Çanakkale deyip geçme
Takvimler her 18 Mart’ı gösterdiğinde hüzün sarar benliğimi.
Aklıma mezun vermeyen liseler gelir.
Umut dolu yarınlarından özgürlük uğuruna vazgeçen yiğitler.
Beşiktaş Spor Kulübünün renklerinin siyah beyaza dönüşmesi gelir.
İki yüz elli bin şehit gelir aklıma.
İstiklal Marşı’nın şairi Mehmet Akif Ersoy’un “Çanakkale Şehitleri” isimli şiiri gelir de okumaya cesaret edemem.
Sesimin titreyeceğini bilirim o kahramanların asil duruşları karşısında.
Utanırım, özgürlüğümü borçlu olduğum o yürekli destan yazıcılardan.
Kim bilir belki de utancım, özgürlüğün değerini bilmemektir.
Unutmaktır o şanlı zaferi.
Conk Bayırı'nı unutmaktır belki de ıstırabımın kaynağı.
Vatanı işgale gelen yedi düveli.
İngilizlerin, Fransızların batmaz sandıkları zırhlılarının kavurduğu toprakları.
Mermilerin havada mermiyle vurulduğu günleri.
Evet.
Belki de yüzümün kızarıklığı, özgürlüğümün bedelinin o yiğitlerce ödenmesindendir.
Özgürlüğün bedelinin çok ağır oluşundandır.
***
Takvimler 18 Mart’ı gösterdiğinde, göğsüm de kabarır öte yandan.
“Çanakkale Geçilmez” derim içimden, gururlanarak.
“Nusret Mayın Gemisi” gelir aklıma.
Anafartalar, Conk Bayırı, Arı Burnu gelir.
Her biri kanla yazılmış bir destan, bir var oluş…
Seyit Onbaşı gelir aklıma üç yüz kiloluk top mermisiyle.
Türk vatanını işgale gelmiş kibirli düşmanların zırhlılarıyla soğuk boğaz sularına gömülüşünü düşünürüm.
Sevr Antlaşması'nın yırtılışının gücünü ararım Çanakkale’de.
Bir milletin direnişi gelir aklıma.
Umudun yüreklere verdiği sıcaklığı hissederim.
Tarih, vatan sevgisi, adalet, vicdan gelir aklıma.
Çanakkale’de; Türk milletinin yeniden doğuşunu görürüm ben.
Şimdi soruyorum size:
O kahramanların destanı olmasaydı eğer, özgürlük olur muydu?
Başka soruya gerek yok.
Özgürlük yoksa hiç bir şey yok?
Bence Çanakkale yine geçilemez…