Medeniyet inşa eden güç
Türkiye, kendisiyle birlikte komşularını ve medeniyet coğrafyasını da ayağa kaldırmak için çabalıyor. Bu, ‘yeni bir medeniyet’ inşasıdır. Hedeflenen yeni medeniyete; isterseniz ‘Türk Barışı’, isterseniz ‘Türk Yüzyılı’ veya ‘Nizam-ı Alem’ diyebilirsiniz.
Batılı emperyalistler, Türk Devleti’nin zeval döngüsüne girmesiyle birlikte, yakın çağın sömürgecilik düzenini kurdu. Kuzey Amerika’dan Güney Amerika’ya, Fas’tan Mısır’a, Güney Afrika’dan Endonezya’ya, hatta Avustralya ve Yeni Zelanda’ya kadar, Batılı yamyamların talan etmediği coğrafya kalmadı.
Bu sömürgen-kemirgenler, işgal ettikleri ülkelerin madenlerini, ormanlarını, petrolünü, gazını velhasıl tüm doğal kaynaklarını çalmakla yetinmedi. Bir de insanlarını çaldılar. İşgal ettikleri ülkelerin genç, sağlıklı ve işgücü olarak kullanabilecekleri tüm insan kaynaklarını çalıp, köle yaptılar. Doğal kaynakları yanında beşerî sermayesi de çalınan sömürge ülkeleri, yüzyıllardır belini doğrultamıyor. Bugün koskoca Afrika kıtasında açlık ve sefalet hüküm sürüyorsa, bunun tek sorumlusu Batılı emperyalist yamyamlardır.
O yamyamlar, dünya nizamını asırlarca ayakta tutan Türk Devleti’ni de 100 yıl önce yıktı. Böylece, başta Orta Doğu ve Kafkasya petrolleri olmak üzere, kanını-iliğini sömürecekleri topraklarda, kendilerine engel olabilecek bir güç kalmadı.
AMANSIZ MÜCADELE
Etrafımızda, Batı'nın işgaline uğramayan, kaynakları sömürülmeyen neredeyse hiçbir toprak parçası bırakmadılar. Bir tek Anadolu coğrafyamızı kurtarabildik, canımızı dişimize takarak verdiğimiz Millî Mücadelemizle.
Tükenmiş durumdaki ülkemizi ve halkımızı nadasa çekmekten başka çaremiz yoktu. Öyle yaptık. Tam 100 yıl sürdü. Bu süre içinde, Batılı emperyalistler, sırtımızın yerden kalkmaması için her türlü yöntemi denedi. Cumhuriyetimizi ‘onaylatmak’ ve sıkılan boğazımızı birazcık gevşetebilmek uğruna, içimizi acıtan tavizler vermek zorunda kaldık.
Misak-ı Millî vatan topraklarımızdan bile fedakârlık yaptık. Batum, Batı Trakya, Halep, Musul-Kerkük başta olmak üzere, birçok vatan parçası, resmî sınırlarımızın dışında kaldı.
Türk Devleti, dünyaya düzen, barış ve huzur getirmek üzere yeniden sahne aldı. Son 10-15 yılda yaşadıklarımıza dikkat buyurun. Ekonomimiz büyüyor… Refah düzeyimiz yükseliyor… Bilim ve teknolojide sınıf atlıyoruz… Savunma sanayimiz tüm dünyaya parmak ısırtıyor…
Ve ülkemizle birlikte Ordumuz da güçleniyor. Bizi 40 senedir terör belasıyla terbiye ettiler. Onbinlerce insanımızı ve trilyon dolarla ifade edilebilecek ekonomik kaynağımızı teröre kurban verdik. Yolumuzu kestiler, hızımızı düşürdüler.
Lakin muratlarına eremediler. Kaderin üzerindeki kader hükmünü icra etti. Ayağımıza doladıkları teröre karşı mücadelemiz, bize zıpkın gibi bir Ordu kazandırdı. Öyle bir Ordu ki, ABD dahil, şu anda hiçbir ülke ordusunun karşısına çıkmaya cesaret edemeyeceği güç ve dirayette…
COĞRAFYAMIZA SAHİP ÇIKMAK
İşte o güç ve dirayetle; Suriye, Libya, Karabağ, Mavi Vatan ve gönül coğrafyamızdaki hak ve hukuku sahipleniyoruz. Hem Anavatanımızı, hem de dostluğumuza talip olan tüm kardeş ülkeleri, Batılı yamyamların sömürü ve işgalinden kurtarmak adına mücadele ediyoruz.
Türk Devletleri Teşkilatı, bu uğurda atılmış çok büyük bir adımdır. Müslüman ülkeleri uyandırmak adına yürüttüğümüz mücadele de fevkalade anlamlıdır.
Afrika’da, emperyalist yamyamların birbirine düşürdüğü kardeş ülkeleri barıştırıyoruz. Karasını ve denizini korumada yetersiz kalan kardeş ülkeleri emniyete almak üzere anlaşmalar yapıyoruz. Emperyalistlerin ‘kazan ama kaybettir’ zihniyetine karşılık, ‘kazan ve kazandır’ düsturuyla ve nezaketle yol alıyoruz.
Şimdi dost elimizi uzatma sırası Suriye’ye geldi. Orada, Türk Devleti’ne dost olmak üzere yeni bir devlet inşa ediliyor. 100 yıl önce elimizden alınmış bu coğrafya, dışarıdaki ve içerideki zalimlerin elinden çok çekti. Esat diktatörlüğünün devrilmesiyle nefes almaya başlayan Suriye, Türkiye’nin dost elinin de yardımıyla, kısa zamanda ayağa kalkacaktır.
Kimse Türk Devleti’nin etrafına olan ilgisinden ‘emperyalist niyetler’ çıkarmaya kalkmasın. Bizim elimiz, ‘sömürmek ve yıkmak’ için değil, ‘ihya ve inşa’ için uzanır. Ülkesi talan edilmiş ve muhacirimiz olmuş Suriye halkı, geride kalan 12 yıllık süre içinde bizi gayet iyi tanıdı.
EMPERYALİSTİN İŞİ BU KEZ ZOR
Batılı yamyamlar, senelerdir bahtını kararttıkları Suriye’deki şartlar, bura ahalisinin lehine değişince, menfaatleri uğruna buralara üşüşmekte gecikmediler. Düne kadar ‘kellesine ödül koydukları’ devrim lideriyle poz vermek için sıraya girdiler. Niyetleri bu kez de halis değil. Selden ne kadar kütük kapabileceklerinin hesabındalar.
Fakat bu defa hiçbir şey onlar için eskisi kadar kolay olmayacak. Şimdi Türk Devleti var, coğrafyasının hak ve menfaatlerini koruma gücüne ve dirayetine sahip olarak…
Şanslı bir nesiliz… Yeni bir medeniyetin, Türk Yüzyılı’nın doğuşuna tanıklık ediyoruz. Kafanızı kaldırıp etrafınıza bakın. Ve şu soruyu kendinize sorun: “Biz; kalkınma, gelişme ve refah düzeyi gibi karşılaştırmalarımızı, neden hep en tepedeki ülkelerle yapıyoruz?”
Cevap çok basit: Çünkü yerimiz oralarda.
Arkanıza yaslanın… Türk Devlet Aklı’nı alkışlayarak, keyifle seyredin… Göreceğiniz güzelliklerin tadını çıkarın.