İşte bu yüzden yerli ve millî olmalı

Bu topraklara yabancılaşmış, Batılı yaşam tarzını içselleştirmiş bir kitle devşirildi içimizden. Genellikle iyi bir gelire sahip, büyük şehirlerin seçkin...

Bu topraklara yabancılaşmış, Batılı yaşam tarzını içselleştirmiş bir kitle devşirildi içimizden. Genellikle iyi bir gelire sahip, büyük şehirlerin seçkin muhitlerini mesken tutmuş, pahalı markaları tercih eden, gezinti yeri olarak da AVM ve lüks kafelere doluşan bir kitle bu.

Sağda solda temas ettikleri bu ülkenin has evlatlarını tanımayan, karşılaştıklarında da tepeden bakmayı kendi hesabına bir üstünlük sayan bir kitle…

Yazık ki, kamu bankalarının kredi kartı reklamları bile, bu kitlenin mantığına göre ayarlanmış; ‘ayrıcalık sağlamayı vaat eden’ bir anlayışla kurgulanıyor. Evet, sihirli sözcük ‘ayrıcalık’

İyi de kime karşı, neye karşı ayrıcalık, yani üstünlük sağlama hevesindesiniz? Sorsanız hepsi ‘eşitlikçi’dir. Lakin ahaliye karşı ayrıcalık/üstünlük elde etme gayretleri, bu eşitlikçi anlayışlarına halel getirmez.

Her ne kadar sol kimlikli görünmenin dokunulmazlık ve mazur görülme nimetlerinden sonuna kadar faydalansalar da özünde Amerikancı-Batıcılardır.

İÇİMİZDEKİ DÜŞMANLAR

Peki, biz niye bu lümpen/seviyesiz, tüketimci, hazcı ve yoz kitleden bahsetme gereği duyduk? Önce şunu da ekleyelim: Bahsettiğimiz kitle; kimi medya kuruluşları, sinema ve tiyatro sektörü, TV programları, özellikle kişiliksiz TV kanallarında yayınlanan ve bu ülke insanının ruh köküne kibrit suyu dökmeyi hedefleyen yoz diziler üzerinde geniş hâkimiyet sağlamış durumda.

Bu hâkimiyet ve kanaat aşılama fırsatını ele geçiren o güruh, hangi konuda ‘yerli ve millî’ talep/girişim olsa, buna karşı bir direnç oluşturmaya çalışıyor. Ellerindeki propaganda imkânlarını kullanarak, öncelikle; herhangi bir konuda yerli ve millî üretimin mümkün olmadığını, maliyetin yüksek olacağını, yurtdışı pazar imkânı bulunmayacağını, daha ucuz ve kalitelisinin dışarıdan temin edilebileceğini dile getirirler. TOGG’un hayata geçirilme sürecinde yaşananları hatırlayın lütfen… Koç’undan geyiğine kadar, kimler bu kötücül propagandayı pompalamıştı…

Tüm bu engelleyici propagandalara karşın, eğer o yerli ve millî ürünü üretmeyi başarırsanız, bu kez de ‘yüzde kaç yerli’ olduğu, İtalya’dan gelen gemilerden geceleyin indirilip fabrika deposuna alındığı, fabrikada üretim bandı olmadığı gibi uçuk yalanlar piyasaya sürülür. Bu aşamaya, ‘burun kıvırma’ aşaması diyoruz.

Her şeye rağmen bu yalanlar örgüsünü de aşarsanız, bu defa ürünlerin kalitesi, dayanımı, kullanım esnasında ortaya çıkan ufak tefek sorunlar üzerinden saldırıya geçerler. Trafikte bir araç gelip TOGG’a arkadan çarptığında bile, bunun yerli ve millî otomobilimizin bir nakısası olduğu imasıyla haberler üretirler.

HEDEF: YERLİ VE MİLLÎ TEKNOLOJİYİ ENGELLEMEK

Tüm bu kötücül propagandanın hedefi, Türklerin kendi yerli ve millî sanayisini kurmasını, özgün ve millî teknolojiler geliştirmesini engellemektir. Öyle ya, emperyalistlerin bizim için biçtiği rol; domates, biber, patlıcan, portakal, limon, üzüm, incir ve pamuk yetiştirip, Batı'nın doymak bilmeyen midesini doldurmaktır.

Böylece köylü/çiftçi Türkler, bir yıllık emekleriyle elde ettikleri geliri, teknolojik Batılıların bir dakikada ürettiği teknoloji ürünüyle takas etmeleri ana hedeftir. Tek bir SİHA’ya 30 milyon dolar, bir F16’ya 130-140 milyon dolar ödeyeceksin… Bunun için de 100-150 bin ton tarımsal ürün ihraç edeceksin. Çay kaşığıyla toplayıp, bulgur kazanıyla dağıtacaksın. Bunun adı da ‘uzmanlaşılmış dış ticaret’ olacak. Nasıl? Beğendiniz mi?

Yukarıda tanımladığımız hazcı kitlenin en tipik çıkışları ise, özellikle savunma sanayisi ve yüksek teknolojili elektronik üretiminin yerli ve millî hale getirilmesine karşı olmuştur. Kimisi; dünyaya parmak ısırtan İHA ve SİHA’larımızı küçümsedi… Zincir marketlerde satılan oyuncaklarla kıyasladı… Kimisi, yerli ve millî muharip uçağımız KAAN’ın en önemli parçalarından birini kalorifer peteğine benzetti… Kimisi insansız savaş jetimiz Kızılelma’nın gövdesinde kullanılan nitelikli metal malzemenin, bilmem kaça kaç kutu profil olduğu üzerinden giderek, bunun ciddi bir uçak malzemesi olamayacağını üfürdü.

Her ne kadar bu ülkede 9-10 ayrı marka altında cep telefonu, tablet ve bilgisayar üretilse de o yoz kitle, sürekli ‘ısırılmış elma’ logolu, Siyonist sermayenin ürünlerini getirip gözümüze soktu.

MİLLÎ GÜVENLİK ve BEKA MESELESİ

Hele de internet iletişimi, cep telefonları ve bilgisayarlarda kullanılan yazılım ve donanım unsurlarının yerli ve millî dönüşümü ile sürekli dalga geçti, bu yoz ve devşirilmiş kitle. Onlar için ‘dünyaya entegre olma’ gerçekliği her şeyin önündeydi. Bizi bırakın, Çin ve Rusya’nın geliştirdiği yerli ve millî yazılım ve donanımları dahi makaraya sararak bizlere sundular.

Nihayet dün Lübnan’daki Hizbullah mensuplarının kullandığı 3 bine yakın çağrı cihazının aynı anda patlatılmasıyla, meselenin ciddiyeti daha iyi anlaşılır oldu.

Artık kabul edelim: İçindeki yazılım ve donanım yerli ve millî değilse, dışarıdan veri girişine açık olan her türlü cihaz, aynı zamanda bize karşı suikast için potansiyel bir araçtır.

Sadece cep telefonları, çağrı cihazları değil; evlerimizdeki internete bağlanabilen akıllı televizyonlar, hatta uzaktan kumanda edebildiğimiz kombi ve klima cihazları bile buna dâhildir.

Geleceğin, hatta bugünün savaşlarında temel unsurlardan birisinin, siber teknoloji kullanımı olacağı aşikâr olmuştur. Bu asimetrik tehdide karşı korunmanın en etkili yolu ise; yazılım ve donanımda yerli ve millî teknolojileri kullanmaktan geçiyor.

Türk Devleti’nin, esasen hassas olduğu bu mevzuda, yeni tedbirleri gündeme getirmesinde yarar vardır. Özellikle internet tabanlı veya uydu bağlantılı iletişim araçlarının üretiminde yerli ve millî üretim için büyük hassasiyet gösterilmesi, kaçınılmaz bir ihtiyaçtır.

Tabii bu da yetmez… Yerli ve millî teknoloji kurumlarında çalışanların, FETÖ ve dış istihbarat bağlantıları yönünden çok sıkı takip edilmesi ve en küçük bir kuşkulu durumda, o kişilerin derhal saf dışı edilmesi de bir millî güvenlik meselesidir.

İlaveten, geleneksel ve sosyal medyada, yerli ve millî teknolojiler hakkında olumsuz tavır takınan lümpen/yoz kitlenin de, özellikle soy-sop bakımından sıkı takibe alınması ve gerektiğinde saf dışı bırakılmaları da Türk Devleti için bir beka konusudur.

SON DAKİKA HABERLERİ

Nihat Kaşıkcı Diğer Yazıları