27 Aralık: Yüzlerce yılın son Kızılcagün’ü
Seymenlik gibi Kızılcagün algısı, duygusu, kutlaması da Orta Asya’dan taşınmış bir gelenektir. Tarihte ender rastlanan günlerdendir. 27 Aralık 1919’da...
Seymenlik gibi Kızılcagün algısı, duygusu, kutlaması da Orta Asya’dan taşınmış bir gelenektir. Tarihte ender rastlanan günlerdendir. 27 Aralık 1919’da Ankara’ya ayak basan Mustafa Kemal ve arkadaşları, yüzlerce yılın son kara gününü Kızılcagün’e, yani karanlığı aydınlığa, karamsarlığı umuda çevirdi.
19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basan Mustafa Kemal, Amasya, Erzurum ve Sivas’tan sonra Ankara’ya yola çıktı. 26 Aralık’ta Beynam Köyü’nde, bugün ‘Atatürk Evi’ olarak bilinen tek oda bir köy evinde konakladı. Ertesi gün 27 Aralık’ta, daha şehre girmeden bütün tereddütlerinden sıyrılmıştı.
80 BİNLİK COŞKU DALGASI
Gölbaşı’ndan başlamıştı şenlik; Ankara’daki 20.Kolordu’nun Komutanı Ali Fuat Paşa ve Vali Vekili Yahya Galip Bey, Eymir Gölü’ne kadar karşılamaya gelmişti. 700’ü yaya, 3 bini atlı seymen, kıyafeti kılıcı kuşanmış, karşılıyor, Ankara’ya kadar eşlik ediyordu heyete.
Ankara nüfusu 20 binlere düşmüş, köyleriyle yaklaşık 85 bin. Köyünden nahiyesinden onca yolu gelenlerle yaklaşık 80 bin kişi coşku dalgası olmuş, “Yaşa.. yaşa!..” nidalarıyla dalgalanıyordu.
3’ü 10 geçe Kızılyokuş’tan(Dikmen sırtları) iniyorlar, indikçe kalabalıklaşıyordu yol kenarları.
ANDOLSUN!
Bu ilgiye karşılık vermek isteyen Mustafa Kemal, arabayı durduruyor, halkın arasına karışıyor ve etrafını saran binlerce seymene dönerek "Merhaba Efeler! Niye zahmet ettiniz, neden geldiniz?" diye soruyor. Binlerce Seymen’in "Seni görmeye, bu vatan uğruna ölmeye geldik!" cevabı yankılanıyor Dikmen vadisinde. “Fikrinizde sabit misiniz?” sorusunu gür sesiyle mühürlüyor seymenler: “Andolsun!”
Ulucanlar’a doğru Sarı Ahmet’in kahvesine sancak dikilmiş, Seymen Alayı düzülmüş yani. Kızılcagünler’de, savaşlarda dikilir o sancak. Gün bugündür. İngiliz, Fransız işgali altındaki şehre giriyorlar.
İŞGALCİLER TÜYÜYOR
Halkın coşkusunu gören Fransız subaylar, kendiliklerinden kılıçlarını çekmiş, henüz hiçbir resmi vasfı olmayan lideri selamlıyor, İstasyon Binası önünde İngiliz Komutan Yüzbaşı Vitol, atının üstünde, başlamamış ama şimdiden kaybettiği savaşın Başkomutanı’nı izliyordu.
Davullar çalınıyor, zeybekler dönülüyor, bir gün önce yıkıntı bildikleri şehirde hükmettikleri bitkin ve fakir halk, bir gün sonra bayramdan öte yeri göğü inleten coşkusuyla işgalcinin hayallerini yıkıyordu.
Davul devlet demektir; asayiş varsa devlet varsa düzen olur, şenlik olur. Tarifi zor bu coşkunun sonunda, birkaç güne işgalci İngiliz ve Fransızlar tüyüyordu Ankara’dan.
Bütün ülkeye yayılmıştı bu ruh hali.
ANKARA BEDELİNİ ÖDEMİŞTİR
Ankara, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını bağrına basıyor, yeni devletin kuluçka merkezi oluyor, bedelini de hem canıyla hem malıyla ödeyerek karşılıyordu. Sonrasında Sakarya Meydan Savaşı ve Büyük Taarruz’da, ne canını ne malını esirgedi.
13 Ekim 1923’te başkent oluşu, milletinin ak sütü gibi helaldi. 250 yıllık gerileyiş durmuş, bir o kadar zamandır ülkeye çöken kasvet dağılmış, Ankara’nın bağrından yepyeni bir Türk Devleti doğmuştu.
27 Aralık, Ankara’nın değil ülkenin, bir milletin, yüzyıllar sonra son Kızılcagünü’dür. Devlet, alelade bir gün gibi geçiştiremez bu miladı.