Bir tek Kılıçdaroğlu mu mağlup?
Tamam, 14-28 Mayıs seçimlerinin bir numaralı yenileni, 7+ Masasının Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu… Üstelik bu onun ilk değil, 12. seçim...
Tamam, 14-28 Mayıs seçimlerinin bir numaralı yenileni, 7+ Masasının Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu… Üstelik bu onun ilk değil, 12. seçim yenilgisi…
Buna rağmen, CHP Genel Başkanlığı koltuğundan kalkmaya niyeti olmadığını gizlemiyor. Parti MYK’sında makyaj kabilinden değişiklikler yaptı. Böylelikle CHP tabanı ve yancılarının değişim taleplerine cevap veriyormuş gibi davrandı.
Kemal Bey’in bu kurnazlığını, parti içinde koltuk peşinde koşan uyanıklarla bunların medyadaki yancıları yemedi tabii ki…
CHP’nin genetiğini bozan, Bozkurtluktan Mücahitliği, oradan ‘Özerklikçilik’ten ABD-AB muhipliğine kadar girmediği kılık kalmayan Kemal Bey, artık koltuğu bırakmalıdır. Burası tamam.
Peki, seçim yenilgisinin tek sorumlusu o mu? Erdoğan karşıtlığında bir araya gelip, var güçleriyle abanan… Siyasetteki, medyadaki ve sanat mahallesindeki sığıntıların, yancıların, payandaların sorumluluğu yok mu, yaşanan hezimette?
Masa paydaşlarından başlayalım…
Kandil’deki baronlardan henüz net bir açıklama gelmese de, HDP’nin tepesindeki PKK uzantıları, seçim yenilgisi sorumluluğunu kabul ettiklerini açıkladılar.
Ya diğerleri?
Mesela, Erdoğan’a karşı Kemal Bey’in ‘yüzde binbeşyüz kazanacağı’ iddiasını dillendiren Temel Reis bu meselede sütten çıkmış ak kaşık mı? Yani CHP’ten üttüğü beleş vekilliklerin üzerine yatıp, Kemal Bey’i muarızlarıyla baş başa bırakmak, siyaset ahlâkına uyuyor mu?
Gültekin’i söylemeye gerek yok; zira onun varlığıyla yokluğu arasında, sadece üttüğü birkaç vekillik var.
Bir selamla Anadolu’yu peşine takacağını fehmeden Kibir Abidesi, seçim yenilgisinde sorumluluk taşımıyor mu? Daha milletvekilleri mazbatalarını almamışken, CHP üzerinden üttüğü vekillerle grup toplantısı düzenlemek aculluğunu anladık da, yenilgiden hiç mi pay sahibi değil? Ki, ima yollu dahi olsa en ufak bir sorumluluk belirtisi göstermedi.
Ya uluslararası sermaye düzeninin masadaki temsilcisi pozlarında şişinen Kolejli bu sorumluluğun neresinde? Sanki ıslık çalarak tavanı seyreder gibi…
Peki, Meral Hanım? Önce ‘seçilemeyecek aday’ diye küçümsediği Kemal Bey’i, 3-6 Mart vakaları neticesinde ‘seçilecek aday’ konumuna yükselten Meral Hanım, yaşanan mağlubiyetten hiç mi sorumlu değil? Yani partisinin Genel Kurul tarihini açıklayıp, tabanın gazını almak, sorumluluktan yırtmaya yetiyor mu?
14 Mayıs gecesi, CHP Genel Merkezinden realiti şov yapmaya heveslenen ve gecenin sonunda rezil rüsva olan Ekrem-Mansur ikilisi, hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam edebilecek mi?
Hatırlatalım: Seçimlere yalnızca ‘13. Cumhurbaşkanı Adayı’ söylemiyle değil; aynı zamanda ‘13. Cumhurbaşkanının 7 Yardımcısı Adayı’ olarak girdiler. Yani seçimi kaybeden yalnızca Kemal Bey değil, kürsülerden kendilerini ‘Cumhurbaşkanı Yardımcısı’ sıfatıyla takdim etme sakilliği sergilemekten kaçınmayan 7 kişi de yenilmiştir.
Dolayısıyla, sorumluluğu Kemal Bey’e yıkıp işin içinden sıyrılamazlar.
Hal böyleyken, Ekrem İmamoğlu, sanki daldaki armudun olgunlaştığını düşünerek, ağzını açmış bekliyor. Bunu yaparken de, aklınca ‘gölge boksu’ yapmaya hevesleniyor. “Değişim gerekli…” diyor. “Vitrini değiştirmek yetmez…” diyor. Bunları derken, adını koymadan kendisini işaret ediyor. İyi de, lider dediğin kaçak güreşmez. Mertçe çıkar ortaya, “Seçim yenilgisinin sorumlusu Genel Başkandır. O koltukta daha fazla oturmaya hakkı yoktur. Gösterdiğim performans ve elde ettiğim başarılardan dolayı, o koltuk benim hakkımdır. Acilen kurultay yapılmalı. Ben de bu kurultayda Genel Başkanlığa adayım.” deyiverir.
Peki, İmamoğlu böyle bir netlik, mertlik gösterebilir mi? Hayır, gösteremez. Çünkü seçim yenilgisinin en büyük sorumlularından birisi de kendisidir.
Gelelim medyadaki ‘tarafsız’ CHP yancılarına…
Uğur Dündar’ından İsmail Saymaz’ına…
Fatih Portakal’ından Fatih Altaylı’sına…
Sanki sütten çıkmış ak kaşıklar… Hep birden koro halinde Kemal Bey’e yükleniyorlar. Yaptıkları yalnızca siyasî eleştiri değil, hakaretin de uç noktalarında geziniyorlar. Ki, Kemal Bey’i onca eleştirmemize rağmen, biz hiçbir zaman o hakaretamiz lafların kıyısından bile geçmeyi düşünmedik.
İyi de mübarekler, aylarca yazdınız çizdiniz. Kemal Bey’e kiminiz yüzde 60’la, kiminiz yüzde 80’le seçim kazandırdınız. Hipnotize ettiğiniz kitleyi, seçimde zafer kesinmiş hissiyle şişirdiniz. Sonra da hep birlikte damdan düştünüz.
Şimdi, Kemal Bey seçim yenilgisinden sorumlu da, siz sorumlu değil misiniz? Tamam, siyasetçi değilsiniz. İşgal ettiğiniz köşeleri bırakmanızı da beklemiyoruz. Bari bir özür dileyin. Özeleştiri yapın. “Yalan ve yanlış bilgiler üzerine onlarca yazı kaleme aldık, okuyucularımızı aldattık…” deyin. Tüm bunları pas geçip, her şeyi Kemal Bey’in sırtına yüklemek, dürüstlüğe ve mertliğe sığıyor mu?
Bir de, sanat sokağındaki ‘tarafsız’ CHP yandaşı şarkıcı-türkücü-oyuncu tayfası var. Seçimden önce o kadar ileri gittiler ki, her biri fanatik bir CHP şakşakçısı kesildi. Yetmedi, siyasî görüşlerini belli etmek istemeyen diğer sanatçıları da parti tercihlerini açıklamaya zorladılar.
Hatta bu şarkıcı-türkücü esnafından bazıları, CHP’ye milletvekili adaylığı başvurusu yaptı da, listelere giremeyince feveran etti.
Şimdi, yaşanan hezimette, bu çalgıcı-çengi takımının hiç mi sorumluluğu yok.
Aloooo!... Ses verin muhteremler. Hani, oy tercihini izhar etmeyen meslektaşlarınıza demediğinizi bırakmamıştınız. Şimdi niye dut yemiş bülbül gibisiniz?
Azıcık onurunuz varsa, çıkıp birer özür dileyin. Ha, bir de bundan sonraki seçimlerde bu kadar politize olmayın. Zira bunca siyaset, sanat esnafını da bitirir.