Sizi ne tatmin eder?

PKK’nın siyasî uzantılarının ele geçirip, terör mahfillerine para aktarım merkezi olarak kullanmaya başladığı belediyeler için Türk Devleti harekete geçti....

PKK’nın siyasî uzantılarının ele geçirip, terör mahfillerine para aktarım merkezi olarak kullanmaya başladığı belediyeler için Türk Devleti harekete geçti. Resmî olarak CHP’nin nüfusuna kayıtlı olsa da babasının PKK olduğu bilinen bazısı da dâhil, belediyelerdeki terörist işgalinin sonlandırılması için adımlar atılıyor.

Muhtemelen devamı da gelecek. Zira Türk Devleti’ni ‘PKK’nın tükürüğüyle boğma’ tehdidinde bulunan cibilliyeti bozuk tiplerden bile belediye başkanlığı koltuğunda oturanlar var. Hepsi temizlenmeli ve temizlenecek…

Belediyelerdeki yasadışı işgali sonlandırmak için atılan adımlara, hem CHP hem de DEM Partisi tarafından ‘demokrasi/özgürlük’ soslu tepkiler yükseldi. Atatürk’ün kurduğu partiyi, ayrılıkçı-ırkçı terör hareketinin payandası haline getirenler, yol yürüdükleri zibidilerin ‘Mustafa Kemal’in itleri’ şeklindeki hakaretlerini dahi “Galiba yağmur yağıyor…” pişkinliğiyle karşıladılar.

BEDAVA TAHARETÇİLİK

Daha da vahimi, adamlar Türkiye’den bağımsız, ayrı bir devlet istediklerini saklamadıkları halde, CHP içine yerleşmiş uzantıları, “Yok canım!... Yapmazlar… Kesinlikle öyle değil, bölünmek gibi bir niyetleri olamaz…” kıvamında zırvalıyor.

Mesela terör örgütü üyeliğinden tutuklanan Esenyurt Belediye Başkanı bile “Ben PKK’lı veya yandaşı değilim…” demediği halde, CHP’nin ‘ileri gidenleri’, adamları yuyup yıkayıp paklamaya çalışıyor. Yani bir nevi bedava taharetçilik gibi…

Taharet deyince, Sözcü Gazetesi’nin bir Avrupa güzellemesi haberi geldi aklıma. Biraz neşelenelim diye anlatıyorum:

Sözcü’nün elemanları, üşenmeden araştırıp haber yapmışlar. Batıdaki ülkelerin klozetlerinde neden taharet musluğu yok? Cevabını da bulmuşlar. Adamlar hijyeni çok önemsediklerinden, klozetin yanında bir de taharet lavabosu gibi bir şey yapmışlarmış… Klozetten kalktıktan sonra oraya oturup, kıçlarını bir güzel yıkıyorlarmış. Tabi bu alçak lavabo benzeri temizlik aparatını her banyoya/tuvalete koymak mümkün olmadığından, yerine göre tuvalet kâğıdı imdada yetişiyormuş.

Tabi Sözcü’nün bu haberini okuyunca, aklıma düşen cümle beni gülümsetti: Yahu, siz ve sizin haberciliğiniz varken, adamlara değil taharet musluğu, klozet bile gerekmez

VAR MISINIZ KARŞILAŞTIRMAYA?

Konumuza dönersek… Bugün Türkiye’de, isteyen herkes istediği dilde konuşabiliyor, yayın yapabiliyor, müzik ürünleri satabiliyor. Devletin kamu yayıncılık kurumu, günde 24 saat Türkçe dışındaki yerel dil ve lehçelerde yayın yapıyor. Seçimlerde isteyen istediği dilde propaganda yapabiliyor. Mahkemelerdeki savunmalar dahi, gerektiğinde tercüman aracılığıyla alınıyor. Üniversitelerde etnik dil ve kültürler üzerine araştırma enstitüleri ve bölümler kurulabiliyor. Burası, tartışmasız olarak, dünyanın en demokratik ülkesidir.

Hizmet konusuna gelirsek… Bunda net olarak iddialıyım: Memleketim Tomarza, sık ikamet ettiğim Avanos ve yaşadığım Ankara’nın yakın ilçelerini, mesela Evren, Nallıhan veya Çamlıdere’yi, nüfus olarak emsali bulunan herhangi bir Doğu-Güneydoğu ilçesiyle karşılaştırmaya hazırım. Hatta Nevşehir, Kırşehir, Niğde gibi illerimizi, nüfus bakımından emsali olan Doğu-Güneydoğu illeriyle de karşılaştırabiliriz. Elbette bu karşılaştırma, alınan kamu hizmetlerinin nitelik ve niceliği üzerinden yapılacaktır.

Mesela, Sağlık Bakanlığı, bir yıl içerisinde, Doğu-Güneydoğu’daki 1 milyon nüfusa kaç kez ambulans, kar ambulansı, ambulans uçak ve ambulans helikopter göndermiş? Buna karşılık memleketin diğer bölgelerindeki, yine 1 milyon nüfus için anılan araçlardan kaç adet görevlendirilmiş.

BEN DE EŞİTLİK İSTİYORUM

Doğu-Güneydoğu’da nüfus başına toplanan vergi ile yapılan kamu harcamalarını, ülkenin diğer bölgeleriyle karşılaştırırsak, karşımıza nasıl bir tablo çıkar? Şırnak’ın ilçe ve köylerindeki asfalt yollar ile Avanos-Sulusaray arasındaki Temmuz 2019’daki sellerde yer yer yıkılmış olan toprak yolun halen yapılmadığı gerçeğini karşılaştırmaya var mısınız?

Mesela, elektrikteki kayıp/kaçak oranları karşılaştırıldığında, Doğu-Güneydoğuda çalınan elektriğin bedelini, memleketin diğer bölgelerindeki vatandaşların ödediği gerçeğini nereye koyacağız?

Lafı şuraya getireceğim: Kültürel ve sosyal hakların kullanımı bakımından, bu ülkedeki azınlık etnisiteler aleyhine en küçük bir kısıtlama olduğu iddia edilemez.

Ekonomi ve kamu hizmetlerine bakarsak, ben bir ‘Türk’ olarak, mevcutta aleyhimde olduğunu bildiğim kamu hizmetlerindeki mağduriyetimin giderilmesini ve eşitliğin sağlanmasını talep ediyorum.

Hal böyleyken, terörün sözcüleri ne diye yatıp kalkıp ‘özgürlük/demokrasi/eşitlik’ nutukları çekiyor? Yahu bu talep ettikleriniz bağlamında, ülkenin tapu sahiplerinden çok daha fazlasına sahipsiniz.

O İSTEDİĞİNİZDEN KALMADI

O halde sizin derdiniz nedir? Sizi ne tatmin eder? Bu sorularla birazcık üzerlerine giderseniz, yavaş yavaş dökülmeye başlarlar: Yerel özerklik, demokratik özerklik, statü, ıvır-zıvır… Biraz daha cesur olanları, “Bizim de bağımsız devletimizin olması lazım…” cüretini dahi gösterir.

Yok!... O kadar da uzun boylu değil. Bu ülkeyi sokakta bulmadığımız gibi, devletimizi de sandıkta kurmadık. O dediğiniz zilletleri, Viyana Bozgunu sonrasındaki yenilgilerimiz üzerine 1699’da imzaladığımız Karlofça Antlaşması, 1877-1878 Türk-Rus Savaşı, 1912-1913 Balkan Savaşları, 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı dolayısıyla maruz kaldığımız çöküş süreçlerinde yeterince yaşadık. Önümüze gelene; önce ‘yerel özerklik’, sonrasında ‘bağımlı devlet’, sonrasında da ‘bağımsız devlet’ statüleri bağışladık. Yani, olsa dükkân sizin de, elimizde kimseye bağışlayacak ‘statü’ kalmadı.

Dahası, terör tehdidiyle elde ettiğiniz bir yığın imtiyazın da artık ortadan kalkması, ülkenin tüm yöreleriyle eşit hak ve yükümlülük seviyesine inmenizin zamanı çoktan gelmiş bulunuyor. Bu kadar fırsatçılık fazla oldu.

En iyisi siz bu milletin ve devletin sabrını daha fazla zorlamayın. Çünkü Türk Devleti bugün, Karlofça, Berlin, Sevr, hatta Lozan ve sair dayatmalara maruz kaldığı dönemlerdekinden çok daha güçlü, dirayetli ve inisiyatif sahibidir. ABD ve AB’ye de çok fazla güvenmeyin.

Yani buradan size bir ‘özerklik’ filan çıkmaz. Aklınızı başınıza toplayın, evdeki bulgurdan da olmayın.

SON DAKİKA HABERLERİ

Nihat Kaşıkcı Diğer Yazıları