Birlik ve beraberlik!

Türkiye'de sorunların çözülmesi için neden farklı zamanlar ve o zamanların farklı temsilcileri olur? Meseleler aynı kişilerin farklı zamanlarda ve farklı kişilerin aynı zamanda farklı farklı verdikleri tepkilere göre mi yorumlanır?

Farkındayım, son derece uzun ve karışık bir soru oldu. Ancak zaten başka türlü de izahı pek mümkün değil. Milletçe birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan şu günlerde ortamı daha sade bir biçimde izah etmek gerekirdi ama o ifade biçimini bir türlü bulamadım.

Her sabah konuşacak, yazacak yeni bir haberimiz olsa da aslında gündem sabit kalıyor. Bir tarafta DEM Parti ile yaşanan hem kayyım hem terörsüz Türkiye süreci. Diğer tarafta Orta Doğu girdabından çıkarılmaya çalışılan Osmanlı hamaseti. Bu iki konunun birbiri ile ciddi bir ilişkisi olduğunu da sadece ben düşünmüyorumdur diye umuyorum.

Aynı anda CHP tarafının bu çemberde sıkışmamak adına aldığını söylediği Cumhurbaşkanlığı adayı belirleme süreci ve transfer hamleleri ile halkın gündemine yaklaşma denemeleri. Bu denemelerle ilgili olarak zaten kendi partilerinden yeterince tepki aldıkları için ben ayrıca burada bir değerlendirmeye girmeyeyim.

Her seferinde halkın gerçek gündemine dönme denemelerini akamete uğratacak başka bir gelişme yaşanıyor artık bu ülkede, anayasa üzerinden adı çözüm olmayan bir sürecin gerçekten çözümden daha geniş anlamlı kelimelerle tanımlamasına ihtiyaç olduğunu fark ediyoruz.

Anayasa değişikliğinin nihai bir hedef olduğu konusunda genel olarak kamuoyu ile aynı fikirde olsam da bunun asıl amacının Erdoğan’ın bir kere daha seçilmesi ile ilgili olduğunu pek düşünmüyorum. Ben o kadar iyimser değilim demek daha doğru belki de. Eğer bu gündem, bu şekilde gider ve muhalefet de bu gündeme, kendi penceresinden de olsa bu şekilde eşlik ederse, işte o zaman değişecek olan anayasa maddeleri sadece Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili olmaz. Buna temel olarak itiraz etmesi beklenen birçok isim Cumhuriyet Halk Partisi'nin bir kısım seçmenini hayal kırıklığına uğratmaya başladı bile.

Ama ibret alınmadan tekerrür etmesine izin verdiğimiz bir tarihimiz var bizim. Bu defa uzak bir geçmiş de değil. Daha bundan 45-50 yıl öncesine dayanıyor en fazla, bunları yaşamayanlar o günlerin ayrım dillerini kullanarak aynı ezberlerle bugün de aynı ortamı oluşturmaya çalışıyor. İşin garibi bunu büyük bir aymazlıkla yapıyor hem, hem de tırnak içinde bir barış dili kullandığını iddia ediyor.

Bunu yapabilmenin yolunu da bulmuşlar, herkes kendisini barış isteyen şeklinde tanımlayınca karşı tarafı suçlamak oldukça kolay oluyor. Birisi mezhepçi ayrılıkçılığı, bir başkası ırk üzerinden ayrılığı tanımlıyor ama sorsanız bu ayrılıkları bu topraklarda kimse istemiyor. Suriye topraklarından buraya taşıdıkları şeylerin diğerinin eseri olduğuna kendi tarafındakileri ikna etmeleri yeterli görünüyor.

Ne garip değil mi kimse bu yaşananların maliyetinden rahatsız olmuyor. Bu kişilerin Orta Doğu’da yaşananların bizim de Orta Doğulu bir ülke olmamıza kapı açmak üzere olduğunu bilmiyor olmalarına ben kendi adıma ihtimal vermiyorum.

Şimdi, bir kez daha milletçe birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan o günlerdeyiz. Bir ara o günleri geride bıraktık diye umutlanan birçok insan olmuştu ama kısa sürede yanıldıklarını anladılar diye düşünüyorum. Toplumsal taleplerimiz de bu kısır döngünün en gerçek zamanlarına doğru gittiğimiz hissi ile yok oluyor doğal olarak. Zaten eğer bu talep etme biçimini değiştirmezsek bir anlamı da kalmayacak.

En son gediğimiz nokta da Suriye’den ibret almak gerekecek gibi ne yazık ki. Önce ESAD sonra ESED, adı ne olursa olsun ilk söylenişinde de zalimdi sonraki söylenişinde de zalimdi. Bugün o zalimi bahane ederek HTŞ’nin yaptıkları ile ilgili savunmalar o sebeple anlamını yitiriyor, tıpkı daha öncekiler gibi tehlikeli bir hal alıyor.

İnsanların ilk düşünmeleri ve endişe etmeleri gereken şey, bu coğrafyada bir istikrar temin etmek üzere neredeyse 300 yıldır kullandıkları her türlü argümanın sonunda devam eden istikrarsızlık. Orta Doğu’da istikrara ulaşmış ve zengin olmuş Osmanlı kasabaları ise o gündemden genel olarak uzak durabiliyor.

Sonuç olarak, bugün çok uzaklaştığımızı düşündüğümüz o kaos günlerini hatırlatan gelişmeler yaşıyoruz. Umarım buna karşı uyanık olması gerekenler yine sadece küçük ve kişisel hesapların peşine düşmezler.

SON DAKİKA HABERLERİ

İnanç Uysal Diğer Yazıları