Siyasette MHP ve Bahçeli kalitesi

Falanoğlu ile filanoğlu arasındaki “Sen kalk, ben oturayım…” kıvamında süren ‘ego kapışmasının’ siyaset hayatımızı kısırlaştırdığı bir demde, MHP Lideri Sayın...

Falanoğlu ile filanoğlu arasındaki “Sen kalk, ben oturayım…” kıvamında süren ‘ego kapışmasının’ siyaset hayatımızı kısırlaştırdığı bir demde, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli yine kalitesini konuşturdu.

Devlet Ata, tarihin yanlış tarafında konuşlanmış bulunan İYİ Parti ve Genel Başkanı Meral Akşener’e son bir çağrıda daha bulundu. İP’lileri, bulundukları fay hattını terk edip, Türk-İslam Ülküsünün gerektirdiği pozisyonu almaya davet etti: “Çağırdık dönmediniz yuvaya, yerel iktidarda komşu olalım ülke hayrına…”

Sayın Bahçeli, benzer çağrıları 2019 ve 2020’de de yapmıştı. O zaman Meral Hanım’ın süngüsü henüz düşmediğinden ve kendisini ana muhalefet konumunda hissettiğinden olsa gerek, MHP’den gelen çağrıları karşılıksız bırakmıştı.

Şimdi tam da Akşener’in, esasen çok erken anons edilen, ‘26 Ağustos’ta çok önemli açıklamalar yapacağı’ kurgusu, Bahçeli’nin çağrısıyla boşa düştü. Bu saatten sonra Meral Hanım’ın yapacağı açıklama, ancak Millet İttifakını terk edip Cumhur İttifakı ile yol alma içeriği taşırsa bir anlam kazanabilir.

Akşener’in, HDPKK’nın da dâhil olduğu bilmem kaçlı masayı yeniden tekmelemesi veya CHP’ye ayar vermek adına sitemkâr laflar etmesi, artık ne toplumda ne de İP tabanında bir etki doğurmuyor.

Devlet Bahçeli, bu son çıkışıyla, hem siyaset satrancındaki ustalığını hem de rakip partilerden de iyi haber alıp, kaliteli analizler yapabildiğini bir kez daha göstermiş oldu.

İP ve sağdan sola sığınmacı partiler, son seçimde, her ne kadar inkâr etmeye çaba gösterseler de, CHP ile birlikte PKK’nın uzantısı partilerle, hatta bizatihi PKK’nın çekirdeği olan Kandil Baronlarıyla işbirliği yaptılar. Ve bu işbirliğinin faturasının bir bölümü 14-28 Mayıs’ta Türk Milleti tarafından kesildi. Kalan kısmının da 2024 Yerel Seçimlerinde kesilmesi sürpriz olmayacak.

Dolayısıyla İP’in, siyaseten varlığını sürdürebilmesi için, üstünde bulunduğu fay hattını acilen terk etmesi ve siyasî yelpazenin güvenli bir yerine taşınması hem kendisinin hem de Türk Milletinin menfaatine olacaktır.

BAHÇELİ KALİTESİ

Partiler, siyaseti genel olarak kurumsal ve kitlesel menfaat temini gayesi üzerinde yürütürler. Parti programlarında veya siyaset ağzında yer alan ‘ülkenin âli menfaatleri’ hoş bir söylem olsa da, siyasî kararlar alınırken, kişisel veya kurumsal parti menfaatleri hep baskın gelir.

Bu genel kuralın istisnaları olur. Ki bu istisnalar çoğunlukla ideolojik temellere dayanır. Tabi bir de kendisini ‘büyük ülkülere’, asırlık millî hedefler olan ‘Kızılelma’lara adamış ‘fedaî partiler’ vardır.

İşte MHP, merhum Başbuğ Alparslan Türkeş tarafından kurulduğundan bu yana, hiçbir zaman parti olarak iktidara gelmeyi öncelememiş, hatta önünde iktidar fırsatı varken bile, Türkiye’nin ve Türk Milletinin yüce menfaatlerini önceleyerek, kendisinden fedakârlık etmeyi bilmiştir. Bu fedaî ruhlu siyaset, Sayın Devlet Bahçeli’nin Genel Başkan olduğu günden beri de korunmakta ve uygulanmaktadır.

Geçmişte yanlış bulduğumuz siyasî tavırlarını eleştirmekten de geri durmadığımız MHP ve Sayın Bahçeli, geride kalan 21 yılda, ülkeyi ve demokratik siyaseti birkaç kez, deyim yerindeyse ‘ipten aldı’.

2002’de, Kemal Derviş üzerinden kurgulanan, ‘Türkiye’ye çökme’ oyunu, Bahçeli’nin seçim restiyle bozulmuş; o yıl yapılan seçimde AK Parti tek başına iktidara gelirken, MHP diğer koalisyon ortaklarıyla birlikte baraj altında kalmış, dolayısıyla TBMM’de temsil imkânı bulamamıştı.

2007’de Cumhurbaşkanı seçimi, CHP ve ona sadık bürokrasi tarafından bir krize dönüştürüldüğünde AK Parti seçimleri yenilemiş, Cumhurbaşkanı seçimini yeni TBMM’ye havale etmişti. CHP ve yancısı PKK partisi bu kez de TBMM’yi boykot ederek, Cumhurbaşkanı seçiminin meşruiyetini gölgelemek istemiş; fakat kafasını MHP’nin sert iradesine çarpmıştı. TBMM’nin Cumhurbaşkanını seçmesi için MHP’nin verdiği meşruiyet desteği, ülkeyi bir kez daha derin krizlerden kurtarmıştı.

2011’deki seçimlerin ardından, CHP ve HDP, bazı milletvekillerinin tutuklu bulunduğu bahanesiyle TBMM’yi boykot etmek ve meşruiyet krizi doğurmak için yeniden harekete geçmişti. O dönemde MHP’nin bir vekili, Engin Alan da tutuklu bulunuyordu. CHP ve HDP, Engin Alan’ın tutukluluğundan dolayı MHP’nin de kendileriyle birlikte Meclis’i boykot edeceğini bekliyordu. Lakin MHP öyle yapmadı; TBMM’ye girerek, meşruiyet krizini önledi.

Sonraki yıllarda MHP, 15 Temmuz 2016’ya kadar AK Parti ile sık sık çekişme içinde bulunsa da başta terörle mücadele ile Suriye ve Irak’a asker gönderilmesi tezkerelerinde hep ülke çıkarları doğrultusunda hareket ederek, hükümete destek verdi.

Özetlersek, MHP ve Devlet Bahçeli, siyaseti kurumsal parti menfaatleri veya zümre ya da kişisel çıkarlar üzerinden yürütmedi; her zaman ülkenin ve Türk Milletinin yüce menfaatleri uğrunda tam anlamıyla ‘fedailik’ yapageldi.

İşte, İP ve Meral Akşener’den gördükleri onca ihanete rağmen, Bahçeli ve MHP’nin, bir anlamda bağrına taş basarak yaptığı son çağrıyı da bu mahiyette değerlendirmek lazım.

MHP, geride kalan son seçimde, Türkiye’nin tam olarak uçurumun kıyısından döndüğünün bilinciyle hareket ediyor. Millî bekanın maruz kaldığı tehdidin henüz tam olarak geçmediğinin bilinciyle, MHP ve Bahçeli, önümüzdeki Yerel Seçimleri de fırsata döndürerek, azınlık siyasetinin, çoğunluk arasındaki ihtilaf ve çekişmeler üzerinde sörf yaparak, hak etmediği siyasî emellere ulaşmasını engellemenin taşlarını döşüyor, MHP ve Devlet Ata.

Biz buna ‘siyasette kalite’ diyoruz.

SON DAKİKA HABERLERİ

Nihat Kaşıkcı Diğer Yazıları