Ne yapacağız bu kökten mutsuzlarla?
Türkiye, sosyolojik geçmişi 1840’lara kadar uzanan ve son 40 yılımızı da yaptığı terör eylemleriyle karartan, uluslararası bir terör şebekesini bitirmek için, çok önemli bir hamle yaptı.
Ayrılıkçı terörü sonlandırmayı ve terör örgütünün kendini feshetmesini hedefleyen strateji, öyle ayaküstü alınmış bir kararın ürünü değil. Tersine, geride kalan uzun yıllara dayalı tecrübelerin ışığında ve dünya siyasî gidişatını da dikkate alarak, Türk Devleti için en doğru zamanda başlatılmış, Devlet Aklı’na dayanan bir büyük stratejiden söz ediyoruz.
Girilen yolun sonu, PKK terör örgütü ve ilintili tüm yapıların tasfiyesini öngörüyor.
Kısaca söylemek gerekirse; Türkiye, 40 küsur senedir ayaklarına pranga olan ve millet olarak canımızı çok yakan ayrılıkçı terör belasını bitirmek üzere, büyük bir operasyon yürütüyor.
Hal böyleyken, içimizdeki bazı ‘kökten mutsuzlar’, terör örgütünü tasfiye edecek süreçten rahatsız.
FİLMİ BİRAZ GERİYE SARALIM
Anlamakta zorlanıyoruz; nedir bu zatları rahatsız eden? Örgütü feshedip, silah bırakacak ve muhtemelen bundan böyle, kucağında oturmakta olduğu devletlerin ülkesinde yaşamak zorunda kalacak terör elebaşları bile onlar kadar mutsuz ve rahatsız değil.
Hadi, filmi biraz geriye saralım; gelinen noktanın serencamını kısaca gözden geçirelim:
PKK terör örgütü ve eklentilerinin silahlarını bırakması ve İmralı’daki elebaşının örgütü feshettiğini açıklamasına dair çağrı, 22 Ekim 2024’te MHP Genel Başkanı, Bilge Lider Dr. Devlet Bahçeli’den geldi.
Çağrının içeriği ve amacı yerine, “Teröristbaşının TBMM çatısı altında konuşmaya ne hakkı var?” eksenli tartışmalar öne çıktı. Elbette bu çağrıya cephe açanlar iyi niyetli değildi. Oysa MHP ve Dr. Bahçeli’nin milliyetçiliği ve Türk Devleti’ne yaklaşımı, her türlü tartışmanın dışında bir gerçeklik…
Söz konusu çağrının, Dr. Bahçeli’nin kişisel bir siyasî çıkışı olduğunu zanneden isabetsiz yorumlar da yapıldı. Oysa bu çağrı; Türk Devlet Aklı’nın, üzerinde çok uzun zaman çalıştıktan sonra örgülediği, fevkalade kapsamlı bir stratejiye işaret ediyor.
Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Bahçeli’nin dile getirdiği çağrının doğru ve yerinde olduğunu onaylayan beyanları gecikmedi.
Siyasî zemin olgunlaştığında, DEM Partisi heyeti sahne aldı. DEM’ciler 3 kez İmralı’yı, bir kez de Irak’ın Kuzeyini ziyaret etti. Heyetin Barzani ve Talabani klanlarıyla yaptığı müzakereler, kamuoyunun bilgisi dâhilindeydi. Kamuoyuna yansımasa da, heyetin Kandil Baronlarının temsilcileriyle de görüştüğünü düşünmek, pek yanlış olmaz.
ALTI DOLDURULMUŞ AÇIKLAMA
Sonuçta PKK elebaşı Abdullah Öcalan, PKK’nın silahlarını bırakması ve kendisini fesih kararı almasına dair açıklamayı yaptı.
Elebaşının açıklaması, kamuoyunun beklediğinin çok daha ötesinde, olumlu bir içerik taşıyor. Silah bırakma ve kendini feshetme talebinin fikrî altyapısı, Öcalan’dan beklenmeyecek kadar sağlam örgülenmişti. PKK’nın kurulduğu uluslararası şartların, ideolojik gerekçelerin vs. bugün olmadığı… PKK’nın varlık anlamını kaybettiği… Ayrı devlet, özerklik, federasyon vs. taleplerin gerçekçi olmadığı…
Özetle, fesih ve silah bırakma çağrısı; terörü besleyen sosyolojiye ve siyasî yapılanmaya, makul ve anlaşılır gerekçeler sunuyor.
Peki, İmralı’nın bu çağrısına, terör örgütü ne karşılık verdi? Kandil’den gelen açıklama, “Çağrıya uyacağız, ateşkes yapacağız…” oldu. Elbette, ‘ateşkes yapma’ ifadesi, gelinen noktada, sadece ‘kuyruğu dik tutma’ çabası olarak değerlendirilmeli. Zira örgüt, silahlarını teslim etmemesi halinde nasıl bir muamele göreceğini çok iyi anladı.
TAVİZ-PAZARLIK YOK
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehit yakınları ve gazilerle buluştuğu Ramazanın ilk iftarında, örgütün, malum çağrıya uymaması halinde neye muhatap olacağını çok net bir şekilde izah etti.
Kısacası; örgüt kısa bir zaman içinde silahlarını teslim edip, kendini fesih kararını almazsa, hâlihazırda devam eden ‘önleyici operasyonlar’ daha da sertleşecek.
Tüm bu gelişmeler yaşanırken, ne Türk Devleti ve siyasî temsilcilerden, ne de terör örgütü cenahından, silah bırakma ve fesih karşılığında herhangi bir pazarlık veya taviz olacağına dair bir açıklama olmadı.
Hatta terör örgütüne karşı yapılan operasyonlar, daha sert bir şekilde sürüyor. Nitekim 2024’teki günlük ‘sarı torba’ ortalaması 6.5 iken, yılbaşından bu yanaki ortalama 8’e yaklaşıyor. Yani, teröristler için yolun sonuna gelindi.
Buna rağmen, bu ülkenin huzurundan ve büyümesinden rahatsız olan bazı çakallar, fitne kazanının altına odun sürmekten vazgeçmedi. Sosyal medyayı mesken tutmuş bazı müptezeller, havayı enfekte etmek için çırpınıp duruyor.
NANKÖR HAİNLER
Onların içinde bir ‘ekmek nankörü’ var ki, çamurlukta zirveden inmiyor. Ne Er ve ne de Türk olan bu emekli cuntacı bozuntusu, örgütün tarih olması gerçekliğini hazmedemiyor; hayatı boyunca ekmeğini yediği Türk Milletine karşı kin kusuyor. O zatın, geçmişte de, “Suriye’de İslamcı bir yönetim olacağına, laik PKK/YPG komşumuz olsun…” gibi zırvalamışlığı da vardı.
Bu ülkede ‘kıdemli gazeteci’ muamelesi gören bazı vatan hainlerinin, 10 yıl önceki, (şahsen de yanlış bulduğum)‘Açılım Süreci’ günlerinde, kendilerini Kandil’e vurup; “Ne karşılığında silah bırakacaksınız? Suriye’de önemli bir mevzi kazandınız. Türkiye’yi de özerkliğe zorlayın…” tarzında akıl vermişliğine de tanık olmuştuk.
Dolayısıyla, aynı familyaya mensup vatan hainlerinin bugünkü zırvaları da bizi şaşırtmıyor.
BAŞKA SEÇENEK YOK
Türk Devleti bugün, son 200 senedir hiç olmadığı kadar güçlüdür. Terör örgütü ise, en küçük bir pazarlık gücüne sahip değildir. Ya silah bırakacak, ya silahlarla birlikte gömülecek. Başka bir seçenek yok.
Bugüne kadar kucağında oturduğu ABD ve Avrupa ülkelerinin de ayrılıkçı teröristleri koruma şansı bulunmuyor. Emperyalist ülkelerle yatağa girenler, Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’nin karşı karşıya bulunduğu durumu iyi anlamalıdır.
Türkiye’nin, terör belasından yakasını kurtarmanın hemen eşiğinde olması, bu ülkede yaşayan bazılarını niye rahatsız eder? O bazıları, terörün bitişini niye bir türlü hazmedemez?
Yahu nedir sizin huysuzlanmanızın sebebi?
Türk Milleti’nin rahat ve huzuru, size niye batıyor?
Bir eliniz yağda bir eliniz balda olduğu halde, sizi mutlu edebilmek için, 86 milyon insan daha ne yapmalı?
Yanlış anlamayın; sizin mutsuzluktan çatlamanız, umurumuzda değil. Sadece, bu ülkenin huzuruna ve mutluluğuna karşı yaydığınız negatif enerjiyi gidermenin yolunu arıyoruz.
Galiba sizin kökten huzursuzluğunuzu, Türkiye’nin ve Türk Milleti’nin gidermesi mümkün değil. Refah içinde olsanız da bu ülkede yaşamak sizi mutlu kılmıyor. En iyisi siz kendinize, yaşayacağınız başka bir ülke ve sırtına kene gibi yapışacağınız başka bir toplum bulun. Siz rahatlayın, biz kurtulalım.