Demek ‘daha az eşit’, öyle mi?
Milliyetçiliğimiz, inancımızın kabul dairesinin dışına taşmaz. Yani bizden ‘kavmiyetçi’ veya ‘kabileci’ çıkmaz.Hazreti Muhammet (SAV), sahabe-i kiram, Hoca...
Milliyetçiliğimiz, inancımızın kabul dairesinin dışına taşmaz. Yani bizden ‘kavmiyetçi’ veya ‘kabileci’ çıkmaz.
Hazreti Muhammet (SAV), sahabe-i kiram, Hoca Ahmet Yesevî, İmam-ı Buharî, Şah-ı Nakşibent, Hazreti Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli ve Hacı Bayram Veli olmak üzere, İslam Ümmeti ve Türk Milletinin irfan pınarlarından besleniriz.
Bu devletin ‘aslî kurucu unsuru’ olarak, ‘büyük kardeş sorumluluğunu’ sırtımızdan hiçbir zaman atmadık, atamayız.
Türk Devletine ve milletine ihanet etmeyen… Yediği kaba pislemeyen… Kendisine başka yerlerden soy-sop, nesep, köken-menşe aramayan herkesi, bu milletin aslî parçası kabul ederiz.
O yüzdendir ki, daha 100 yıl önce muhacir olarak kabul ettiğimiz kardeşlerimizin bile ‘başka aidiyet kaprislerine’ katlanmak zorunda kalırız.
Bu ülkeyi, etrafımızdaki sırtlanlara rağmen ayakta tutmak ve zamanı geldiğinde, ‘Nizam-ı Âlem Ülküsü’ taşını gediğine koymaktır gayemiz.
Ondan sebep, kendisine ‘etnik temelli ayrıcalık’ talep eden densizlere karşı da sessiz ve sakin davranmaya çalışırız.
Orası öyle de… Ağırbaşlı ev sahibi sorumluluğunda davranmanın karşılığı, her defasında alttan almak, yutkunmak, ‘Lâ havale…’ çekmek olmasa gerektir. Yeri geldiğinde, hak edene hak ettiği cevap, hak ettiği üslupla verilmelidir.
DEMEK ‘DAHA AZ EŞİT’…
Kötülüğün kutusunu, CHP’nin başına ‘ikinci proje’ olarak getirilen Özgür Özel açtı. Sadece seçimde HEDEPKK ile yapacağı ‘aleni ittifak’ için midir?... Yoksa bizim bilemediğimiz bir ‘etnik köken farklılığı’ bilinçaltıyla mı konuşmuştur?...
Niyet okumayız, lakin edilen lafı anlamamışa da yatmayız.
“Bu ülkede herkes eşit, Kürtler daha az eşit…” şeklinde, son derece tehlikeli bir cümle kurdu.
Türk Devleti, Kürt vatandaşlarının seçtiği yerel yöneticileri görevden alıp, yerlerine kayyım atıyormuş.
Bu da demokrasiye, halkın iradesine ve eşitlik ilkesine aykırı imiş…
O halde buradan, bir ‘Türk’ olarak haykırıyorum:
Ben de ‘daha az eşitlik’ ve ben de ‘kayyım’ istiyorum.
Tam 4 senedir, ‘mevzu memleket meselesi değildir’ diyerek… Biraz ‘yerel kalan’ bir sorun diyerek… Dahası, ‘şahsî’ olarak mı algılanır diyerek, dillendirmekten kaçındığım ‘ufak bir memleket meselesi’ üzerinden hem temellendireceğim, hem örneklendireceğim, ‘daha az eşitlik’ ve ‘kayyım’ talebimi…
Memleketim Tomarza, aşağı yukarı Türkiye’nin coğrafî olarak tam ortasıdır. Burada devletin kendi hizmet birimleri haricinde çaktığı tek kazık, eski top sahasını ıslah edip, yanına da bir kapalı spor salonu yapmak oldu.
Bunun dışında vazgeçtik istihdam yatırımlarından, nitelikli hizmet yatırımlarını bile bulamazsınız.
BUYURUN KIYASLAYIN
Arzu eden olursa, Tomarza’yı, aldığı kamu hizmetleri bakımından, ‘daha az eşit’ vatandaşların yaşadığı ve ‘kayyım’ atanan tüm belediyelerle karşılaştırmaya hazırım.
Son yıllarda hayatımın büyük bölümünü geçirdiğim Nevşehir’e, yani Kapadokya’ya gelelim…
Avanos ilçesi ile Nevşehir merkeze bağlı Sulusaray kasabasının tam orta yerinde, turizm amaçlı bir bahçedir, 15 senedir çöl ortasında yeşertmek için mücadele verdiğim yer.
Bugüne kadar devletten tek bir kuruş destek, yardım, yatırım, falan-filan almadım. Ama devlete epeyce ‘cereme’ ödedim.
Kızılırmak kıyısı olduğundan, etrafta epeyce sulu tarım yapan çiftçimiz var. Bazıları sulamada kullandığı elektriğin parasını vaktinde ödeyemez. O yüzden, ödeme günü geçince, Ağustos ortasında bile olsa kesilir elektrikleri, Meram Elektrik tarafından.
Peki, siz hiç duydunuz mu, ‘kayyımlı’ bölgelerde, fatura ödenmediği için çiftçinin elektriğinin kesildiğini?
Yok, duyamazsınız… Olsa olsa, kaçak trafoyu tespit için giden elektrik idaresi çalışanlarının yediği meydan dayağını duyarsınız.
Elektriğin yüzde 80’i kaçak kullanılır, ülkenin bir bölümünde. Kaçak kullanmayan yüzde 20 de ya kamu kurumları, veya buralarda çalışan personelin haneleridir.
Sonra da, ‘daha az eşit’ vatandaşların kullandığı kaçak elektriğin faturasını da devletimiz bize yükler. Öyle ya, bizler hep ‘tasada kardeş’ olmayı kabullenmişiz; kardeşliğimiz ‘kıvançta’ geçmez…
3 VALİ ESKİTEN 12 KİLOMETRELİK YOL
Madem birileri lafı açtı, az daha devam edelim.
Kapadokya, Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden birisi. Ülkenin tam orta yerinde… Yani teorik olarak itilip-kakılmış bir yer değil. En azından biz öyle sanıyoruz.
Avanos içinden geçen Kızılırmak, burada batıya doğru sakin sakin akar. Hemen güney kıyısı boyunca da Avanos-Sulusaray yolu uzanır. Sadece 12 kilometrelik bir yoldur. Eskiden İpek Yolu’nun da buradan geçtiği rivayet olunur.
Bu 12 kilometrelik ‘yok sayılan’ yol, 10 sene kadar önce, ırmak üzerine yapılan HES hatırına, işletmeci firma tarafından biraz ıslah edildi, zemini sağlamlaştırıldı.
Fakat ne köprü, ne menfez, ne asfalt… Her kış kar ve yağmurdan, her yaz çiftçi vatandaşımızın ‘yol sulama hevesinden’ mahvolur. Baharda bir yarısına CHP’li Avanos Belediyesi, öbür yarısına da AK Parti’li Sulusaray Beledisi bir defalığına ‘greyder bıçağı’ atar; başkaca da bir şey yapılmaz.
4.5 yıl önce, Temmuz 2019’da birkaç sel vakası oldu. Ve 12 kilometrelik bu yolun tam ortasında bir yerde, köprüsüzlükten mütevellit, sel alıp götürdü yapılan yol dolgusunu.
İşte o gün bugündür, gelip geçen 3 Nevşehir Valisine rağmen, buraya dokunulmaz. Sadece gariban Sulusaray Belediyesi, kıt imkânlarıyla azıcık düzeltme yapar, üç gün sonra yine bozulacak olan dere yatağında. Gelip giden vatandaşlar, arabalarının altını çarpa-çırpa geçip giderler, ‘sunturlu selamlar’ eşliğinde…
MİLLÎ MENFAAT YOKMUŞ!..
Epey bir zaman önce CİMER’e şahsen başvuru yaptım; “Burası Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden birisi… Bir ilçe ile bir kasabayı birbirine bağlayan, hepi-topu 12 kilometrelik bir yoldur. Üstelik çok önemli bir höyük olan ‘Çeç Tepesi Tümülüsü’ de bu yol üzerindedir. Yüzlerce vatandaşımız burada çiftçilik yapmaktadır. Bir asfalt dökülse olmaz mı?...” dedim.
Özel İdare’nin bilmem ne yetkilisi imzasıyla verilen cevap:
“İki ilçe arasında bir yol olmadığından… Esasen turizm etkinliği de bulunmadığından… Yapımında millî menfaat görülmediğinden…” Erestek-kerestek…
Merak ediyorum: ‘daha az eşit’ ve ‘kayyımlı’ diyarlarda, asfaltlanmamış… Vazgeçtim ilçeler arası veya ilçe-kasaba arası yoldan… Vazgeçtim köy yolundan… Asfaltlanmamış mezra yolu, yayla yolu kaldı mı?
Sayın Özgür Özel, lütfen Avanos Belediye Başkanınızı görevden alın ve yerine ‘kayyım’ atayın.
AK Parti de Sulusaray Belediye Başkanı'nı görevden alsın, yerine ‘kayyım’ atasın.
Hatta mümkünse Nevşehir Belediyesi’ne de kayyım atansın.
Özel İdare Başkanı da kayyım olsun…
Belki o zaman şu 12 kilometrelik yolu yapmak birilerinin aklına gelir.
Son sözüm şu olsun:
Devlet imkânlarından; bizim gibi, devletine ve ülkesine isyan etmeyi düşünmeyen, aklına-fikrine ‘dağ’ kavramını hiç getirmeyen, ‘daha fazla eşit’ yurttaşları da faydalandırın biraz.
Hatta gerekiyorsa bunun için, ‘kayyımlı’ diyarlardan ‘kayyım vatandaş’ getirip yerleştirin buralara.
Yeter ki yapın…