Artık ‘Terör Devleti’ değil, ‘Terör Örgütü’…

Moğol istilasından bu yana, insanlık hiç bu kadar ayaklar altına düşmemişti. Hadi, Moğol katliamları 750 sene öncesinin barbarlığıydı. Belki bir anlamda kendi...

Moğol istilasından bu yana, insanlık hiç bu kadar ayaklar altına düşmemişti. Hadi, Moğol katliamları 750 sene öncesinin barbarlığıydı. Belki bir anlamda kendi döneminin gerçekleriyle kısmen de olsa örtüşüyordu.

Peki, 21. Yüzyılda yaşadığımız İsrail terörünü hangi gerçeklerle telif edeceğiz? Bir ‘anti-medeniyet’ olan Batının zengin (büyük değil) devletlerini arkalamış… 12 gün boyunca, daracık bir alana, Gazze’ye sıkışmış 2,3 milyon sivil Filistinliyi her gün en ağır şekilde bombalıyor. Sözkonusu anti-medeniyet devletler, İsrail’in her gün binlerce tonluk bombaları, masum Filistinli Müslümanların kafasına yağdırmasını sadece seyretmekle kalmıyor; bir de ‘İsrail’in kendini savunma hakkı’ yalanıyla, tüm dünyanın sinirlerini bozuyor.

Kana susamış canileri bu da kesmemiş ki, saldırıların 12. gününde, binlerce masum sivilin hem tedavi gördüğü, hem de ‘güvenli’ sanarak sığındığı bir hastaneyi, attığı dehşetengiz bombalarla havaya uçurdu.

Yazıyı yazdığım saat itibarıyla, İsrail’in; nükleer bomba hariç, en güçlü bomba diye nitelenen mühimmatla yaptığı hastane soykırımında ölenlerin sayısı 500 ile bin arası olarak açıklanmıştı. Belki hastane enkazı kaldırıldığında, bu rakamlar dahi aşılacak.

Ölenlerin muhtemelen tamamına yakını sivil insanlar. Ve bunların çok büyük çoğunluğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşuyor.

Bekliyoruz ki; İsrail’i bu soykırımlara cesaretlendiren ABD ve Avrupa ülkeleri, en azından kendi toplumlarının gazını almak adına tepki gösteriyormuş gibi yapsın. Ne gezer… Yine ‘ortaya karışık’ gevelemeler eşliğinde, ‘İsrail’in kendini savunma hakkı’ yalanları üfürülüyor. Saldırganın ‘kendini savunma hakkı’… Yemediyseniz gargara yapın…

Ve anlıyoruz ki, Batı dediğimiz toplumlar ve kurumlar bütünü, her ne kadar ekonomi, bilim ve teknikte ilerlemiş olsa da, ‘insanlıkta düştüğü çukurdan’ dolayı bir ‘medeniyet’ değil, tam anlamıyla bir ‘anti-medeniyet’tir. İstiklal Marşı’mızda ne güzel söylemiş merhum Mehmet Akif: “Medeniyet dediğin, tek dişi kalmış canavar…”

ARTIK ‘TERÖR ÖRGÜTÜ’

İsrail’i bugüne kadar hep ‘Terör Devleti’ olarak niteledik. Bugün görüyoruz ki, ‘devlet’ sıfatı, bu acımasız ve vicdansız yapıya yakışmıyor. Ön ek olarak ‘terörist’ sıfatını koysak bile… İsrail, artık ‘Terör Devleti’ bile değil; düpedüz bir ‘Terör Örgütü’dür.

Bunu bir hakaret kastıyla söylemiyorum. Devlet dediğimiz kurumsal yapı; her ne kadar yanlış bir ideolojiye sahip olsa bile, sonuçta belli ilkeler, temeller ve değerler dizisi üzerine kurulur. Eksik, yanlış veya anti-demokratik olsa bile, kendisini bağlayan bazı kanunlar, hukukî ve ahlâkî sınırlar olur. Bu sınırlamalar kapsamında da, ‘zor kullanma’ hakkını tekelinde tutar.

Oysa ‘İsrail’ dediğimiz organizasyon, son soykırımda da göstermiştir ki; kanun, hukuk, ahlâk, inanç, vicdan, medeniyet gibi hiçbir değeri tanımıyor. Bizzat bu terör şebekesinin Başbakanı olan zat ve ilgili bakanları, askerlerinin yapacağı hiçbir eylemin ‘suç kapsamında değerlendirilmeyeceğini’ beyan cüretini gösterebiliyor.

Tercüme edersek; “Vurun, kırın, öldürün, hayatta bırakmayın, Gazze diye bir memleket kalmasın, bu topraklarda tek bir Müslüman istemiyoruz…” diyor, bu terör örgütünün elebaşıları.

‘İSLAMÎ TERÖR’ YALANLARI

Artık söz bitmiştir. Terör Örgütü İsrail’in bu hastane soykırımından sonra bile lafı ağızlarında gevelemeye devam eden Batılı güçlerden ve onların dünyayı oyalama kurumlarından merhamet ve insanlık dilenmenin anlamı da faydası da kalmamıştır.

Binlerce Filistinli sivil, İsrail’in acımasız bombardımanı altında katledilirken, adamlar Brüksel’de yeni bir ‘DAEŞ tiyatrosu’ sahneleyerek, bir meczup eliyle 2 sivili katlettiriyorlar. Bu yalana da, “DAEŞ ölmedi, pusuda bekliyor…” diyerek, inanmamızı bekliyorlar. Zaten ne vakit ihtiyaç olsa, ABD’nin laboratuvarda ürettiği ‘İslamî terör örgütlerinden’ (!) birisi kafayı uzatır, “Ben buradayım, hadi beni yakalayın…” diye nanik yapar.

Hâle bakın ki, yeryüzündeki terör örgütlerinin neredeyse yüzde 70’i güya ‘İslami terör örgütü’ (!); fakat bu örgütler eliyle öldürülen masumların da tamamına yakını Müslüman.

Hatta İran ve onunla ilişkilendirilen terör yapılarının öldürdüğü insanların da hemen tümü Müslüman.

Lafa bakarsak, İran’ın en büyük düşmanı İsrail. Ama nedense İran ve onun adına hareket eden örgütler, şöyle adlı adınca bir Yahudi katliamı yapmaz; Irak’ta, Yemen’de, Suriye’de hep Müslümanları katleder.

Yahu bu nasıl iştir? İslam adına kurulan terör örgütleri, niye sürekli Müslüman öldürür? Cevap gayet basittir: Eğer kamuoyunu oluşturan bilgi ve iletişim kaynakları sizin elinizdeyse; hem vurup öldürür, hem de hesabını rakiplerinizden sorarsınız.

Bir önceki yazımda, Hıristiyanların tarih boyunca Yahudilere yaptığı katliamların diyetinin Müslümanlara ödetildiğini anlatmaya çalışmıştım.

Şimdi İsrail adlı terör örgütünün, insanlığın sonu olan hastane soykırımı üzerine, Batılı ülke ve liderciklerden gelen tepkilere bir bakın. İnsanlıktan nasiplenmemiş bu şeref yoksunları, binlerce masum kadın ve çocuğun öldürülmesinden bile en ufak bir üzüntü duymuyor. Tam tersine, İsrail adlı terör örgütünü daha da cesaretlendiren laflar ediyor.

Biz bu ahlâksızların niyetini gayet iyi biliyoruz: Filistin topraklarını Müslümanlardan arındırıp, özellikle Avrupa’daki Yahudi topluluklarını oralara ihraç edip, yerleştirmek… Böylece hem kendi tabirleriyle, ‘urlarından’ kurtulacaklar, hem de Müslümanları bu Yahudilerle aynı çuvala sokacaklar.

Yani; Yahudiler Müslümanın başına bela olsun; miadını doldurmuş Hıristiyanlık da bu tabloyu keyifle seyrederek, kendi uzatmalarını oynasın.

Hesaplar böyle, lakin Yüce Yaratıcı’nın da mutlak hesapları vardır. Ki, o hesaplar hiç şaşmaz.

Yahudilerin sürgün tarihi bize şunu öğretti:

Bu zalim topluluk;

Büyük şirketler kurar fakat büyük devlet kuramaz.

Zengin olur, fakat bu zenginliğinin hayrını göremez.

Ciğerine nüfuz ettiği diğer toplumları sömürerek semirir, fakat sonunda kendisini yeni bir sürgüne mahkûm edecek zemini bizzat kendi eliyle hazırlar.

Sanki tarih bir kez daha, bu yönde tekerrürün işaretlerini veriyor.

Zira zulmün en koyu olduğu zaman, adaletin tecellisinin de an yakın olduğu vakittir.

SON DAKİKA HABERLERİ

Nihat Kaşıkcı Diğer Yazıları