Asla ütopya değil
Kim istemez ki;Refah seviyesi yüksek bir toplumda yaşamayı.Sokaklarında centilmen beylerin,Zarif hanımların,İnsanların güleç olduğu,Şen şakrak mutlu...
Kim istemez ki;
Refah seviyesi yüksek bir toplumda yaşamayı.
Sokaklarında centilmen beylerin,
Zarif hanımların,
İnsanların güleç olduğu,
Şen şakrak mutlu çocukların dolaştığı bir şehirde yaşamayı.
Veya;
Fabrikaların üç vardiya çalıştığı,
Üretimin ihracata dönüştüğü,
Türk markalarının tüm dünyada talep gördüğü,
Kişi başına düşen milli hasılanın yüz bin doları aştığı bir ekonomik iklimde yaşamayı kim istemez.
Ya da;
Kim istemez adaletin mutlak olduğu,
Eğitimin yeteneklere göre şekillendiği,
Demokrasinin mükemmel biçimde işlediği,
İşsizliğin tolera edilebildiği,
Refah toplumunun oluşturulduğu bir ülkede yaşamayı…
Kim istemez?
Elbette herkes ister.
Ben, sen, o.
Hepimiz.
Bu saydıklarım ütopya değil asla.
Ülke kaynaklarının doğru kullanılmasıyla mümkün.
Sosyal ve ekonomik faktörleri yeniden planlayarak mümkün…
Ülke dinamiklerini harekete geçirerek,
Üretimi planlayarak,
Teknoloji üretimini artırarak,
Çocuklarımızı iyi yetiştirerek,
Gençleri üretim ekonomisinin içine sokarak mümkün…
Tarımı yeniden canlandırarak,
Tarımda ve tüm diğer sektörlerde ileri teknolojiyi kullanarak,
Geleceği planlayarak mümkün...
Gelir adaletini sağlayarak,
Sosyal devlet ilkesini yeniden yapılandırarak,
İş barışını sağlayarak mümkün…
Bu toplumun üyeleri olarak biz çalışmayı ve üretmeyi severiz.
Ahiliğimizden belli.
Yeter ki;
İnanalım geleceğimize.
Anka Kuşu misali;
Küllerimizden yeniden doğarız…