Kışkırtmalar var… Fakat…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye rejiminin başındaki Beşşar Esat’la görüşmeye yeşil ışık yakınca, iç ve dış şer odakları harekete geçti.Kayseri...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye rejiminin başındaki Beşşar Esat’la görüşmeye yeşil ışık yakınca, iç ve dış şer odakları harekete geçti.
Kayseri gibi, insanının, siyasî tavırlarını her zaman soğukkanlı ve mutedil bir yordamla sergilediği bir kentimizde, iğrenç bir olay üzerine patlak veren olaylar, Türkiye düşmanlarının, harekete geçmek için hiç zaman kaybetmediklerini gösteriyor.
Türkiye’nin, Suriye bağlamındaki derin uluslararası sorunu bir şekilde çözüme kavuşturması, hem bölgemizdeki dengeleri değiştirip, barışı tesis etme yolunda önemli bir adım olacak; hem de başta sığınmacılar sorunu olmak üzere, birçok iç meseleyi de suhuletle çözmesine zemin hazırlayacaktır.
Bunu bilen dış düşmanlar, içimizdeki etki ajanlarını ve devşirilmiş serserileri kullanarak, toplumun en hassas noktalarına atış yapmaya başladılar.
Yaşadığımız olaylarda oklar, ‘fail’ olarak İran ve ABD’nin ilk sıralarda bulunduğu bazı ülkeleri işaret ediyor. Burası tartışmasız bir gerçekliktir. Kullanılan kuklaların PKK’lı, DAEŞ’li veya bilmem ne piyon örgüt olması, kuklacının kimliğini değiştirmiyor.
TOPLUMSAL PATLAMA RİSKİ
Evet, yüksek hassasiyeti bulunan Suriyeli veya başka ülke menşeli sığınmacılar gerçeği, her zaman toplumsal patlamaya sebep olma potansiyeli taşıyor.
Zaten meselenin bamteli de burası. Kayseri gibi, her zaman ılımlı tavırlar sergilemesiyle bilinen bir şehrimizde bile, mülteci düşmanlığı üzerinden yapılan kışkırtmalar karşılık bulabiliyorsa, mevzuyu biraz daha derin düşünme ihtiyacı had safhada demektir.
Belki bazı konular, kamuoyu önünde yüksek sesle tartışmaya elverişli olmayabilir. Dahası, Türkiye’nin uzun erimli devlet politikaları, bugün kamuoyunun çok da paylaşmadığı yönleri işaret edebilir.
Bununla birlikte, mülteciler bağlamında oluşmuş bir toplumsal hassasiyet, hatta fay hattı var karşımızda. Ve mevzuyu, ‘Muhacir-Ensar’ naifliğiyle çözüme kavuşturamayız.
Adını doğru koyalım: Ortalama Türk insanının noktayı nazarından, Suriyeli veya başka ülke vatandaşı sığınmacılar, ‘vatanını zorunlu terk edip, canını kurtarmak için Ensar’a sığınmış Muhacirler’ gibi görünmüyor.
Bu bakış açısında, mültecilere sağlanan bazı kamu hizmetlerinin, muhtemelen abartılı şekilde şehir efsanesine dönüştürülmesinin payı olduğu gibi, özellikle 15-20 yaş kuşağındaki Suriyeli gençlerin fütursuz ve misafirlik adabını gözetmeyen davranışlarının da ciddi etkisi vardır.
Kayseri benim memleketim olduğu için, oradaki toplumsal duyarlılığa biraz daha içeriden tanıklık ediyorum. Kentin merkezinde ve kalabalığın yoğun olduğu muhitlerde, kaldırımlarda ‘Harlem zencileri’ kıvamında tavırlar sergileyen, kendi aralarında çetevari gruplaşmalar yapan, hatta yaşadıkları yerleri gettolara çeviren Suriyeliler gibi bir gerçeklik var karşımızda.
DAHA SERT TEDBİRLER LAZIM
Bunları yok sayarak, sadece bazı devşirmelerin kışkırtıcı eylemleri üzerinden mülteciler sorununu algılamak, sorunun çözümüne katkı sağlayacak bir bakış açısı değildir.
Kamu otoritesinin, mülteciler sorununu, biraz da sağlanan abartılı kamu hizmetlerinin makulleştirilmesinde araması isabetli olacaktır.
Diğer taraftan, ortalıkta sinir bozucu tavırlar sergileyerek, avare avare dolaşan Suriyeli gençler konusunda da bir şeyler yapmak gerekiyor.
Çözüm noktasında, eli-ayağı tutanların çeşitli işlerde istisnaî şekilde istihdam edilerek, sokaktaki olumsuz görünürlüğü ortadan kaldıracak bazı uygulamalar düşünülebilir.
Bu arada, herhangi bir adlî vakaya bulaşan mülteciler, mağdur noktasında olmamaları kaydıyla, derhal sınır dışı edilebilir.
Sığınmacıların, Suriye’de huzurun tesis edildiği bölgelere, gönüllülüğe bakmaksızın yerleştirilmeleri de göz ardı edilmemesi gereken bir seçenektir.
Diğer yandan, Türkiye’deki ve Suriye’deki kışkırtmalarda ‘başpiyon’ rolünü oynayan PKK’lı ve ona müzahir tayfanın üzerine biraz daha sert yöntemlerle gidilmesi de kaçınılmaz bir ihtiyaçtır.
Bu bağlamda, planlanan dış operasyonlar bir an önce hayata geçirilmeli; böylelikle, şer odaklarının daha fazla hareket alanı kazanmaları engellenmelidir.
İçerideki şer odaklarının üzerine de taviz vermeden gidilmeli; hatta gerekiyorsa teröre karşı önleyici müdahaleyi kolaylaştıracak bazı yasal düzenlemeler de düşünülmelidir.
Velhasıl, toplumun fay hatlarını tetiklemek isteyen Türkiye düşmanlarına boş alan bırakmamak gibi bir zorunluluğumuz bulunmaktadır.
Bir de özellikle Suriyeli sığınmacılar konusunu tartışırken, ‘Ensar-Muhacir’ benzetmesinden kaçınılması da isabetli olacaktır.