Mazlumun âhı

Suriye’de yerinden oynayan taşlar 2 hafta önce yuvarlanmaya başlamıştı. Henüz 2 hafta dolmadan, yuvarlanan taşlar, Şam’daki Esat rejiminin kafasında patladı....

Suriye’de yerinden oynayan taşlar 2 hafta önce yuvarlanmaya başlamıştı. Henüz 2 hafta dolmadan, yuvarlanan taşlar, Şam’daki Esat rejiminin kafasında patladı. Ülkede bir dönem böylece sona erdi.

Tarih, çok pahalı bir öğretmendir. Deneyimi ve bu deneyime dayanan öğüdü reddetmek, insanları ve devletleri ‘maliyetli eğitimlere’ muhatap kılabilir. Beşşar Esat’ın bugün yaşamak zorunda kaldığı/kalacağı zillet de böyle bir maliyettir.

Tüm diktatörler gibi, Esat da kendisini yenilmez sandı. Başına çöreklendiği ülkeyi, babasının çiftliği zannetti. Yüzde 11’lik bir azınlıkla, yüzde 80’lik vatandaş kitlesini ilelebet yönetebileceğini fehmetti. Türkiye’nin dostça uyarılarını, içten pazarlıklarla değerlendirdi. Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın iyi niyetli müzakere çağrılarını, inanılmaz bir kibirle karşıladı.

ZİLLETİN RESMİ

Ülkesinin üçte birini PKK/PYD’ye teslim etmişken…

Kendi topraklarından çıkan petrolü, terör örgütünden parayla satın alma onursuzluğunu yaşarken…

İranlı veya ona müzahir milis/terör grupları, ülkesindeki Sünnî Müslümanları, hem de yüzbinlere varan sayıda kırarken, bundan üzüntü değil mutluluk duydu.

Hava savunma sistemini ve ordusunun üst düzey yönetimini Rusya’ya terk ederken, ülkesinin bağımsızlığı ve egemenliği hiç aklına gelmedi.

ABD, Suriye’nin kuzeyinde bir Teröristan kurdurmak için PKK/YPG’ye binlerce TIR dolusu silah verirken, bunu asla namus meselesi yapmadı.

İsrail, Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni onlarca yıldır işgal altında tutarken, orasını kurtarmak için ne kılını kıpırdattı ne de bir çift kelam etti.

Ama Türkiye’nin, Teröristan’ı engelleyip, Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak amacıyla yaptığı barış harekâtlarını ve harekât bölgelerde asker bulundurmasını hazmedemedi.

Basiretsizliği, ferasetsizliği yüzünden, Türkiye’nin uzattığı can simidini; ‘Türk askerlerinin Suriye topraklarını terk etmesi’ gibi ahmakça bir şartla karşıladı. Sanki pazarlık edecek gücü ve nefesi varmış gibi…

BASİRETSİZLİK

Yine sonu gelmiş tüm diktatörler gibi, o da tünelin karşısından gelen ışığın, kendisine doğru yaklaşan tren olduğunu idrak edemedi.

Yönettiği ordunun, içten içe göynüdüğünü; çürümüş bir ağaç misali, küçük bir dokunuşla devrileceğini göremedi.

Bunca yanlıştan sonra, tek bir doğrusu oldu: Orduyu savaşa zorlamak yerine, ülkeyi terk etmek…

O şimdi bir ‘haymatlos’. Ailesi ve kendisine sadık maiyeti de öyle… İliklerine kadar tadacak, vatanını kaybedip mülteci durumuna düşmenin zilletini. Varil bombalarıyla şehirleri yerle bir edip, yüzbinlercesini katlettiği, milyonlarcasını mülteci durumuna düşürdüğü mazlumların âhı Esat’tan çıkacak. Ama hızlı, ama aheste aheste…

Şimdilik Rusya, Esat ve ailesine sığınma hakkı vermiş. Ne zamana kadar? Ve hangi beklentiyle, Rusya bu gereksiz yükü sırtında taşıyacak? Zor sorular. Rusya, başta Tartus limanı olmak üzere, Suriye’deki kazanımlarını korumak için, bundan böyle Şam’daki yeni yönetimle iyi geçinmenin yolunu bulmak zorunda. Esat ve maiyetini ülkesinde ‘misafir’ ettiği sürece, yeni Şam yönetimiyle arayı düzeltmesi kolay olmayacak.

PİŞKİNLİK

Diğer taraftan, Rusya’nın, Suriye halkına karşı yaptığı katliamlar mevzusu var, hesabı görülmesi gereken. Beşşar Esat rejimi, onbinlerce Suriyeli Sünnî Müslümanı katletti. Rusya, Esat’tan daha fazlasını katletti. İran ise, belki Esat ve Rusya’nın katliamları toplamından daha fazla Sünnî Müslüman kanına girdi.

Şimdi İran’dan gelen açıklamalara bakıyoruz; “Suriye’nin geleceğine oranın halkı karar vermeli…” ağızlarıyla konuşuyor. Bre densizler, Şam düşmeden 3 gün önceki sert beyanlarınız, “Suriye’deki rejimi güçlü bir şekilde destekliyoruz…” havalarındaydı. Geride kalan 13 yıllık iç savaş boyunca, Haşdi Şabi ve Hizbullah militanlarınızın yanısıra, ‘danışman’ adı altında gönderdiğiniz rütbeli askerler üzerinden Suriye halkını katlettiniz.

Nasıl oldu da 3 gün içinde, Suriye’de egemen bir halk olduğunu ve kendi geleceğini belirleme hakkı bulunduğunu keşfettiniz?

Üzerinde fazla durmaya değmez; bildiğimiz riyakâr Fars siyaseti

TÜRKİYE’NİN ÖDEDİĞİ MALİYETLER

Türkiye, Suriye’deki iç savaş, katliamlar ve mülteci sorununu iliklerine kadar yaşadı. 13 yıldır, milyonlarca Suriyeli mülteciyi ülke topraklarında ağırlamanın yanında, barış harekâtlarını icra ettiği Suriye şehirlerinde yaşayan milyonlarca insana yardım elini uzattı.

Avrupa’nın zengin ve kibirli ülkeleri, “Mültecileri geri kabul edin, biz gelip içinden seçtiklerimizi alırız. Geri kalanı sizin olsun…” demek suretiyle, insanların sinirlerini zıplatırken; Türkiye, çok büyük ekonomik, sosyal ve siyasî maliyetleri göze alarak, milyonlarca Suriyeliye kucak açtı.

Ekonomik zorluklar yaşadığı bir dönemde, milyarlarca dolarlık mülteci maliyetini göğüslemek zorunda kaldı, Türkiye.

İçeriden ve dışarıdan fitne odakları, Suriyeli mülteciler üzerinden Türk Milletinin toplumsal hassasiyetlerini kaşıdı. Birçok şehirde, yerel halkımızla Suriyeli mülteciler arasında çatışma zemini oluşturuldu.

Bir de siyasî bedel ödendi. Mültecilerin ağır yükünü taşımak zorunda kalan Cumhur İttifakı, son seçimlerde büyük oy kaybı yaşadı. Belki başka etkenler de olmuştur, bu seçmen kitlesi kaybında. Fakat kişisel gözlemlerim, Milliyetçi-Muhafazakâr kitlenin Cumhur İttifakı’na kestiği cezanın en önemli sebebi Suriyeli mülteciler sorunudur.

TARİHÎ FIRSAT

Bu ağır mülteci sorununun bir hal yoluna girmesi için kapı aralanmıştır. Esat diktatörlüğünün sona ermesi, milyonlarca Suriyeli mültecinin kendi ülkesine dönmesinin yolunu açmıştır. Elbette bütün mültecilerin Suriye’ye dönmesi beklenemez. Yapılan evlilikler var. Türkiye’de açılmış işyerleri, fabrikalar var.

Bağlayıcı nedenleri bulunan mülteciler, muhtemelen Türkiye’de kalmaya devam edecektir. Sorun mudur? Kanımca, sorun değil fırsat olması daha kuvvetli ihtimaldir. Suriye’de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ülkemizle Şam yönetimi arasında düşmanlık olmayacak. Bir zamanlar Esat’a önerdiğimiz ‘Şamgen’ anlaşması neydi? Her iki ülke halkının, vizesiz ve pasaportsuz olarak gidip gelebilmesiydi. Tıpkı Avrupa’nın ‘Şengen’i gibi… Esat’ın basiretsizliği, bu büyük gelişmeye fırsat vermedi.

Şimdi o fırsat yeniden karşımızda… Dahası, 13 yıldır taşınan yükün getirdiği bazı avantajlar var. Milyonlarca Suriyeli, artık Türkçe konuşuyor. Milyona yakın Suriyeli, geride kalan 13 yıl içinde Türkiye’de dünyaya geldi. Yani Türkiye bir anlamda onların da vatanı oldu.

Özetle; bundan sonra Suriye’de, Türkiye’ye müzahir, sayısı milyonlarla ifade edilen koca bir halk olacak.

Türk Devleti, gösterdiği sabır, basiret ve ferasetin meyvelerini toplamaya hazırlanıyor.

Elbette riskler var. Tel Rifat ve Münbiç’i işgalden kurtarmış olsak da ABD’nin kucağında oturan PKK/PYD Fırat’ın doğusunda duruyor. Yani daha sorulacak epeyce hesap var.

İsrail adlı terör örgütü, Suriye’deki durumu fırsat bilerek, ganimete soyunmuş. Selden kütük kaparcasına, Golan Tepeleri’ndeki işgalini genişletmeye çalışıyor.

Velhasıl, daha gidilecek çok yol var. Fakat en kötüsü bitti. Bundan sonrasında Türkiye için çok daha aydınlık bir ufuk görünüyor.

Bütün Türk Dünyasına ve İslam Âlemine hayırlı olsun.

SON DAKİKA HABERLERİ

Nihat Kaşıkcı Diğer Yazıları