Dünyanın hakim basını tepe üstü çakılırken

Dünyayı yönlendiren basın yayın kuruluşlarının, patronlarının, mensuplarının ve kendini gelişmişlik aynasında gören ülkelerin, ağır çekimde tepe üstü...

Dünyayı yönlendiren basın yayın kuruluşlarının, patronlarının, mensuplarının ve kendini gelişmişlik aynasında gören ülkelerin, ağır çekimde tepe üstü çakılışını izliyoruz. Gözümüzle gördüğümüzü inkar eden, çarpıtan yayınlarıyla intihar etti, kafa üstü çakılmaları devam ediyor. Dünya kamuoyu önünde çakıldıklarını bile bile eski alışkanlıklarından vazgeçemiyorlar.

İsrail-Hamas savaşı, ayarı kaçmış dünyanın kaba ayarını yapıyor gibi. Devletler ve toplumların dengesiz düzenini, makul bir dengeye zorluyor. İnsanlık, vicdanıyla baş başa. Haksızlık kefesi çökmüş adalet terazisi, çırılçıplak kaldı ortada. Yeni bir medeniyete geçişin doğum sancıları, Ukrayna’dan değil Filistin’den başlayacakmış meğer.

Savaşı kaybetmese, Almanya’daki Yahudi soykırımından haberimiz bile olmayacaktı belki de. Ama Filistin’de, canlı yayınlarla vahşi ve sınırsız bir Filistinli soykırımı izletiyorlar bize. Artık kendilerine hakim mi olamıyor ya da gözdağı mı veriyorlar, tüm haksız, hukuksuz ve vahşiliğiyle dünyanın gözüne sokulan tarihi bir soykırıma şahitlik ediyoruz.

HAKİM BASININ MASKESİ DÜŞTÜ

Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgale girişmişti Irak. Sonradan ABD ve Avrupa’nın işgale göz yumduğu öğrenildi. ‘Birinci Körfez Krizi’ diye anıldı 7 aylık savaş dönemi. Sonra aynı ülkeler, Irak’ı işgal etti demokrasi götürecekleri iddiasıyla. Saddam’ı mumla arattılar 1 buçuk milyon insanın canına mal olarak.

TRT’de yayınlanan 32. Gün programı için savaş süresince Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan, İsrail, Ürdün, Mısır gibi savaşın cephelerinde haber yaptık. Dünyanın hakim basınının maskesi, o günlerde düştü bizim için. Gözümüzle gördüğümüzle Amerikan, İngiliz, Avrupa basın-yayın kuruluşlarının yaptığı haberlerin ilgisi yoktu, herkes çıkarına göre çarpıtıyordu olayları.

TEL AVİV TECRÜBESİ

Saddam, bir süre sonra her akşam saat 20.00 gibi, rahatsızlık verecek bir füze atıyordu İsrail’e. Tel Aviv’deydik, açıktan füze geldi, üstümüzden geçti, 10 kilometre kadar ilerimize düştü. 10-15 dakika içinde düştüğü yeri öğrendik, biz daha gitmeye hazırlanırken CNN olay yerinden canlı yayındaydı. Ne müthiş gazetecilik!..

İsrail polisi, CNN canlı yayın yaparken biz dahil, başka hiçbir gazeteci ve televizyoncuyu sokmadı olay yerine. Kenarlardan dolaşıp, kuytu köşeden görüntü aldık; tripleks bir eve düşmüş, evin 3’te 2’sini yıkmıştı düşen füze.

Füzenin düştüğü sitenin kapısı önünde en az 200 gazeteci beklemeye başladık.

Hava kararmıştı, “Kameraların ışıklarını açmayacaksınız” diye buyurdu Amerikalı asker ve İsrailli polisler. Düşen füzeyi çıkaracaklarmış. Füzeyi taşıyan kamyon çıkarken biri kamera ışığını açtı, yarım saniye içinde diğer kamera ışıkları açıldı, fotoğraf makinelerinin flaşları patlamaya başladı. Düşmüş ama patlamamış bir füze yüklüydü kamyonun arkasında.

Sonradan uzmanlar açıkladı; düşen Saddam’ın füzesi değil, onu vurmak üzere atılan SCUD füzesiymiş. İyi de cümle alem basın camiası olarak başına toplandık, düşen SCUD’sa Saddam’ın füze nereye düşmüştü? İkinci füze yoktu. İsrail kendi kendine füze mi atmıştı?

BÜYÜK BİR PALAVRAYMIŞ

Suudi Arabistan’ın Kuveyt sınırına yakın Dahran’a gittik, çekim için Amerikan üssüne aldılar bizi. Bir çavuş verdiler başımıza sanırsın general, sert “Onu çekme, oraya dönme, gruptan ayrılma” talimatlarıyla elimizi kolumuzu bağladı uşak. Arada kaçamaklar yapmayı becerdik ama Amerikalı, İngiliz ve Avrupalı gazetecilerin emirlere itaatkar gazeteciliği de gözümüzden kaçmadı.

Bütün cephelerde yan yana çalıştığımız dünyanın hakim basını, anladık ki büyük bir palavradan ibaretmiş. ‘Doğruluk, tarafsızlık, güvenilirlik’ diye hava attıkları jenerikler, yalanın en büyüğüymüş. Hayal kırıklığımız, uzun sürmüştü.

ESKİ GÜCÜNDE DEĞİL BATI BASINI

Bugün de aynı şeyi yapıyor ama 30 yıl önceki gücünde değil Batı basını. Yıllarca sürdürdükleri yalanları, en fazla bir saat sonra sönüyor yeni basın-yayın kuruluşları ve sosyal medya ve hatta cep telefonları tarafından. ‘Aptal’ durumuna düşüyorlar, o kurumların çalışanları bile gözle görüleni inkara dayanamayıp kazan kaldırıyor işlerinden olma pahasına.

Tarihi bir kırılma noktasındayız. Öncekilere de benzemiyor. Dünya siyaseti ve hakim basın-yayın camiası, bu kırılmayı idrak edemeyenlere ya mezar olacak ya da şeytani aklın düzeni devam edecek.

Dünyaya hakim basının tepe takla çakılışı, şeytani aklın işlerini aksatıyor ve bozuyor gibi.

İnsanlık vicdanı, bu sapkınlığı bataklığına gömecek inşallah.

SON DAKİKA HABERLERİ

Ali İnandım Diğer Yazıları