Ey zalimler!... Şimdi bu bir ‘savaş’ mı?
‘Savaş’, bizatihi kendi anlamı itibarıyla sevimsiz ve itici bir kavram.Toplumların, haklı ve haksız sebeplerle birbirlerini öldürmek üzere karşı karşıya...
‘Savaş’, bizatihi kendi anlamı itibarıyla sevimsiz ve itici bir kavram.
Toplumların, haklı ve haksız sebeplerle birbirlerini öldürmek üzere karşı karşıya gelmesi, özünde ahlâka ve inanca da çok uygun bir eylem değil.
Fakat…
Derdimiz ‘barış’ güzellemesi yapmak değil. Bilinen insanlık tarihinin çok küçük bir bölümünde, yaşadığımız gezegenin ‘savaşsız zamanlar’ geçirdiğini biliyoruz.
Evet, savaş dediğimiz sevimsiz kavga, maalesef insanlık tarihinin bir parçası. Kim bilir, belki de kaçınılmaz bir kader.
Orası öyle de, savaşın da bir ahlâkı, kuralı, yasakları, zorunlu davranışları olsa gerek. Ki, ziyadesiyle ‘kural’ konulmuş.
KURALLARI DA ONLAR KOYDU
Hem de bugün tanık olduğumuz ‘kuralsız, ahlâksız, temelsiz, haksız’ katliamların, soykırımların aslî faili olan ‘Batı Medeniyeti’ mensupları tarafından konulmuş savaş kurallarından bahsediyoruz…
‘Pax-Romana/Roma Barışı’ diye güzellemeler yaptılar.
Tarihin en zalimleri olan Britishlerin sayısız günahları, ‘1215-Magna Karta/Büyük Antlaşma’ ile temize çekildi; güya insan haklarının yazılı temelleri atıldı.
1337-1453 arasında 116 yıl boyunca birbirini yiyen İngiltere ve Fransa, yazılı bir anlaşma yapmasa da, aralarındaki kanlı çatışmaları bir daha yaşamamak için ‘örtülü standartlar’ koydular.
Batı medeniyetsizleri, kendi aralarındaki kanlı din savaşlarını bitirmek için, 1648’deki Westfalya Barış Anlaşmasıyla, temel ve adaletli kurallar vazettiler.
Tarihin en kanlı savaşları olan Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarını çıkaran da, sonrasında dünyaya güya adalet ve nizam vermek üzere; önce ‘Cemiyet-i Akvam/Milletler Cemiyeti’, sonra da ‘Birleşmiş Milletler’ diye işlevsiz ve adaletsiz kurumları tesis eden de aynı medeniyetsizler oldu.
1924’te Cenevre Çocuk Hakları Beyannamesi’ni önümüze koydular.
1948’de ‘İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ yayınladılar.
1906 ve 1919’da, ‘Savaşın temel kurallarını ve dokunulmazlarını’ belirleyen Cenevre Sözleşmelerini yaptılar.
Ve nihayet, 1949’daki Cenevre Konvansiyonuyla, ‘savaşta yapılamayacakları’, yani savaş suçlarını tüm dünyaya ilan ettiler.
Uluslararası Ceza Mahkemeleri kurdular.
Başrollerde, yine dünyadaki tüm kanlı çatışmaların aslî failleri vardı.
NE İŞE YARADI BU SÖZLEŞMELER?
Tüm bu Cenevre Sözleşmeleriyle; savaşta hasta ve yaralıların dokunulmazlığı, sivil yardım ve sağlık kuruluşlarının dokunulmazlığı, savaş esirlerine kötü muamelenin önlenmesi ve savaş bile olsa sivillere dokunulmaması gibi ‘temel kurallar’ konuldu.
Tüm bu samimiyetsiz girişimler; ne bir ‘Veda Hutbesi’, ne de bir ‘Nizam-ı Âlem Davası’ mesabesinde iyilik getiremedi, tüm insanlık için.
Hadi, 30 sene önce Bosnalı Müslümanlara yaptıklarını ‘eski defter’ sayıp bugüne, Gazze’ye gelelim…
Allah aşkına, anlı şanlı sözleşmelerde vazettikleri savaş kurallarının hangisine uyuluyor?
Hadi, Allah’ın lanetlediği zalim kavmin kuralsızlığını, hukuksuzluğunu, ahlâksızlığını; tarih boyunca yaşadığı katliam, zulüm ve sürgünleri fazlasıyla hak etmiş bir topluluk olduğuna sayarak ‘mazur’ görelim…
Ya onları cesaretlendiren, teşvik eden, zulmün dibini bulmaları için alan açan, bu yolda parasal destek veren, zulme karşı harekete geçmesi muhtemel ülkeleri tehdit etmek için donanmalarını Akdeniz’e salan, güya ‘medeniyetin sahipleri’ olan vicdansızları nereye koymalıyız?
SÖYLEYİN EY ZALİMLER!.. BU BİR SAVAŞ MI?
Güya yeryüzündeki tüm adalet, eşitlik, kardeşlik, hak-hukuk ve bilmem ne belgelerini ortaya koyan…
Canlarını sıkan tüm ülkeleri ve milletleri, “Bak kafamı bozma, sana demokrasi ve insan hakları getiririm ha!...” diye tehdit eden, ‘Batı Medeniyetsizlerine’ ne diyelim?
Gazze’de bir savaş yaşanmıyor. Onlarca yıldır daracık bir açık hava hapishanesine sıkıştırılmış, nefes bile almasına izin verilmeyen 2.3 milyon insanın, “Artık yeter!...” diye isyan etmesine verilen, tarihin en kanlı ve acımasız karşılığına tanıklık ediyoruz.
Bu savaşta, terör örgütü İsrail’in kimliğiyle zuhur eden Batı Medeniyetsizliği, göz göre göre sivil insanların başına on binlerce ton bomba yağdırıyor.
Günlük ortalama 300 kadar sivil insanı katlediyor, İsrail isimli terör örgütü. Katlettiği sivil masumların yüzde 70’ten fazlası bebek, çocuk ve kadın…
Savaş, elinde silah olan iki veya daha fazla taraf arasında yürütülen bir kavgadır.
Hiçbir savunma gücü ve imkânı olmayan masum sivillerin, bebeklerin, çocukların, kadınların kafasına, kimyasal silahları da içeren ağır bombalamalar yapılması bir savaş olamaz.
Bunun adı, göz göre göre soykırımdır.
Evet, inancı farklı olan bir toplum, kendisini ‘medenî’ diye yutturan dünya zalimlerinin kontrol ve gözetimi altında imha ediliyor.
Soykırıma tabi tutulan masum insanların vatanları, toprakları, evleri-barkları ellerinden alınıyor; kelimenin tam anlamıyla birer ‘hırsız’ olan Yahudi klanların eline teslim ediliyor.
Biliyoruz; dünya tarihinde ilk defa katliam ve soykırım yaşanmıyor.
Zavallı dünya, Roma’nın işgal ve katliamlarını yaşadı.
Moğol istilası, zulümde sınır tanımadı.
Avrupalılar, asırlar süren din savaşlarında, birbirlerine hiç acımadılar.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında en az 70 milyon insanın kanına girdi, bu ‘medenîler’ (!).
Hatta sayıları abartılarak ‘milyonlar’ telaffuz edilse de, çok sayıda Yahudi (aslında Musevî) de katledildi.
Yazık ki, Babil Sürgününden bugüne kadar, neredeyse her yüzyılda en az bir kez katliam, zulüm ve sürgüne uğramış bir lanetle toplum, kendisinin uğradığı zulüm ve soykırımın katmerlisini, hiçbir günahı olmayan bir topluluğa karşı yürütüyor.
Ve lanetli kavmi yüzyıllardır ezen, zulmeden, yerinden yurdundan sürgün eden ‘medeniyetsiz zalimler’ de, Bosna’dan Gazze’ye kadar yeryüzündeki tüm zulüm ve soykırımların ‘Sponsor-Yönetmenliğini’ yapıyor.
Ey zalimler!...
Allah’ın, meleklerinin, peygamberlerinin, tüm samimi dindarların ve yeryüzünün bütün mazlumlarının laneti üzerinize olsun. Amin…
Allah’tan başka galip yoktur.