‘İzahat isterük!...’ Ya da utanç kayıtları…

Gücünün yettiğine üst perdeden höykürüyor. Tehdit kokan cümleler kuruyor. Yaptırım uygulamaktan, hatta askerî müdahaleden dem vuruyor.İş Siyonazilere gelince...

Gücünün yettiğine üst perdeden höykürüyor. Tehdit kokan cümleler kuruyor. Yaptırım uygulamaktan, hatta askerî müdahaleden dem vuruyor.

İş Siyonazilere gelince, deyim yerindeyse, yatak odasına kadar girmiş mütecavize, neredeyse rica ederek, güya tavır alıyor.

‘Birleşememiş Acizler Cemiyeti’nden söz ediyoruz. Hani şu 193 ülkenin üye olduğu… Güvenlik Konseyi gibi bir domuzlar diktatörlüğünün hâkimiyeti altında, ‘dünya barışını koruma’ gibi bir kılıfla, tüm dünyanın barış ve huzurunu katleden, zavallı bir örgütten bahsediyoruz.

Son zamanlarda sık sık bu sütuna konu ediyoruz, bu yok olasıca uluslararası örgütü. Kuruluş yapılanması bile; değil dünyaya barış ve huzur getirmek, tamı tamına dünyayı bir kazana doldurup, sürekli altındaki ateşi harlamak üzere oluşturulmuş bir tahakküm düzeninden söz ediyoruz.

KENDİNİ BİLE KORUYAMAYAN ÖRGÜT

Terör örgütü İsrail, Gazze’deki soykırım saldırılarını hız kesmeden sürdürürken, ABD ve diğer iri domuzların desteğiyle, Lübnan’a da saldırmaya başladı. Gazze saldırıları sırasında İsrail, neredeyse 200 Birleşmiş Milletler yardım görevlisini, bile isteye katletti. Birleşmiş Milletler’in Gazze ve çevresindeki binalarını hedef aldı. Bombalarla yok etti. BM’nin koruma ve gözetimindeki hastaneleri, okulları vurdu. Tek bir hastane saldırısında, tam 471 sivili; hasta, yaşlı, çocuk, kadın demeden hayattan kopardı.

Tüm bunlar yaşanırken, BM denilen acuzeler topluluğundan, bazı mahcup ve işe yaramaz kınamalar dışında ne tepki geldi?

Bugüne kadar BM’den, İsrail’e yönelik 500’den fazla ‘kınama’ kararı çıkmış. İsrail terör örgütü, bu kınamaların hiç birini takmamış. Zaten takması da gerekmiyor. Yaptırımı olmayan boş kınama ve tehditler bir sonuç getirmez.

İsrail, Lübnan’a yönelik saldırılarıyla birlikte, Birleşmiş Milletler denilen acizler topluluğunu beş paralık edecek hamleleri de ihmal etmedi. Önce BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’i ‘istenmeyen adam’ ilan etti. 193 ülkenin üye olduğu, dünyanın en büyük uluslararası örgütünün tepe yöneticisine, İsrail’e giriş yasağı koydu.

EŞKIYA YATAK ODASINA GİRDİ

Peki, BM ve onu tahakkümü altında tutan iri domuzlardan ne tepki geldi? Bir tek Türkiye ve ona müzahir bazı devletler, İsrail’in bu zırvalamasına tepki gösterdi. BM’yi temsil eden kılkuyruklar ise, mahcup ve suçluluk edası içinde, diplomasi denilen tuhaf davranışlar manzumesinin en fazla arkasına sığındığı ‘kabul edilemez’ lafını dillendirdi.

Sanki sizin kabul edip etmemeniz İsrail terör örgütünün umurundaydı. Hemen vites yükseltti. Lübnan’ın güneyindeki işgal edeceği yerde görev yapan BM Barış Gücü karargâhının, bilmem kaç kilometre geriye çekilmesini istedi. BM’ye yön veren soytarılardan hiçbirisi çıkıp da, “Ulan sen kimsin ki, benim barışı korumak adına oraya yerleştirdiğim askerlerimin ve karargâhımın geribasmasını isteyebiliyorsun? Haddini bil!...” diyemedi.

İsrail terör örgütü, dürttüğü her noktanın hemen delindiğini görünce, BM’nin Lübnan içindeki bazı karakol benzeri yapılarına füze ve top mermileriyle saldırmaya başladı. Yanlış saymadıysak, en az 3 ayrı BM nöbet noktası İsrailli teröristler tarafından vuruldu. Buralarda bilmem kaç tane BM Barış Gücü askeri yaralandı.

Sonunda bir hadsizlik daha yaptı İsrail; BM’nin Lübnan’daki müdahale birimi olan UNIFIL’in karargâhını, tanklar eşliğinde, 3 müfreze askerle basıp işgal etti. Baskında 15 BM askeri yaraladı. Yani artık hamamın namusu da gitti.

TÜRK’E GELİNCE ASLAN KESİLENLER

Ne yapmalıydı bu haneye tecavüz karşısında BM? Örneğine bakalım: Kıbrıs’ta Rum hâkimiyeti altındaki bölge ile Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki tampon arazide görev yapan BM Barış Gücü bulunuyor. Oradaki bir Türk köyüne ulaşım sağlamak gerekiyordu. Kıbrıs Türk Devleti, buraya bir yol açmak için BM yetkilileriyle temasa geçti. İşlerine gelmeyince karga kesilen BM yetkilileri, Türk Devletinin istediği onayı vermedi.

Bunun üzerine Kıbrıs Türk Devleti, yerinde bir girişimle, bahse konu yolu açmaya başladı. Bunun üzerine, aslında operasyonel yetkisi olmayan BM Barış Gücü, elindeki zırhlı ve diğer araçlarla, Türk tarafının yol yapımını engelleme çabasına girişti Tabi Türk Devleti, böylesine basit tehditleri yiyecek bir devlet değil. Gereğini yaptı, BM’nin yetkisiz ve haddini aşan araçlarını, iş makinalarıyla hizaya getirerek, çalışmalarına devam etti.

Basit bir insanî çalışma için Kıbrıs Türk Devleti’ne engel olmaya çalışan, acizler topluluğu BM, İsrail’in Lübnan’da bizzat kendisinin yatak odasına dalması karşısında ne yapabildi?

‘İZAHAT İSTERÜK!...’

Haksızlık etmeyelim. Hiçbir şey yapmadı diyemeyiz. Dersek vebalde kalırız. BM sözcüleri, şöyle 24 saat kadar etrafı dinleyip, nereden azar işiteceklerini ve azarın tonunun ne olacağını hesapladıktan sonra, bomba gibi bir açıklama yaptılar. Çok ağır (!) ifadeler içeren cümleler kurdular. Karargâhlarına el konulup, askerlerinin yaralanması karşısında, eylemi bir ‘saldırı’ olarak bile nitelendiremeyen BM, yapılan eşkıyalığı ‘şok edici ihlaller’ (!) diye tanımlamış. Sonra da, ‘tüm aktörlere, UNIFIL mevzilerine yakın bölgelerdeki faaliyetlerinden kaçınma çağrısı’ yapmış. Hatta BM, İsrail terör örgütüne başvurarak, ‘şok edici ihlaller’ konusunda izahat istemiş.

Lütfen hiciv yaptığımızı düşünmeyin. Yukarıda anlattıklarımızın tamamı, aynıyla yaşandı.

Koskoca (veya öyle sandığımız) Birleşmiş Milletler, Ortadoğu’ya tasmasız salınmış bir kuduz köpeğin, bizzat kendine yönelik saldırıları karşısında şikâyetçi bile olamıyor.

EPSTEİN DOSYALARI MI DEDİNİZ?

O halde şunu soralım: Hangi güç veya tehdit, güya dünyayı yönetmekte olan ülkeleri ve bilhassa bu ülkelerin ‘kudretli yöneticilerini’ frenliyor ki… İsrail bu zavallıların yatak odasına kadar dalsa bile, bırakalım fiilî müdahaleyi, sözle bile karşı çıkamıyorlar, bu Siyonazi çeteye?

Sanki bazı cevaplar duyar gibi oluyorum. Efendim? ‘Epstein dosyaları’ mı dediniz, yoksa bana mı öyle geldi?

Evet, evet!... Dünyanın kudretli ve paralı müptezellerine sübyancılık temelli ahlâksız hizmetler (!) sunan bir pezevenk yapı vardı. O yapının başındaki deyyus, ‘hizmet’(!) sunduğu ahlâksızların görüntü ve kayıtlarını tutmuştu. Mesele patlak vermeye başlayınca, söz konusu deyyus bir bahaneyle hapse tıkılmış, bir süre sonra da hücresinde ‘intihar’(!) etmişti.

Sonrasında kulislere, dünyaya yön veren devedişi gibi yöneticilerin de içinde yer aldığı bazı isimler sızdırılmış ve hepsinin, MOSSAD güdümündeki deyyusluk şirketi tarafından utanç görüntüleri ve dosyalarının kayıt altına aldığı bilgisi fısıldanmıştı.

Sanıyorum yeterince açıklayıcı olmuştur.

SON DAKİKA HABERLERİ

Nihat Kaşıkcı Diğer Yazıları