Doğru söz yanlış dilden

TÜSİAD, kendi tarihinde ilk kez ve muhtemelen yanlış anlaşılacağını da düşünmeden “Devlete” itiraz etmiş oldu ve ne enteresandır ki bu en çok soldan destek almış gibi göründü.

Çünkü itirazının temelinde devletin olduğunu pek fark etmeden yaptı bunu, yeni sistemin temsilcisi olarak karşılarına alma durumuna düştükleri artık AKP ya da Erdoğan değil Devlet idi. Bu bir yeni sistem sorunu ama TÜSİAD bu sistemin geleceği noktayı başlangıçta ne kadar eleştirmiş ne kadar yanında durmuştu bölümü tamamen konu dışı kaldı

Zaten bugüne kadar Devlete karşı hep destekleyici tavrı da devletin kendisine sunduğu imkanlardan sonuna kadar yararlanmasından gelir idi. İtirazlarını o nedenle hep hükümet eleştirisi boyutunda tutardı. Arada bir de olsa zaten AKP iktidarına karşı da eleştirileri olmuştu. Bu eleştiriler esnasında da muhatabını hiç devlet olarak belirlememişti.

Burada bir düzen değişikliği sorunu oluştu aslında. TÜSİAD hükümeti eleştirmeye çalışırken ve bu çalışmayı da aslında son derece geç kalmış ve yine de üslubunca yaparken karşısındaki muhatabın artık hükümet değil devlet olduğu durumu atladı.

Aslında TÜSİAD'ın tarihi de bugün siyasi anlamda yapılmaya çalışılanlarla çok da uzak değildir. Ama elbette bir 28 Şubat süreci vardır ve orada ortaya koydukları tavırla bugün oluşan iktidar ve sistem konusundaki sabıkaları kendilerini, toplumsal açıdan mahkûm etmeye yeter.

Bugünün iktidarı da o günlerin hatırasını asla unutmak ve unutturmak yanlısı değildir. Üzerinden geçen bunca yıla rağmen oluşturulan mağduriyet ve onun algısı ile hükümetin devlete dönüşümü sağlanmış ve bu anlamdaki vebalden TÜSİAD da kendisini asla kurtaramayacağını atlamıştır.

TÜSİAD ve TOBB tarafından o dönemde karşımıza çıkan haberlerin yeniden gözden geçirilmesi bence önemlidir. Mesela; Ağustos 1995’te, PKK’nın etkileri henüz son derece net şekilde hissedilirken, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Profesör Doğu Ergil’in bölge halkı ve seçkinleriyle konuşarak hazırladığı bir Doğu Raporu yayımladı. Burada Kürt sorunu tanımlanıyor. Bugün yeniden gündeme geldiği şekli ile bölge halkının “Bir Kürt olarak Türk vatandaşı" sayılmak istediği belirtiliyordu.

O arada da Güneydoğu Sanayici ve İş Adamları Derneği GÜNSİAD bu bölgede ticaretin öldüğünü TOBB'a, ürettiği malların artık satılamadığını da TÜSİAD’a duyurmuştu sonunda.

Nitekim, bu rapordan 6 ay sonra TÜSİAD, Ocak 1997’de Profesör Bülent Tanör’ün “Türkiye’de Demokratikleşmenin Perspektifleri.” Raporunu yayınladı.

Genelkurmay’ın Savunma Bakanlığına bağlanması gibi o zamanlarda bu raporlarda vardı. Raporda ayrıca Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) ifade özgürlüğünü zedeleyen 8. maddesinin ve Kürtçe yasaklarının kaldırılması. Anadilde eğitim hakkının sağlanması, imam-hatiplerin ilk 3 yılının kapatılması, bu okullara kız öğrenci alınmaması ve benzerleri o raporda yer alıyordu. Burada şu an konu olmaktan çıkan ve şu anki anlayışa karşı sıkıntı oluşturan ise görüldüğü gibi aslında sadece İmam hatiplerle ilgili olan bölümdü.

Bu açıklamaların ardından da zaten 28 Şubat süreci yaşanmıştı.

Koalisyon protokolüne göre Başbakan N. Erbakan ile Başbakan Yardımcısı T. Çiller'in yer değiştirme işlemi sırasında CB Demirel görevi Mesut Yılmaz'a vermişti.

Bütün bunları yeniden hatırlatmak istememin temel sebebi TÜSİAD’ın eleştirileri ile ilgili gerçekten haksız oldukları ile ilgili bir fikirden oluşmuyor. Hukuk üzerinden bir değerlendirme değil yani benim eleştirim. Bugün itirazları içinde yanlış bir cümle yok. Ama süreç içinde kendilerini ifade etmeleri gereken çok daha uygun zamanlarda neden susmayı tercih ettiklerini de sormadan edemiyor insan.

Gerçekten bir fikir ayrılığı mı yaşıyorlar, yoksa sistemin gerçekten değiştiğini mi o arada fark edemediler ya da kendilerini ifade etmek için kurun baskılanmasının sonuçlarının artık onları da mı rahatsız ettiğini söylemeye çalıştılar bilemiyorum.

Ben kendilerini bu açılardan haksız ve geç kalmış bulsam da yaşadığımız iklim açısından uğradıkları muamelenin yanında yer almak mümkün değil elbette. Bu aşamada TÜSİAD tarafında yer almaya zorunlu kalan her muhalif gibi şerhimi düşmek istedim.

SON DAKİKA HABERLERİ

İnanç Uysal Diğer Yazıları