan Hasan Bozkurt, şöyle konuştu:
“Teknik bir şeyden bahsedelim. Fincanın ısısı yaklaşık 115 derecede önünüze geliyor. Kahvenin kaynama derecesi de 93 ila 97 derece arasıdır. Şimdi durum böyle olduğu için hızlı içemiyorsunuz o ısıda bir şeyi içmek zor. O yüzden bir iki dakika falan beklemeniz gerekiyor. Yanında sakız reçeli ikram ediyoruz. Onu da Erzurumlular gibi kıtlayarak içiyorsunuz. Hafif damağa yapıştırdığınız için hem sıcaklıktan kaynaklı damağı koruyor hem de kahveye tat veriyor. Yalnız şöyle bir şey var: Bizim verdiğimiz reçelle kahveyi bir arada içtiğinizde sakızlı kahve gibi bir kahve sonucu elde etmiyorsunuz. İki farklı aromayı iki farklı biçimde hissediyorsunuz. Hiçbir tat öbür tadı bastırmaz altında ya da üstünde kalmaz eşit durur. Bu da önemli bir şey. Hal böyle olunca da kahveyi hem tatlandırılmış oluyor rayiha alıyorsunuz hem de kahvenin de tok tadını boğazınızda hissediyorsunuz.”
Kahve dükkânının sadece kahve ile değil, aynı zamanda misafirperverliğiyle de ün salmış durumda. Bozkurt, dükkânın özel atmosferini şu sözlerle anlattı: “Zaman içerisinde insanlar kahveyi içtikçe geldiler. Bizi var edenler, insanlar yani içtiler hoşlarına gittiler tekrar geldiler. Sağ olsunlar onlar da bu standardı korumamız açısından bizi teşvik ediyorlar.”