Kendine düşmanlık mı, vatana aidiyet sorunu mu?
Gün geçmiyor ki, toplumun içinde her zaman var olan fay hatlarını kaşıyan birileri, sindikleri deliklerden kafalarını uzatmasın…Hadi, dışarıdaki...
Gün geçmiyor ki, toplumun içinde her zaman var olan fay hatlarını kaşıyan birileri, sindikleri deliklerden kafalarını uzatmasın…
Hadi, dışarıdaki düşmanlarımızı anladık. Malazgirt’ten bu yana, neredeyse bin yıldır, bizi bu topraklardan söküp, Orta Asya bozkırlarına ve Moğolistan steplerine kadar sürmek istiyorlar.
Bu amaçla, Avrupa’nın ‘siyaseti’ ve ‘kilisesi’ el ele vermiş, bin yıldır kötücüllük üretiyor. Akla hayale gelmeyecek tasvirlerle, ‘insanlık dışı, korkunç Türk-Müslüman’ görüntüsü kurgulayıp, bunu da bebeklikten itibaren bütün nesillerine yutturuyor.
Tamam, onlar Anadolu coğrafyasını güya kendi toprakları sayıyor ve bizim buraları terk etmemizi istiyor.
Bir an için, “İskender’in Hindukuş Dağları’nda ne işi vardı, kendisi Makedonyalı değil miydi?” diye sormayalım…
Sezar’ın Mısır’da ne işi vardı? Kuzey Afrika’yı, Kartaca’yı niye işgal ettiniz sorusunu da sormayalım, bu Avrupa’nın kibir abidelerine.
İÇİMİZDEKİ AİDİYETSİZLER
Dedik ya, onlarınkisi kendi menfaatlerini, haklı veya haksız demeden savunmak ve azami düzeye çıkarmak. Zaten bunun için sömürgeci değiller mi?
İyi de bizim içimizdeki ‘aidiyetsizlerin’ derdi ne?
Millî Futbol Takımımız gidip Avusturya gibi güçlü bir takımı, hem de Avrupa’nın göbeğinde perişan ediyor. Türkiye’de yaşayıp, bu ülkeden rızıklanan, bu devletin kimlik kartını taşıyan herkesin bu galibiyetten mutluluk duymasını bekliyoruz.
Lakin olmuyor… Bin yıldır var olmakla birlikte, son 200 yıldır iyice gemi azıya almış, kendisini bu topraklara ait hissetmeyen bir damar var içimizde.
Bu soyu-sopu karışıklar güruhu, yaşadığı ülkenin elde ettiği millî bir başarının sevincini paylaşmayı dahi kendisine çok görüyor. Tabi bize de çok görüyor ki, o muhteşem galibiyeti lekelemek, orasından burasından çekiştirmek için kıvranıyor.
Neymiş efendim? Avusturya’ya 2 gol çakan o pırlanta gibi genç futbolcumuz, golü attıktan sonra Bozkurt işareti yapmış?
Ya ne yapacaktı? Sizin mutlu olmanız için Midas’ın eşek kulaklarını mı tasvir edecekti. Ya da esaslı bir geyik boynuzu işareti yapsaydı, tatmin olur muydunuz?
Daha bir yıl önce bu ülkenin başına Cumhurbaşkanı olarak seçmek istediğiniz zat, karşısına çıkan her vatanseveri, pek de beceremediği Bozkurt işaretiyle selamlarken, nedense bir yerlerinize batmıyordu.
Ama başarılı bir vatan evladı, Avrupa’nın kibir abidelerine ‘anladıkları dilden’ şamarı indirip, bunu da ‘evrensel Türklük simgesi’ olan Bozkurt işaretiyle taçlandırınca, rahatınız kaçtı, huysuzlanmaya ve tepinmeye başladınız.
Geçelim…
KİME KARŞI DÜŞMANLIKTIN BU?
Türkiye’nin en sakin ve serinkanlı insanlarının yaşadığı Kayseri gibi bir kentimizde derin ve büyük bir kışkırtma tezgâhı kuruluyor…
Devşirilmiş failler suçu işliyor. Yine devşirilmiş, suç dosyası kabarık bir güruh, bindirilmiş kıtalar halinde Kayseri’ye, olay mahalline taşınıyor.
Milletin en hassas olduğu ırz-namus-çocuk masumiyeti gibi değerler üzerinden kalabalıklar kışkırtılarak, ülkemizin orası-burası karıştırılmaya çalışılıyor.
Eşzamanlı olarak, Suriye’de huzur ve güveni sağladığımız topraklarda, PKK’sından DAEŞ’ine, yediği haltlardan dolayı Türkiye’den şutlanmış suç makinelerinden, bizim oradaki varlığımızdan dolayı rant hortumları kesilen şerefsizlere kadar, bilumum aşağılık tayfası derhal harekete geçiyor.
Hadi Azez, İdlib ve diğer korumaya aldığımız Suriye kentlerinde yaşanan alçaklıkları, yapan namussuzlukların kendi menfaatlerine verelim…
İçimizdeki dangalakların kötücül ve kendine, ülkesine, birlikte yaşadığı insanlara olan düşmanlığına, kinine, hırsına ne diyelim?
ESASLI BİR TEMİZLİK ŞART
Acaba bunca aşağılık kompleksinin temel güdüsü, kendisine ve içinde yaşadığı topluma karşı duyduğu husumet mi? Bu güruh, bir nevi kendine düşmanlık hastalığıyla mı malül?
Yoksa, bu ülkeye karşı bir ‘aidiyet sorunu’ mu var? Dahasını da soralım: Soy-sop olarak, bu ülkenin aslî sahibi olan toplumdan başka bir milliyete mi mensuplar?
Bu soruları basite almayalım. Bu ülkede, bin yıldır süren bir ihanet damarı yaşıyor. Sabataycılık, bir topluluğu suçlamak için icat edilmiş bir sıfat değil. Ekalliyet veya ecnebilik gibi kavramlar, birilerine hakaret etmek için uydurulmadı.
Evet, adını doğru koyalım. İçimizde, hiç de azımsanmayacak sayıda ‘aidiyetsiz’ kişi var. Kişi diyorum ama ‘kişilik’ olarak algılanmasın. Bir insan, etnik olarak başka bir aidiyete mensup olsa bile, en azından ekmeğini yediği ülkeye ve topluma karşı azıcık saygı ve sorumluluk duyar. Öyle olmalı.
Türk Milletinin esaslı bir silkelenmeye ihtiyacı var. Öyle bir silkelenme olmalı ki, cümle vatan hainleri bu topraklardan sökülüp atılmalı; kendisini bu ülkeye ait hissetmeyenler de kuyruğunu sıkıp, kendiliğinden terk etmeli bu güzel ülkeyi.
Boş hayaller peşinde koşmaya gerek yok. Anadolu ve ‘periferisi’, ebedî Türk vatanıdır. O kadar…