Bunca hain ne ara türedi?
Önce yerli yerine oturtalım: 15 Temmuz’daki vatan hainliği, sadece Türk tarihinin değil, dünya tarihinin de kaydettiği en büyük, en kapsamlı, en ayrıntılı...
Önce yerli yerine oturtalım: 15 Temmuz’daki vatan hainliği, sadece Türk tarihinin değil, dünya tarihinin de kaydettiği en büyük, en kapsamlı, en ayrıntılı ihanettir.
FETÖ itlerinin, üzerlerine şerefli Türk Askeri üniformasını iliştirerek yapmaya kalkıştığı bu hainlik, milletin güçlü feraseti ve imanı sayesinde, üzerinden 12 saat geçmeden berhava edilmiştir. 251 şehit ve 2500’e yakın gazimize malolan bu destan da tarihin kaydettiği en büyük kahramanlık örneğidir.
Ve bir tespit daha: 15 Temmuz ihanetine ‘kurgu-tiyatro-kontrollü’ diye çamur atan ne kadar siyasetçi, gazeteci, akademisyen vs. varsa, onların da tamamı su katılmamış vatan hainidir. Nokta.
Gelelim, bunca hainin ne ara, hangi tarlada, hangi domuzun gübresiyle yetiştiği meselesine…
Artık sır değil; FETÖ’nün başındaki sümüklü it, daha 20’li yaşlarındayken, 1960’ların başında ‘sahipleri’ tarafından keşfedilmiş ve tasması takılmış.
Lafı yuvarlamadan diyelim: Süleyman Demirel’den Bülent Ecevit’e, Tansu Çiller’den Mesut Yılmaz’a, Kenan Evren’den İsmail Hakkı Karadayı’ya kadar, FETÖ yapılanmasının kullanmadığı siyasetçi ve asker kalmamış. Yani, onca ‘alan açmanın’ içinde, yalnızca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın samimiyetle söylediği, “Ne istediler de vermedik?” sözü ortalıkta dursa da, esasen FETÖ’nün en az yararlanabildiği siyasetçi Erdoğan; hiç yararlanamadığı siyasetçiler ise merhum Alparslan Türkeş ve merhum Necmettin Erbakan olmuştur.
Gelelim, bunca hainin ne ara türediği meselesine…
Tasmasını ABD’nin tuttuğu bu ihanet şebekesinin kurgusu, yazılımı, donanımı ve kullanma talimatı dâhil her şeyi ABD’ye aittir. Dolayısıyla, FETÖ’nün en fazla semirdiği dönemler de, ABD’nin Türk siyaseti üzerinde en etkili olduğu süreçler olmuştur.
Mesela, bu terör-istihbarat örgütünün devlet organlarına yerleşmesi, bilhassa 12 Eylül dönemiyle, yani 1980’den itibaren başlar. Gerçi, daha 1970’lerin sonlarına doğru Harp Akademileri Kurmaylık Sınava sorularını çalmaya ve itlerini kurmay sınıfına atlatmaya başlamış olsalar da, kurumlaşmaları, özellikle 12 Eylül’ün ardından gelmiştir.
28 ŞUBAT NİYE YAPILDI SANIYORSUNUZ?
FETÖ şerefsizlerinin sayısal olarak en büyük atağı yaptıkları, en fazla eleman devşirme fırsatını buldukları dönem ise 28 Şubat postmodern darbesi dönemidir. Yani, 1997’den 2002’ye kadarki süreçtir.
Öncelikle bir yanılgımızı düzeltmeye çalışalım: 28 Şubat darbesi, söylemlere bakılırsa, Erbakan Başbakanlığındaki Refahyol Hükümetini indirip, güya ‘irticayı’ geriletme amacına matuftu. Tabi, yerseniz…
Peki, işin hakikati neydi?
Evet, Erbakan Hoca’yı indirmek, İslamî duyarlılıkları törpülemek, bunun için İmam Hatip Liselerini budamak gibi hedefleri de vardı, o namussuz darbenin.
Fakat, cambaza baktırılırken gözümüzden kaçırılan 3 büyük hakikat daha var:
- İmam Hatip Liseleri bahane edilerek, Türkiye’nin meslekî ve teknik eğitim sistemi perişan edildi. Tüm meslek liselerinin üniversiteye giriş hakkı, katsayı alçaklıklarıyla ellerinden alınırken, bu okullar, deyim yerindeyse ‘en işe yaramaz öğrencilerin’ diploma sahibi yapılacağı ve bir anlamda da ‘gereksiz’ eğitim kurumları haline getirildi.
Hal böyle olunca, herkes evladını düz liseye ve oradan da üniversiteye taşımanın yollarını aramaya başladı. Bugün milyonlarca genç üniversite sıralarında hayatının en güzel yıllarını boşuna tüketip, sonra da devlete kapağı atamadığı için iktidara ve vatana küskün hale gelirken; sanayi ve hizmetler sektörü ise çalıştıracak adam bulamıyor.
Kimse bu ülkede işsizlik olduğunu söylemesin, fena halde ispatlarım. Memleketim Kayseri’de araba kullanırken, çok sayıda fabrika servisinin arka camında, “Vasıflı vasıfsız eleman alınacak… Sigorta, yemek, servis var…” şeklinde, sabitlenmiş ilan gördüm. Ha bir de şu var: Suriyeli ve Afganları gönderirsek, memlekette tarım işçisi ve çoban kalmayacak, herkes böyle bile…
Meseleyi dağıtmadan, 28 Şubat’ın alçak sonuçlarına devam edelim.
- İrtica soslu o hain darbenin ikinci önemli amacı, yerli sermayenin küçültülmesi, geriletilmesi oldu. Varlığını ‘dış ilişkilerine’ borçlu olan İstanbul Dükalığı, merhum Menderes ve Özal sayesinde azıcık tırnağı büyümeye başlayan Anadolu sermayesinin ‘dama çıkmasını engellemek’ amacıyla, merdiveni çekti; yani darbeyi fişekledi. Böylece, ileride kendisine rakip olup kafa tutacak ve sermaye tekeli pozisyonunu sarsacak olan Anadolu Aslanlarını doğmadan boğmayı hedefledi.
- Gelelim 28 Şubat’ın en önemli amacına: Evet, asıl büyük hedef, FETÖ’yü semirtmekti. Durun, hemen aksini iddia etmek için derin nefes almayın. Biraz geriye bakalım… 28 Şubat darbesi, İHL’lerin orta bölümünü kapatıp, üniversiteye giriş hakkını ellerinden alarak bu okulları yok olmaya itti. Ve bu ülkede, evladının ‘dindar-abdestli namazlı’ yetişmesini isteyen büyük bir mütedeyyin kitle var. Peki, İHL’ler ve diğer meslek liseleri, üniversite hakları ellerinden alınıp, aşağılanıp, itilip kakılınca, o mütedeyyin kitlenin bulabildiği ‘çıkış yolu’ ne oldu? Bildiniz, FETÖ’nün kolejleri…
Yazık ki ne yazık!... Bir ülkenin gençleri, bizzat o ülkenin devletini ele geçiren darbeci güruh eliyle, yabancı istihbarat-terör şebekesinin kucağına itiliyor. Evladını ‘dindar’ yetiştirmek isteyen milyonlarca Türk ailesi, üstelik dünya kadar paralar ödemek suretiyle, o körpe gençleri FETÖ itlerinin eline teslim etti.
Açık konuşalım: Bu şerefsiz istihbarat-terör örgütünün en büyük günahı, bu ülkenin evlatlarını çalmak olmuştur. Bunca hain, ABD’den veya İngiltere, Almanya veya Fransa’dan ithal gelmedi. Hepsi bu topraklarda, bu ülkenin insanları arasından devşirildi.
İşte bu devşirmede en büyük günah, 28 Şubat postmodern darbesi ve onu yapan ahlâksızların boynundadır.
Ben hiç birine hakkımı helal etmiyorum. Ve bu konuda yüzüm ak, alnım açıktır. O darbeye destek veren; dönemin Türk-İş Başkanı Bayram Meral ve TİSK Başkanı merhum Refik Baydur olmak üzere, muhataplarıma, gazeteci kimliğiyle söylenebilecek en ağır eleştirileri söyledim. Yani 28 Şubat’a, bir Türk olarak gücüm yettiği kadar karşı durmaya gayret ettim.
Özetlersek, FETÖ şerefsizlerinin en çok semirdiği iki zaman; 12 Eylül ve 28 Şubat darbe dönemleri olmuştur. Bu gerçeği atlarsak, yok kontrollüydü, yok ‘beraber yol yürüdünüz’ gibi ahmakça laflarla başbaşa kalırız.