Her şeyi yanlış anlamışız!
Kısa süre önce kent uzlaşısı üzerinden CHP ile yapılan ortaklığın muhatapları kendilerine karşı açılan davalar ya da atanan kayyumlar konusunda nedense pek sessizler.
Özellikle İstanbul bu konuda hedefte ancak zaten kent uzlaşısı olarak tanımlanan sürecin asıl yaşandığı yer İstanbul’du. Ama aynı şekilde Güneydoğu Anadolu bölgesinde ve bazı başka belediyelerde de bu uygulamalar yapıldı. İtirazlar olsa da cılız kaldı. Sonra adı süreç olmayan süreç başladı ve Abdullah Öcalan üzerinden bir şartsız silah bırakma kurgusu gündeme geldi.
Suriye’de yaşananların ardından bir iç cephe tahkimi olarak düşünülüyor sanki diye yazmış ve konuşmuştum başlangıçta ama sanki iş orayı da biraz aşmış gibi. Muhalefetin kent uzlaşısı üzerinden kazandığı belediyelere ya da uzlaşı olmadan Güneydoğu Anadolu’daki bazı belediyelere reva görülen bu durum neden özellikle DEM Parti tarafından hiç gündeme getirilmiyor diye düşünmeden edemiyor insan.
Mesela Sırrı Süreyya Önder, daha düne kadar kendilerine yasak olduğunu iddia ettikleri bir televizyonda şöyle dedi dün akşam: “Devlet Bahçeli’nin bugünkü haline şaşıranlar onu tanımayanlar, çok asil birisidir. Ben cezaevine girdiğimde Pervin Buldan ile geçmiş olsun mesajı gönderip yapabileceği bir şey olup olmadığını sormuştu.”
Devlet Bahçeli ile ilgili olarak ifade ettiği bu güzel sözlerin samimiyetinden elbette şüphemiz yok. Lakin daha önce kendilerinin Sayın Devlet Bahçeli ile ilgili sözlerini de hafızalardan ve kayıtlardan silme şansımız yok.
Bugün medyanın büyük kısmı nedense bu iklimde sadece Sayın Bahçeli’nin eski sözlerini gündeme getiriyor. Ancak yaşananlara destek verenler ise, konuyu tamamen kapatmışlar ve çok kısa süre öncesine kadar söylenen hiçbir şeyi mesele etmemekten yanalar.
Oysa daha çok kısa bir süre öncesine kadar bugünün savunucuları MHP’yi neredeyse asıl kapatılması gereken terör örgütü olarak bile tanımlıyorlardı. Türk Milliyetçiliğinin faşizm olarak tanımlandığı ama Kürt Milliyetçiliğinin ideolojik tabanının bir mağduriyete karşı çıkmak olduğunu dillerinden düşürmüyorlardı.
Bugün ise hem MHP hem de Sayın Devlet Bahçeli’ye karşı söyledikleri hemen her şeyi unutmuş görünüyorlar.
Yani aslında şaşırılması gereken sadece Sayın Bahçeli’nin ve MHP’nin tavrı mı acaba, bu konuyu ilk açtığı günden beri birdenbire Bahçeli’ye karşı olan muhabbetlerini ve sevgilerini anlatmaya başladılar hep bir ağızdan. Kendilerine eşlik eden sağ ve sol liberaller de Türk Milliyetçilerine ve Türk Milliyetçiliğine söylenen sözleri unuttular.
Bunun ideolojik bir altyapısı da var aslında ama şu an sanırım o konuyu uzun uzun açmanın gereği yok belki de.
Ama benim asıl dikkat çekmek istediğim Sayın Devlet Bahçeli’ye karşı bugün methiyeler dizenlerin Bahçeli’ye söyledikleri son derece ağır sözler. Bunların örneklerini hatırlatmak ve hatırlamak istemeyenler şu anda oldukça mutlu görünüyorlar. O açıdan bu mutlu havayı bozmayı ben de istemem. Sadece var olan bu tutarsızlığın sebebini merak ediyorum. Sırrı Süreyya Önder’in yukarıdaki ifadelerinin bugüne ait olması, partilerinin ve ideolojik yakınlığı olanların geçmişte söyledikleri sözleri değiştirmiyor. Oysa sanki bu ifadeler hiç kullanılmamış gibi davranmaları da açıkçası enteresan geliyor.
Devlet Bahçeli’ye olan bu ani muhabbetleri konusunda insani açıdan hiçbir sakınca yok ama daha önce de biz böyle düşünüyorduk şeklindeki tavır enteresan. Üzerine yazının başında da belirttiğim gibi atanan kayyumlar konusundaki tepkisizlikleri de enteresan.
CHP’nin bu konuda arada bir yutkunması ise elbette bir taraftan hukuk ve demokrasi kültürüne bir taraftan da siyasi gerçekliklere dayanıyor.
Hatta bu yutkunmalara bile karşı çıkarak hukuk vurgusunu en üst perdeden yapan özellikle DEM Parti ile hükümet arasındaki sürece de net şekilde karşı çıkan Mansur Yavaş’a İstanbul’da yaşananlara gerekli karşılığı vermediği şeklinde yüklenenler DEM Parti'nin kendi başına gelene bile neden gerektiği gibi itiraz etmediğini sormuyorlar.