Asgari ücret: Aşağısı sakal, yukarısı bıyık
Açıklanan Asgari Ücret, çalışan kesimi tatmin etmedi. İşverenler halden memnun gibi. İktidar ise hayli sıkıntılı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘enflasyona ezdirmeme’ ifadesini kullanırken hayli zorlandı. Muhtemelen de ‘hilaf-ı hakikat’ bir söz etmemek adına, ‘enflasyona ezdirmeme’ ifadesini, iktidara geldiğinden bugüne kadarki zaman dilimini kastederek kullandı.
Oysa konuyu bu kadar zorlamak gereksizdi. Ülkenin içinden geçtiği ekonomik sıkıntılar belli. Bu sıkıntıların; 2.5 yıl süren Korona virüs salgını ve 6 Şubat depremlerinden kaynaklandığı da sır değil. Sayın Cumhurbaşkanı, “Asgari ücretli kardeşlerim!.. Sizden bir yıl daha fedakârlık bekliyorum. Aynı fedakarlığı memurlarımızdan, işverenlerimizden ve esnafımızdan da isteyeceğim…” deseydi, kendisine daha çok yakışırdı.
Üzerinde her yılın son bir ayında fırtınalar kopan Asgari Ücret nedir?
İşçi kesimine sorarsanız; bir işçinin kendisini, eşini ve 2 çocuğunu, günün cari refah düzeyine göre geçindirmesi gereken ücrettir.
İşveren kesimine sorarsanız; tek bir çalışan işçiyi, asgari düzeyde de olsa geçindirecek ücrettir.
Hükümete sorarsanız; asgari ücret, tüm işçilere uygulanacak bir ücret olmayıp, taban ücret mesabesindedir.
KOMİSYONDAKİ TEMSİL SORUNU
Asgari Ücreti belirleyen tarafların, bu meseledeki nimet ve külfet durumları nedir? İşte burası biraz izaha muhtaç. Anlatmaya çalışalım:
Hükümet: Kamu kesiminde asgari ücretle çalışan işçi veya memur bulunmuyor. En düşük memur maaşı bile, 2025’te yürürlükte olacak asgari ücretin en az iki katına tekabül ediyor.
Yani asgari ücreti 22 bin TL yerine 32 bin TL yapmak, Hükümet için ilave bir yük getirmiyor. Gelen yük; zaten asgari ücretten gelir vergisi almayan devletin, üstüne ödediği 700 TL’nin 1.000 TL’ye çıkarılması oldu. SGK prim artışının getireceği ilave kaynağı ise söylemeye gerek yok.
İşverenler: Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda, işverenleri TİSK temsil ediyor. TİSK, genelde büyük ve toplu iş sözleşmesi düzeni olan işverenlerin üye olduğu bir ‘işveren sendikaları konfederasyonu’dur. Yani TİSK’e bağlı işverenler, zaten işçi sendikalarıyla toplu sözleşme imzalıyor. İstisnalar dışında, bu işletmelerde zaten asgari ücretin üzerinde ücret veriliyor.
Yani TİSK, asgari ücretli çalıştıran küçük işletmeleri temsil etmiyor. Aslında asgari ücretin daha yüksek olması, bir bakıma TİSK üyelerinin de işine gelir. Mesela; TİSK açısından bakılırsa, sendikasız işyerlerinin ‘haksız rekabet avantajını’ biraz dengelemiş olur.
Türk-İş: Asgari ücretli çalışanları, Komisyonda Türk-İş temsil ediyor. Türk-İş, aslında sendikalı ve toplu iş sözleşmesi hakkını kullanabilen işçilerin temsilcisi. ‘Bilirkişi’ sıfatımla söylüyorum: Sendikalar, işçilerin üyeliğini celbetmek adına, asgari ücretin düşük olmasını tercih eder. Eğer asgari ücret yüksek olursa; işçilerin sendikaya üyelik hevesi azalır. Ayrıca, asgari ücretin yüksekliği, sendikaların asgari ücretten daha yüksek ücret ‘koparabilme’ imkanlarını sınırlar. Yani; aslında Türk-İş de asgari ücretin yüksek olmasını istemez.
ASGARİ ÜCRET KİME GEREK?
Peki; Komisyonda temsil edilen 3 taraf için de çok fazla anlamı olmayan Asgari Ücret, kimler için çok önemli?
Kısaca, ‘küçük işletmeler’ diyelim. Lokantalardan tutun, tekstil mağazalarına… Özel hastanelerdeki alt düzey konumlarda çalışanlardan, temizlik şirketlerine… Küçük atölyelerden, oto sanayi sitelerinde çalışan kalfalara kadar… Velhasıl, sigortalı istihdam edilen çalışanların en az yarısını doğrudan ilgilendiriyor Asgari Ücret. Lakin Tespit Komisyonunda onların temsilcisi yok.
Mesela Komisyonda, işverenleri temsilen ‘meslek odaları’ yer alabilir. Belki böylelikle, meslek odaları da ‘aidat haracı kesmekten başka işe yaramayan’ kuruluşlar olmaktan bir nebze uzaklaşır.
İşçileri temsilen de sendikasız işçiler kendi aralarında bir temsil organizasyonu oluşturabilir. Bir dernek ya da ‘sendikasız işçiler sendikası’ gibi… Biliyorum, biraz abes oldu. Zaten Tespit Komisyonunun mevcut hali de yeterince abes.
GERÇEKÇİ ARTIŞ
Teknik ayrıntıları geçip, işin özüne gelirsek… Son 22 yılda asgari ücret, dolar bazında en az 4 kat arttı. Bu süre içinde, Türkiye’nin kişi başına millî geliri de yaklaşık olarak aynı oranda arttı. Bu anlamda, asgari ücretle çalışan geniş kitleler, ‘enflasyona ezdirilmediği’ gibi, artan millî gelirden paylarına düşen refahı da almış oldu.
Kıyaslamayı, AB’nin zengin ülkeleriyle ve basit Avro rakamı üzerinden yaparsak, bizdeki asgari ücret öksüz ve yetim kalır.
Ama, daha doğru bir yöntem olan ‘Satın Alma Paritesine’ göre; yani belirlenen rakamın, uygulanan ülkedeki alım gücüne göre yaparsak, AB ülkelerinden çok da geride kalmadığımız, gerçeğin diğer yüzüdür.
Mesela Almanya gibi ülkelerde, asgari ücretin yanı sıra orta düzey emekli aylıkları da 2 bin Avro civarındadır. Anılan ülkelerdeki mütevazı evlerin kirası ise bin Avronun altına pek inmemektedir. Sanıyorum bir tek petrol ürünlerindeki fiyatlar, yaklaşık olarak bizdekiyle aynıdır. Diğer harcama kalemlerinde fiyatların, Avro/TL katsayısına uyumlu olduğunu söylemek, pek de yanlış olmaz.
Halihazırda belirlenen 22 bin küsur liralık asgari ücretin işverene maliyeti, sanıyorum 30 bin TL’nin altında olmaz.
BELKİ TEMMUZ’DA…
Düşünün küçük bir işletmeyi… Genellikle kâr oranları düşük olan bu tür işletmelerin, her bir çalışan için en az 30 bin TL maliyeti karşılaması her zaman mümkün olmuyor. Bir de bunun üzerine yemek ve ulaşım maliyeti eklenirse…
Bu durumda, küçük işletmeler için iki yol kalıyor geriye: Kayıtdışı çalıştırmak veya istihdamı azaltmak… Her ikisi de, taraflar adına istenmeyen durumlar…
Böylesi bir tabloya, ülkemizde 10 yılı aşkın süredir ‘ucuz işgücü kaynağı’ olan mültecilerin ülkelerine dönebileceği gerçeğini de ekleyiniz. Ve yorumunu kendiniz yapınız.
Toparlarsak; Asgari Ücret konusu, iki ucu keskin bir kılıca benziyor. Neresinden tutsanız, elinizi kesme riski hayli yüksek. Hükümetin penceresinden bakıldığındaysa; aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık hesabı…
Hele bir de şu memur, memur emeklisi, SSK ve Bağ-Kur emekli aylıklarında yapılacak artışlar bir belli olsun… Gürültünün desibelini o zaman göreceğiz.
Peki, asgari ücretlileri teskin edecek hiçbir formül yok mu? Bir formül olabilir. Eğer ekonominin dümeninde oturan Bakan Mehmet Şimşek çok fazla itiraz etmezse, Sayın Cumhurbaşkanı, AK Parti Grup konuşmasında, 1 Temmuz 2025’ten geçerli olmak üzere, yılın ilk 6 ayındaki enflasyon oranında yeni bir asgari ücret artışı yapılabileceği müjdesini verebilir.
Aksi durumda, ‘enflasyona ezdirmedik’ söylemi biraz havada kalacak gibi…