Hadi, bir kez daha deneyelim
MHP Genel Başkanı, Bilge Lider Dr. Devlet Bahçeli’nin TBMM açılış oturumunda DEM Partisi ileri gidenlerinin elini sıkmasıyla ateşlenmişti, tartışmanın...
MHP Genel Başkanı, Bilge Lider Dr. Devlet Bahçeli’nin TBMM açılış oturumunda DEM Partisi ileri gidenlerinin elini sıkmasıyla ateşlenmişti, tartışmanın fitili.
Sonrasında Dr. Bahçeli, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın, PKK’nın lağvedildiğine dair açıklamayı, DEM Partisi TBMM Grup Toplantı Salonunda yapmasını önermişti.
DEM ve PKK’ya müzahir çevreler önce bir şaşkınlık yaşadı. Ne diyeceğini bilemedi. Zira Dr. Bahçeli’nin çektiği rest, PKK’nın siyasî uzantılarını köşeye sıkıştırmıştı. Ya siyaseti ya da terörü tercih edeceklerdi. Sonunda Kandil’deki terör baronlarının talimatı ağır bastı.
SİYASETSİZ CHP
Kandil’den zılgıtı yiyen DEM’ciler, sağa sola biraz kıvıştadıktan sonra, işi yokuşa sürecek bir ağız tutturdular. Onlardan daha fazlasını da beklemiyorduk.
CHP, Dr. Bahçeli’nin açıklamasını bir beşiğe beleyemedi. Genel Başkan Özgür Özel, mevzuyu tam anlayamadığından veya herkesin elini görme kurnazlığıyla, “El yükseltiyorum, Kürtlere devlet vaat ediyorum…” şeklinde, tuhaf ve anlaşılmaz laflar etti. Kime, nereden ve hangi devleti vaat ediyorsun? Bu ülke senin babanın mülkü müdür ki, birilerine peşkeş çekme hakkını kendinde görüyorsun?
MHP ve Ülkücü tabanda ilk anda bir tedirginlik yaşansa da teşkilat terbiyesi gereği, liderin duruşu ve sözleri sahiplenildi. Şayet lider bir siyaset ortaya koyuyorsa, akşamdan sabaha alınmış bir karar olamazdı. Nitekim işin hakikati de bu yöndeydi.
En büyük uyum zorluğunu, Cumhur İttifakı’nın, ‘milliyetçilik’ ile ‘kavmiyetçiliği’ birbirinden ayırmada hâlâ zorlanan kesimleri yaşadı. Tabandaki mütedeyyin vatandaş mevzuyu daha kolay kavrarken; kendisini AK Parti veya Millî Görüş mahallesine komşu sayan yazar-çizer takımı, şu sıralarda bile kalibre olamadı.
CUMHUR İTTİFAKI'NI BOZMA ÇABALARI
Dr. Bahçeli, ortaya attığı öneriyi, geride kalan 3 hafta boyunca her fırsatta, ayrıntılandırarak tekrarladı.
Başkan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantılarında ve dahi gazeteciler her sorduğunda, Dr. Bahçeli’nin önerisini sahiplendi. Kullandığı her cümleyle, PKK’yı bitirme amaçlı ‘Öcalan konuşsun’ önerisinin, Dr. Bahçeli’nin politik çıkışı değil, Devletin stratejik bir hamlesi olduğunu hissettirdi.
Nihayet, geçtiğimiz hafta Başkan Erdoğan ile Bilge Lider Dr. Bahçeli, Külliye’de 65 dakikalık bir görüşme gerçekleştirdi. Bu sene içerisindeki 7’nci buluşma olmasına rağmen, fitne-fesat mahallesindekiler, “Cumhur İttifakı’nın dağılma alametleri… İttifak bitiyor…” kıvamında, tahminlerini değil de temennilerini kustu.
Fitne-fesat cenahının ‘yandaş’ diye yaftaladığı, bizim mahallenin ileri gelen ve ileri gidenlerinin bir kısmı dahi, henüz Külliye’deki buluşmanın devam ettiği saatlerde, “Hah, şimdi Reis MHP’ye haddini bildirecek…” manasına çekilebilecek boş laflar üretti.
Tüm bunlar, süreç içinde yaşanan ve televizyon ekranlarından üzerimize akan ‘yanıltma haber ve yorum kalabalığı’ idi… Kurguya alet olanlar farkında olmasa da, kurguyu yapanların tek hedefi, Türkiye’nin sigortası olan Cumhur İttifakı’nı bozmaktı.
HER ŞEY ALENÎ
Peki, işin özü neydi?
Mevzuyu halen anlamayan, anlamak istemeyen, işine gelmeyen veya hainliğinden dolayı çarpıtma yapan şahıslar ve güruh için bir kez daha izahatı deneyelim.
Baştan şunu söylemeliyim: Bu köşede dile getirmeye çalıştığım malumat ve yorumlar, herhangi bir gizli-saklı istihbarat veya kulis bilgisine dayanmıyor. Zaten öyle bir yeteneğim de bağlantılarım da yok. Anladığım ve yorumlamaya çalıştığım her şey; gazetecilik deneyiminin yanı sıra, Türk Tarihini, Türk Milletini ve Türk Devletini birazcık tanıyor olma iddiası ve nihayet her gün ortaya dökülen bir dünya bilgi bombardımanı arasından ayıklanan gerçek bilgilerin bir araya getirilip yorumlanmasından ibarettir.
Dolayısıyla dile getirmeye çalıştığım bilgi ve yorumlar şahsıma ait olup, herhangi bir örtülü kaynağa dayanmadığı gibi, devlet sırları da içermiyor.
BEKA MÜCADELESİ
Evet, olan biteni çıplak göz ve temiz vicdanla değerlendirdiğimizde, karşımızdaki tablonun ana hatları şöyledir:
- Türk Devleti; 40 senedir devam eden, bu ülkeye maddî manevî çok şey kaybettiren ve arkasında, coğrafyamızı 100 yıl önce parçalayan emperyalistlerin yer aldığı ayrılıkçı terörü bitirme vaktinin geldiğini görüyor ve ona göre vaziyet alıyor.
- ABD-Avrupa-Çin ana hattında oluşan ve Atlas Okyanusu’ndan Pasifik Okyanusu’na kadar uzanan coğrafyadaki hemen tüm ülkelerin bir şekilde bulaşmak zorunda kaldığı mevcut kriz ve çatışmalar, bizim için büyük riskler taşımanın yanında, başta terörün kökünün kazınması olmak üzere, bazı fırsatlar da sunuyor.
- Türk Devlet Aklı; 100 yıldır nadasa alınmış olan Büyük Türkiye’yi, tarihin sunduğu fırsatları iyi değerlendirme ve ‘Türkiye Yüzyılı’ adı altında yeniden inşa vaktinin geldiğini görüyor ve buna uygun politika ve stratejiler geliştiriyor.
- Bu politika ve stratejilerin bir parçası olarak; hem Irak’ın hem de Suriye’nin kuzeyinde, bizzat Batılı emperyalistler eliyle oluşturulmak istenen Teröristan’ı parçalamanın yanı sıra, Türkiye’yi bölme hayalleri kuran müsilaj takımının tamamen imhası da söz konusudur.
- Türk Devlet Aklı; bir ‘beka’ meselesi olan ülke bütünlüğü adına, kurguladığı politika ve stratejiyi, başta ABD, AB ve İsrail olmak üzere, karşısına kim çıkarsa çıksın ve ne pahasına olursa olsun uygulamaya kararlıdır.
- Irak ve Suriye’de, Türkiye’nin demir pençesi hainlerin tepesine inip kilitler kapanırken, bugüne kadar ülkeye hainlik etmişlere, sadece ‘hayatta kalabilmek’ adına son bir şans veriliyor. İşte Öcalan’ın, PKK’nın lağvedildiğini açıklaması önerisi, bu son şansın açık ilanıdır. Kanımca bu konuda, Öcalan’la dolaylı yoldan konuşulmuş ve mutabakat sağlanmıştır. Bundan sonrasında DEM ve seçmenleri, terör ile meşru siyaset arasında bir tercih yapmak zorunda kalacak.
- Ve nihayet, Bilge Lider Dr. Devlet Bahçeli’nin kurduğu cümlelerle dile getirilen ve sonrasında asla geri adım atılmaksızın tekraren ifade edilen hamle, bir ‘Bahçeli’ söylemi değil; tam olarak bir ‘Devlet’ politikasıdır. Bunu anlayamayan, anlamak istemeyen veya işine gelmeyenler için bundan fazla izahat, vakit israfı ve meselenin sulandırılmasıdır.
Son sözümüz şöyle olsun: Türk Milleti, kendisini Orta Asya bozkırlarına sürmek üzere bin yıldır kurgulanıp 100 yıl önce sahnelenen büyük oyunu, tarihinin en ağır çöküş sürecinde bile bozmasını bilmişti. Hem de kazma-kürekle…
Bugün ise Türk Devleti, milletin gücünün de farkında olarak, kuyumuzu kazmaya çalışan Batılı emperyalistlerle göz hizasından konuşabilecek güç ve erdeme ziyadesiyle sahiptir.
Bundan sonrasını, bize bulaşma hesabı yapanlar düşünsün.