Bindiği dalı kesmek…

Haddini aşan, zıddına döner. Fevkalade veciz ve isabetli bir özdeyiş. İyi niyetle de olsa, bir işi yaparken abartmak, kantarın topuzunu kaçırmak; çoğu zaman...

Haddini aşan, zıddına döner. Fevkalade veciz ve isabetli bir özdeyiş. İyi niyetle de olsa, bir işi yaparken abartmak, kantarın topuzunu kaçırmak; çoğu zaman umulanın tam tersi sonuçlar doğurabiliyor.

AK Parti iktidarı; bürokrasiye karşı, halkın hukukunu ve menfaatlerini önceleyen bir siyasî kimlikle yola çıktı. Bu ülkenin aslî sahibi olan geniş kitleler, uzun yıllardır, ‘Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindin…’ düsturuna rağmen, çeşitli kuraldışı yöntemlerle ülke yönetiminden uzak tutuldu.

Muhafazakâr-Milliyetçi-Mütadeyyin kitleler, bürokratik oligarşinin, CHP ile müttefiken kurduğu tezgâhlara rağmen sabırla bekledi; aradığı cevheri Başkan Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti’de bulunca da gereğini yaptı.

Türk Milleti’nin; Başkan Erdoğan’ı bunca sevmesinin ve ‘Dik dur eğilme, bu millet seninle’ diye sloganlaştırdığı sınırsız destek ve güveninin hikmetini, bürokratik zorbalığa karşı, Erdoğan’ı kendi safında ve öncüsü olarak görmesinde aramak lazım.

Hal böyleyken, kendisini ‘ülkenin aslî sahibi ve efendisi’ gibi gören bürokratik oligarşi, halk karşısında geriletilmesinin intikamını almak için, Lider Erdoğan ve iktidarının sendelemesini bekliyor.

SİYASÎ İKTİDAR TÖKEZLEMEYEGÖRSÜN

Nitekim 2023 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri öncesinde, Kemal Kılıçdaroğlu etrafında şekillendirilen, “Kazandık, kazanıyoruz…” gazlamalarının, bürokrasi çarkını nasıl yavaşlattığını, iktidara karşı nasıl bir direnç geliştirildiğini hep birlikte müşahede ettik.

Aynı durum, 31 Mart Yerel Seçimlerinde CHP’nin ispat-ı vücut etmesinin ardından daha yoğun şekilde hissediliyor.

Bu köşede birkaç kez ifade ettim: Ceddimiz Osmanlı’dan tevarüs ettiğimiz en kötü miraslardan birisi, kendisini ‘elit ve ülkenin sahibi’ gibi gören bürokratik oligarşidir. Maalesef bugüne kadar halkın oylarıyla iktidara gelenler, bu oligarşik çarkı kıramamıştır. AK Parti de dâhil… Milletvekilinin elinden lojmanını almaya gücü yeten iktidar, ‘yönettiği’ bürokrasinin elindeki lojman ve ‘sosyal tesis’ adı altında inşa edilen kâşaneleri tasfiye edememiş; tam tersine, lojman-tesis-makam aracı saltanatının daha da büyümesini engelleyememiştir.

Bürokrasi bununla da yetinmemiş, iktidar ile seçmen tabanını karşı karşıya getirecek bazı oyunlar kurmuş; maalesef bu oyunların bir kısmını hayata geçirme yolunda, iktidar partisini ikna etmeyi başarmıştır.

Bunun en tipik örneği; ‘sağlık çalışanlarına şiddet’ ve son olarak da ‘eğitim çalışanlarına şiddet’ bağlamında, kamu hizmetinin muhatabı olanlara verilecek cezaların artırılması noktasında zuhur etmiş/etmektedir.

Lafımızı sağa-sola sündürmeye gerek yok. Kanımca ‘şiddet’ meselesini; hizmetin muhatabı olan ‘millet’ karşısında, kamu çalışanlarına zırh üzerine zırh giydirmek suretiyle çözemeyiz. Bakışımız; ‘insana karşı şiddet’ noktayı nazarındandır.

Değilse, zaten her durumda sahaya birkaç gollük avantajla çıkan kamu görevlilerini, hizmetle mükellef oldukları vatandaşlara karşı haksız bir korumaya almış oluruz. Sonuçta, bürokrasinin aşerdiği, ‘göbeğini kaşıyan vatandaşa tepeden bakmak’ özgürlüğünü (!) yeniden bahşederiz.

İKTİDARI ZORA SOKMA ÇABALARI

Mesele sadece kamu personelinin egosunu tatminden ibaret olsa, her şeye rağmen anlayışla karşılanabilir.

Fakat, bizzat yaşadığım birkaç örnekten ve çevremden işittiğim çok sayıda örnekten biliyorum ki; azımsanmayacak sayıda sağlık ve eğitim çalışanı, kendilerine siyasî iktidarın sağlamış olduğu yasal koruma zırhına sığınarak, hizmetle mükellef oldukları vatandaşları, siyasî iktidara karşı kışkırtmak için elinden geleni ardına koymuyor.

Bir yıl kadar önce, Ankara-Sincan Devlet Hastanesi Acil Servisinde bizzat yaşadım. ‘Sistem gitti’ bahanesiyle, acil olmasına rağmen durumuma müdahalenin yolunu açmayan görevli hekime, “Hocam, mümkünse beni cerrahiye gönderin, kaydımızı sistem geldiğinde yaptıralım…” diye ricada bulunmuştum. Aldığım karşılık; “Ben yaptığım işi kıçımdan mı uyduruyorum. Bir diyeceğin varsa, git bu sistemi kuranlara söyle…” oldu. Anladım ki, doktor bey, iktidarla ‘sorunu’ olanlardan…

Ve doktorun bağırıp-çağırmaları üzerine gelen güvenlikçiler, höyküren doktora değil de sükunetle ricacı olan bana müdahaleye yeltendiler.

Birkaç ay önce, eşim, Ankara Bilkent Şehir Hastanesi Endokrin Bölümünde muayene olurken, galiba başörtülü olmasının da etkisiyle, doktor hanımın esaslı fırça ve azarlarına muhatap oldu.

Son olarak, 28 Haziran 2024 Cuma günü, ikametim Ankara’da olmasına rağmen, aile hekimliği kaydım ikinci adresimin bulunduğu Nevşehir‘de olması sebebiyle, ‘misafir hasta’ statüsünde, ilaçlarımı yazdırmak üzere, Etimesgut Huzur Aile Sağlığı Merkezi’ne gittim.

Muhtemelen tatil dönemi olması hasebiyle, yalnızca bir hekim mesaideydi ve o hekim de esasen benim aile fertlerimin bağlı olduğu aile hekimiydi.

İdarî birimden, ‘misafir’ statüsüyle randevu sıramı alıp bekledim, doktor tarafından çağrılınca da içeri girdim.

Dr. B.Ç. (Mevzuyu kişiselleştirmemek için doktorun tam adını yazmıyorum.), aile hekimliği kaydımı, görev yaptığı yere aldırmam halinde bana hizmet verebileceğini, aksi halde ‘misafir hastalara bakmadığını’ söyledi.

Buna karşılık, “Hocam, evim ve aslî ikametim burada. Fakat yılın büyük bölümünü, işim gereği, ikinci adresimin olduğu Nevşehir’de geçiriyorum. Aile hekimliği kaydımı buraya aldırmam, bana orada sıkıntı verir.” dedim.

Doktor, bu durumda bana hizmet veremeyeceğini söyleyerek, odasından gitmemi istedi.

Ben de, “Bu yaptığınız doğru değil hocam. Devlet bana bu hakkı vermiş. İdare de misafir hasta statüsüyle kaydımı girip, sıramı vermiş. Ve burada şu anda sizden başka hekim yok.” diye mukabele ettim.

Dr. B.Ç., bir hekim olarak, ‘hasta kabul etmeme hakkı’ bulunduğunu, daha önce de muayeneyi reddettiği hastalar tarafından CİMER’e şikayet edildiğini, benim de aynı yolu izleyebileceğimi söyleyip, esasen kendisinin geçmişte ‘Sağlık Müdürlüğü’ gibi görevler yapıp, mevzuya hâkim olduğunu vurguladı.

DAVUL İKTİDARIN OMUZUNDA, ÇOMAK BÜROKRASİDE

Tabii ben, muhatabımın, geçmişte ‘Sağlık Müdürlüğü’ gibi önemli bir görevi ifa ettiğini, fakat mevcut iktidar tarafından görevden uzaklaştırıldığını öğrenmiş oldum.

Mekânı terk ederken, son sözüm şu oldu: “İktidara olan hıncınızı, vatandaştan çıkarmaya hakkınız yok!...”

Bu yaşadıklarımız, tekil ve münferit olaylar değil. Bu ülkede, Türk Tabipleri Birliği adında ‘ülkeye yabancı’ bu ülkeye yabancı bir meslek örgütü ve bu örgüte üye çok sayıda hekim var.

İlaveten, kendisini muhalif yerde konumlandırıp, ‘düşman’ bellediği iktidara her fırsatta kılçık atmak için yanıp tutuşan ideolojik takıntılılar var.

Ve nihayet, FETÖ hainlerinin rahleyi tedrisinden geçmiş bir yağın sağlık çalışanı ve eğitim camiası mensubu var.

Ve iktidar, son derece iyi niyetli bir bakışla, kamu çalışanlarını, hizmet vermekle yükümlü oldukları vatandaşlara karşı yersiz ve haksız ölçüde korumaya aldıkça, iktidar ile vatandaşı (seçmen tabanı olarak okuyun) birbirine düşman etmek için sergilenen çabalar hızlanıyor.

Adını açıkça koyalım: İktidar, farkında olmasa da bindiği dalı kesmektedir.

SON DAKİKA HABERLERİ

Nihat Kaşıkcı Diğer Yazıları