Sefası bürokrasiye, cefası siyasete -2-
Gündemde, Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın Irak ziyareti ve bunun çıktıları ile DEMPKK’lıların geleneksel kaşıntıları ön plana çıksa da biz AK Parti’nin son...
Gündemde, Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın Irak ziyareti ve bunun çıktıları ile DEMPKK’lıların geleneksel kaşıntıları ön plana çıksa da biz AK Parti’nin son seçimlerde yara almasına sebep olan unsurların başında gelen ‘bürokrasi takozu’ konusuna devam edelim.
Bir önceki yazıda, özellikle sağlık ve eğitim camiasının, seçmen tabanını AK Parti ve Erdoğan aleyhine kışkırtmak için, ellerindeki meslekî yetkileri tepe tepe kullandıklarından bahsetmiştik.
Yinelemekte yarar var: Niyetimiz, fırsatını bulmuşken iktidara iki tekme de biz atalım kolaycılığı değil; bütün iyi niyetimizle ve ‘Kızılelma’ uğruna, yararlı gördüklerimizi desteklemek, sıkıntılı gördüğümüz alanlarda da üzerimize düşen uyarı görevini yapmaktır.
AK Parti ve Cumhur İttifakı aleyhine çalışan bir diğer önemli alan, kültür-sanat sokağıdır.
Başkan Erdoğan da vurguladı: AK Parti’nin diğer alanlara göre icraatta daha az etkili olabildiği en önemli alanlar eğitim ve kültürdür.
Maalesef AK Parti ve Cumhur İttifakı, uzun süreli iktidar avantajına rağmen, özellikle kültür-sanat alanına yeterince nüfuz edememiş; bu alanda kendi sosyolojisini tam olarak üretememiştir.
KUCAĞA OTURUP SAKAL YOLANLAR
Hatta o sokakta, hem kucağa oturup hem de sakal yolan, geniş bir ‘yüzsüz kitle’ hüküm sürüyor.
Deyim yerindeyse, kültür ve sanat sokağının esnafı, mevcut iktidar sayesinde elde ettikleri imkân ve ayrıcalıkları, hem toplum ve hem de AK Parti camiası aleyhine tepe tepe kullanıyor. Bu işin ‘Bakan’ının ise, hangi yöne baktığını anlayabilmiş değiliz.
Peki, düne kadar ezici çoğunluğu AK Parti’de olan yerel yönetimlerde durum farklı mı?
Ne yazık ki, hayır!.. İktidar cenahı belediyelerinin genel olarak kültür ve sanattan anladığı; cukkalarını alana kadar belediye başkanına yaltaklanıp, yarım saatlik bir sahne şovu için, asgari ücretlinin bir yıllık nafakası kadar yetim hakkını cebe indirdikten sonra, gidip kendi mahallesinde AK Parti’ye ve seçmenlerine, rakı-balık eşliğinde ağız dolusu hakaret eden müptezelleri ‘sanatçı’ diye beslemekten ibaret oldu.
Ve o belediyeler, karşı mahalle seçmeninin oyunu alma beklentisiyle, konser-şov muhabbetleri üzerinden kültür sanat şirinliğine soyundular.
Memleketin hakiki kültür sanat işleri ise, Başkanın Külliyedeki çırpınışlarıyla yetinmek zorunda kaldı.
Elbette ne yaptığını bilen az sayıdaki istisna belediyeyi, bu eleştirimizin dışında tutuyoruz.
BÜROKRAT SALTANATI
Yine, kamu kuruluşlarındaki ve belediyelerdeki kutlama-temsil harcamaları, makam ve araba saltanatı, oda tefrişatı, cafcaflı koltuklar ve halılar, özel tuvalet-banyo yaptırma hevesi…
Ya siyasî iktidar sırtından yürütülen üst düzey bürokrat saltanatına ne demeli?
Sıradan bir şube müdüründen tutun, genel müdürlere varıncaya kadar, devletin kulpundan yapışmış herkes, tuhaf bir makam aracı hırsına kapılmış durumda.
Bakanlıklara veya Külliyeye kapağı atmış en sıradan danışmalar bile, kiralanmış Passat’larına birer de makam şoförü edinmiş.
İşin daha da iğrenç tarafı, bizim gibi Ankara trafiğiyle boğuşanların, bir de çakarlı ve ciddi bedellerle kiralanmış lüks araçlarla, “Savulun ulan, ben geliyorum!..” tavrıyla enselerine binen makam magandalarının tacizlerine katlanmak zorunda kalmasıdır.
Şundan emin olun: O çakarlı araçlarla trafiktekileri bezdiren ve sinirlendiren makam düşkünlerinin her çıkıntılığı, iktidar cenahına ‘selam olarak’ karşılık bulmaktadır.
Yani bu saltanatın faturası, sırtında yumurta küfesi olmayan ‘memurîn’e değil, yumurtayı kırmadan üzerinde yürümek zorunda olan siyasetçiye, en başta da Başkan Erdoğan’a kesilmektedir.
O bakımdan, Başkan Erdoğan’ın bu meseleye acilen neşter vurması, kaçınılmaz ihtiyaçtır.
İktidar, toplumda bürokrat saltanatına karşı biriken öfkeyi görmezden gelmemeli.
Öncelikle, bakanlıklar ve Külliyedeki gereksiz danışman ve diğer üst düzey kadrolar hızla tasfiye edilmeli; istihdamı zorunlu olanların da makam ve araç saltanatına son verilmelidir.
Gerekiyorsa makam sahiplerine üç-beş kuruş yakıt parası verilip, herkesin kendi özel aracıyla işe gidip gelmesi sağlanmalıdır. (Biliyorum, bu çok zor. Fakat yapmak zorundayız.)
Bu noktada, sözlerimize, israf hanesine yazılan uygulamaların, toplam kamu bütçesinin yüzde 1’i bile olmadığı itirazı yapılabilir. Fakat vatandaş meseleyi öyle görmüyor. Sorun sokaktaki vatandaşa; size, “Devletteki araba ve makam saltanatı bitsin, devletin vergi toplamasına bile gerek kalmaz…” tarzında bir cevap gelecektir. Vatandaş mevzuyu öyle algılıyor.
ALGI, OLGUDAN FARKLI
Diğer taraftan; gerek doğal afetler sonrası kendi vatandaşlarımıza verilen destekler, gerekse ülke dışındaki ‘sorumluluk hissettiğimiz’ mazlumlara yapılan yardımlar, sanıldığının aksine, iktidarın ‘artı’ hanesine değil ‘eksi’ hanesine yazılmaktadır.
Dolayısıyla iktidar kanadının, yaptığı bu ‘hizmetleri’ anlatma konusunda bunca hevesli olması, bir nevi kendi ayağına kurşun sıkmak gibi sonuçlar doğurabiliyor.
Bilhassa Suriyeli sığınmacılara dair ‘ensar-muhacir’ söyleminin, sokaktaki vatandaşta pek bir karşılığı bulunmuyor; hatta seçmenin sinirlerini oynatıyor. Bilinmesinde yarar var.
Bunca önemli mesele arasında, pek de önemli görünmese de vatandaşlarımızda, trafikteki hız sınırlamaları ve kesilen cezalara karşı büyük bir hassasiyet oluşmuş durumda.
1980’li yıllardaki öğrenciliğimiz döneminde, Kayseri’den Ankara’ya, Mercedes-302 otobüslerle ve tek şerit yollardan gelip giderdik. Yolculuk, mola dâhil 4.5 saat sürerdi.
Şimdi bölünmüş yolları, hatta otobanları kullanıyoruz… Otobüs filomuz, tartışmasız olarak, dünyanın en iyisi… Fakat Kayseri-Ankara yolculuğu 5 saati geçiyor.
Sizce bu işte bir terslik yok mu?
Hem karayollarındaki hız sınırları artırılmalı, hem de şehir giriş-çıkışlarındaki ortalama hız tespiti abukluğuna bir son verilmelidir.
100 yıl önceki teknoloji ve imkânlara göre düzenlenmiş şehir-içi hız sınırıyla, yani 50 kilometre/saat hızla, bugünkü 6-9 vitesli ve üstün fren güvenlikli araçlar kullanılamaz.
Hani önemsiz gibi görünse de bu mevzuda halkımızın büyük bir hassasiyeti bulunuyor.
Tabii ki her mevzuda olduğu gibi, trafik cezalarının faturası da Başkan Erdoğan’a kesiliyor.
Bu da bilinsin istedim.