Bir seçimden çok öte…
14 Mayıs 2023 seçimlerinin ne kadar önemli olduğuna dair, içeride ve dışarıda söylenmeyen kalmadı. Gökkubbe altında söylenmemiş söz yok zaten. Biz de kendi...
14 Mayıs 2023 seçimlerinin ne kadar önemli olduğuna dair, içeride ve dışarıda söylenmeyen kalmadı. Gökkubbe altında söylenmemiş söz yok zaten. Biz de kendi bakış açımızdan gördüklerimizi dile getirelim.
Evet, 2 gün sonra yapılacak seçimler, Türk Devleti ve Türk Milleti için keskin bir yol ayrımını ifade etmektedir. Farkındayız; Başkan Erdoğan liderliğinde 21 yıldır durmaksızın koşturulan millet biraz yoruldu. Attila’nın Avrupa’da koşturduğu Hun Türkleri de yorulmuştu. Bilge Kağan’ın yeniden yol çizdiği Göktürkler de yorulmuştu. 1071’de Anadolu’nun kapılarını Türkmenlere açan Alparslan’ın yönettiği Selçuklu Türkleri de yorulmuştu. İstanbul’u Fetheden Sultan Fatih’in yönettiği Osmanlı Türkleri de yorulmuştu. Sultan Abdülhamit Han, devleti 33 sene boyunca ayakta tutmaya çalışırken, bütün tolum gibi, kendisini Milliyetçi-İslamcı diye tanımlayan münevver takımı da yorulmuştu.
Ve nihayet, Gazi Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Kurtuluş Savaşımızı veren dedelerimiz, ninelerimiz de yorgun düşmüştü. Batılıların, biz Türkleri Anadolu’dan söküp, Moğol bozkırlarına kadar sürmek istediğini çok iyi bilen Gazi Mustafa Kemal, tükenmiş milletin birazcık nefeslenip, yeniden ayağa kalkabilmesi için zaman kazanmasını öncelemişti. O yüzden olsa gerek, Batılı emperyalistleri teskin edecek bazı adımları atmak zorunda kalmıştı.
Aradan bir yüzyıl geçti. Türk Milleti, Başkan Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde yeniden ayağa kalktı. 2011’e kadar Batı ile kavga etmeden yürüyen, böylelikle devleti ve milleti toparlayan Erdoğan, o tarihten itibaren yeni bir yol çizdi. 2013 Mayıs’ında IMF’ye olan borcun son taksitini de ödedikten sonra, bu emperyalist kuruluşla yeni bir anlaşma yapmayacağını ilan edince, saldırıların işaret fişeği, Gezi olaylarıyla ateşlendi.
O günden bu zamana neler yaşanmadı ki… 17/25 Aralık FETÖ kumpası… MİT tırlarına FETÖ’nün kurduğu kumpas… Kobani bahanesiyle PKK militanlarının sokak katliamları… FETÖ’nün 15 Temmuz darbe-işgal girişimi… Ve nihayet ‘özerklik’ zırvalamaları eşliğinde başlatılan çukur eylemleri…
Türk Milleti ve Devleti, tüm bu tuzakları bozarak, alnının akıyla ayakta durmayı başardığı gibi, Suriye’de kurulmaya çalışılan terör devletçiğine üst üste darbeler vuran harekâtlar yaptı. Yetmedi, Türkiye’yi Antalya körfezine hapsetmeyi amaçlayan Akdeniz’deki saldırıları, Libya operasyonuyla püskürterek, Mavi Vatana sahip çıkmayı bildi. Can Azerbaycan toprakları üzerindeki 30 yıllık işgale son veren Karabağ savaşında, Azerbaycan’ın arkasında sağlamca durarak, Kafkaslardan üzerimize yönlendirilen kuşatmayı kırdı.
Elbette bu başarılar, yerli ve millî savunma sanayimizin güçlendirilmesi ve belli bir olgunluğa eriştirilmesiyle elde edilebildi.
Türkiye, 60 yıldır engellenen Nükleer Enerji Santrali rüyasını hayata geçirdi. Sultan Abdülhamit zamanından beri bilinmesine, haritalarının çizilmesine rağmen bir türlü bulunamayan, çıkarılamayan petrolünü-gazını bulmaya ve çıkarmaya başladı. 1961’de, deposundaki benzin boşaltılarak sabote edilen Devrim otomobilini, bugün ‘devrin otomobili’ olarak, hem de en üst düzey teknolojiyle yapmayı başardı. Nuri Demirağ, Nuri Killigil, Vecihi Hürkuş, Şakir Zümre ve Necmettin Erbakan’ın hayatını ortaya koyduğu, fakat CHP iktidarları tarafından engellenen uçak sanayisini ve savunma sanayisini, Başkan Erdoğan’ın dirayetli ve sağlam duruşu sayesinde kurmayı ve çağdaş uygarlık düzeyine taşımayı bildi.
PKK+MASA NE VAAT EDİYOR?
Kemal Bey’in aklına gelen her konuda verdiği uçuk kaçık ‘söz’leri bir kenara bırakırsak, hem kendisinin hem de PKK ve FETÖ dâhil müttefiklerinin söylemleri, şu somut vaatleri içeriyor:
- Tüm KHK’lılar kamudaki görevlerine iade edilecek. Yani, 15 Temmuz sonrası KHK’larla devletten temizlenen FETÖ’cüler ve PKK’lılar yeniden göreve getirilecek.
- Türk Askeri, Irak ve Suriye’nin kuzeyinden çekilecek. Yani, İran sınırından Akdeniz’e kadar uzanacak, ABD güdümlü bir PKK garnizon devletçiğinin kurulmasına izin verilecek.
- Terörle mücadele operasyonları durdurulacak. Yani, PKK’lılar artık dağlarda elleri silahlı dolaşabilecek, şehirlerde yol kesip kimlik kontrolü yapabilecek, halk mahkemeleri kurabilecek, PKK adına vergi toplayabilecek.
- Belediyelerde kayyuma son verilecek. Yani, PKK icazetiyle seçilen belediye başkanları, devletten aldıkları paraları örgüte aktaracak, belediyelerin tüm imkânları örgüte tahsis edilecek.
- 100 yıllık Cumhuriyetle hesaplaşılacak. Bu bilinen ‘sırrı’ önce Sırrı ifşa etti. Sonra Kandil’deki terör baronları ve HDPKK’nın sözcüleri de ucundan kıyından tercüme ettiler. Bebecen ve yancıları, ‘Türklük kavramının olmadığı bir Anayasa’ hazırlama zırvasını ağzından çıkardı.
- Yerli ve millî silah sanayisine dokunulacak. Bunu yalnızca HDPKK sözcüleri değil, CHP, SP ve DEVA sözcüleri de dile getiriyor. Zannedilmesin ki, Demirağ, Killigil, Hürkuş ve Zümre’yi gömen zihniyet yok olup gitti; onlar fırsatını bekliyor.
- ABD’nin CHP Genel Valisi Çanal Hantalöz, hiç de saklama gereği duymadan; Kıbrıs’tan, Libya’dan, Karabağ’dan, Doğu Akdeniz’den çekileceklerini, hem de bir övünç üslubuyla dillendiriyor.
Çevremdeki bazı saftiriklerden, “Canım bu kadarına Meral Hanım izin vermez ki…” tarzında laflar duyuyorum. Onlara söyleyecek tek sözüm var: Meral Ablanızın neyi yapıp neyi yapamayacağını, Masadan kalkıp da burnu sürtülmüş olarak yeniden tabureye oturtulduğunda gördük. PKK’nın adının bile geçtiği yerde olmayacaklarını söyleyen ablanız, şimdilerde ‘CHP kendi kontenjanından PKK’ya ne verirse versin, bizi ilgilendirmez’ moduna geldi. Ki, Kemal Bey Cumhurbaşkanı seçilirse, Meral Ablanızı tanıyacağından dahi emin olmayın.
14 Mayıs’taki seçimlerde, işte bu gerçeklikleri göz önüne alarak oy vereceğiz. Derdi vatan ve millet olanların, soğan-patates üzerinden yürütülen algı siyasetine boyun eğmeye hakkı yoktur. Çanakkale’de vatan için toprağa düşenler, o gün yiyecekleri soğanın-patatesin derdinde değildi. Başkomutan, “Size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum…” diye emir verdiğinde, kimse yediği yemeğin içinde et aramıyordu.
Türkiye bizim son kalemiz. Bu seçim, Türk Milleti için varlık ve yokluk arasında bir seçim olacak. CHP’li tarafsız ve iri kıyım yazar-çizer ve çalar-oynar tayfası kendi oyunun rengini belli etmekten çekinmediğine göre; bizim oyumuz da ülkenin bekası için Reis’e ve milletin direnci için de Üç Hilal’e olacaktır.
YAZIK OLDU İNCE’YE
Bu köşedeki 28 Mart 2023 tarihli yazımın ‘DİREN MUHARREM’ başlıklı bölümünde, aynen şöyle demiştim:
“Eğer Muharrem İnce, bir bakanlık karşılığı veya baskı ve hakaretler karşısında sinerek, adaylıktan vazgeçerse, bir daha hiçbir zaman 100 küsur bin imzalı destekçisi olmayacak.
Dahası, ‘Lider’ sıfatını da yitirip, sıradan bir kasaba politikacısı olarak siyasî ömrünü tamamlayacak.
Yok, eğer baskılara direnip, sonuna kadar giderse, işte o zaman ‘Liderliği’ tescillenip, asıl siyasî ömrü bundan sonra başlayacak.”
Maalesef Muharrem İnce, CHP rejisörlüğünde FETÖ tarafından hazırlanan kumpas kasetleri ve iftiralara dayanamadı. Tıpkı Baykal gibi, o da şantaja ve tehdide boyun eğdi. Keşke çıkıp, “Benim adım Muharrem. Elinizden geleni ardınıza koymayın. Hangi montaj kasetleri yayınlarsanız yayınlayın, sonuna kadar gideceğim.” deme cesaretini gösterebilseydi. Belki o zaman Türk siyasetinde bir milada da tanıklık ederdik. Maalesef olmadı. Türk siyasetinden bir Muharrem İnce geldi ve geçti.