Küresel güç Doğu’ya kayıyor
Batı, tarih boyunca hep Doğu ve Güney’in sırtından geçindi. Rönesans sonrasında, hâkim olduğu ‘bilgi’ ve ‘para gücü’nü kullanarak, dünyanın geri kalanının...
Batı, tarih boyunca hep Doğu ve Güney’in sırtından geçindi. Rönesans sonrasında, hâkim olduğu ‘bilgi’ ve ‘para gücü’nü kullanarak, dünyanın geri kalanının ürettiklerini sömürdü, Batı.
Başta Çin, Hindistan, Uzakdoğu, Orta Doğu, İran ve Türkiye üretti; Avrupa ise üretilenleri ucuza kapatarak geçindi. Aldıklarının karşılığında, yalnızca kendisinin sahip olduğu bilgi ve teknoloji ürünlerini verdi.
İkinci Dünya Savaşı sonrasındaysa, ‘Dolar’ hâkimiyeti üzerinden tüm dünyayı, deyim yerindeyse ‘üttü’.
Yalnızca bir kâğıda basıp verdikleri Dolar karşılığında, ülkelerin emeğini, hammaddesini, ürününü ve hizmetini çaldılar.
Yetmedi, Londra ve New York merkezli üslenen Yahudi sermayesinin finans gücüyle, ABD ve Avrupa dışında kalan bütün bir dünyayı dizgine bağladılar.
Fakat finans kapital üzerinden elde edilen bu sanal zenginliğin sonu görünüyor. Her ne kadar finans kapital güçlerini, silah ve askerî güç üzerinden tahkim etmiş olsalar da orada bile yolun sonuna geliniyor.
Her şeyden önce, artık bilgi ve teknolojide Batı tekeli kırılmış durumda. Sovyetler Birliği’ne ve sonrasında Rusya’ya karşı destek verip semirttikleri Çin, ABD’nin kontrolünden çıkmış durumda.
REKABET AVANTAJI
Avrupa, ABD’yi kızdırmamak için yoğurdu üfleyerek yese de ekonomik bakımdan Doğu’ya bağımlı. Enerjisi yok, hammaddesi yok, ürütecek ve tüketecek nüfusu yok. Ve nihayet bilgi ve teknolojide üstünlüğü Doğu’ya kaptırdı.
Başlangıçta ucuz üretim üssü olarak gördükleri Çin, kendi insanının emeğini sömürme pahasına da olsa, dünyanın ekonomik hâkimiyetini ele geçirdi. Bir yandan hem üretim hem de tüketim gücü anlamına büyük nüfus potansiyeli ve geniş coğrafyasının sunduğu ekonomik imkânlar sayesinde müthiş bir rekabet avantajı elde eden Çin, diğer yandan Batı için fason olarak başladığı üretimde, teknoloji ve bilgi gücünü de elde etti.
Hâlihazırda Çin, ABD’nin ardından dünyanın ikinci büyük ekonomisi olsa da en geç 2030 yılına kadar ABD’yi geride bırakacağı öngörülüyor.
ABD’nin, yıllık gayrisafi millî hasılasının çok üzerine çıkan borçlarına karşılık, Çin, başta ABD olmak üzere, tüm irikıyım ülkeleri kendisine borçlandırmış durumda.
DOLARSIZ DÖNEME DOĞRU
Rusya Devlet Başkanı Putin’in birkaç gün önce Çin’e yaptığı ziyaret, bu iki ülkeyi birbirine karşı kullanmaya çalışan ABD ve yancılarına ‘kapak olacak’ mesajlara vesile oldu.
İki ülke arasındaki diğer işbirliği mutabakatları bir yana, yıllık 240 milyar doları aşan karşılıklı ticaretlerinin yüzde 90’dan fazlasını ‘Dolarsız’ yapmaları, tarihin önemli bir kırılma anında olduğumuzu işaretliyor.
Bu noktada, geride kalan 10 küsur senedir, uluslararası ticareti Dolar mahkûmiyetinden kurtarmak için mücadele eden Türkiye ve Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın gayretlerini gözden kaçırmayalım.
Peki, dünya ülkeleri, kendi aralarındaki ticareti Dolar yerine kendi para birimleriyle veya kripto paralarla yaparlarsa, bu ne anlama gelecek?
Cevap çok basit: Dünya ülkelerine ‘kakışlanmış’ olan Dolar banknotları, anavatanına doğru uzun bir yolculuğa çıkacak. Bu da, ABD’nin diğer ülkelerden, banknot kâğıdı karşılığında çaldığı mal ve hizmetlerin geriye iadesine kapı aralanması demek.
Peki, ABD, kendi çöküşünü kaçınılmaz kılacak böyle bir gelişmeye izin verir mi?
Cevap, şu anda yeryüzü satranç tahtasında oynanan ve bizim Ukrayna ve Filistin’de gördüklerimizle zuhur eden sert oyundur.
Daha yakına gelirsek, Suriye ve Irak’ta tezgâhlanan oyun da ABD ve Avrupa’nın, içine girdikleri kurt kapanından kurtulma hamlelerinin birer yansımasıdır.
Dahası, Afrika ve deniz aşırı ülkeciklerdeki Fransız sömürgenliğine karşı yükselen başkaldırı da mücadelenin başka işaretleridir.
Özetin de özetini söylemek gerekirse; küresel güç, Sanayi Devrimi’nin gerçekleştiği 18. Yüzyıl ortalarından bu yana mesken tuttuğu Batı’yı terk ediyor.
Bu gücün temsil edileceği yeni coğrafyaların ise; Çin, Hindistan, Türkiye, Orta Asya ve Rusya olacağını söylemek yanlış olmayacak.
Her ne kadar coğrafî olarak Doğulu olmasalar da Brezilya ve Güney Afrika’nın da yeni güç merkezlerine dâhil olacağını eklemek lazım.