Tağutların güneşi batacak / İslam güneşi doğacak
Bu dördüncü yazımda da Tağut hakkında yazıyorum. Tağutla ilgili ilk yazımın başlığı, “Tağutu Reddetmek ve Muvahhid Olmak”, ikinci yazımın başlığı “Bu Çağın En...
Bu dördüncü yazımda da Tağut hakkında yazıyorum. Tağutla ilgili ilk yazımın başlığı, “Tağutu Reddetmek ve Muvahhid Olmak”, ikinci yazımın başlığı “Bu Çağın En Belalı ve Vahşi Tağutu ABD ve Kapitalizm” , üçüncü yazımın başlığı “Siyonizm ve İsrail Para ve Güç Tağutunun Köleleridir” şeklindeydi.
Tağut hakkında yazdığım bu son yazımın başlığı “Tağutların Güneşi Batacak / İslam Güneşi Doğacak” şeklindedir.
Evet, birkaç yazıdır, Tağuta dikkat çekerek anlatmaya çalışıyorum.
Tağut kavramı Kur’an-ı Kerim’de sekiz ayette geçmekte olup manasını şöylece iki tasnifte açıklayabiliriz: 2- “Allah'a başkaldıran, kötülük ve sapıklıkla hükmeden, kendisine başkalarını kulluk etmeye zorlayan veya başkalarının bile bile kendisini put edindikleri insan, şeytan veya put. 2- İnsanları, Allah'a iman ve kulluk etmekten uzaklaştırıp kendisine veya başkasına kulluk yapmaya çağıran ve yönlendiren her şey.”
Nefsani arzular, hayvani istekler, şehvani duygular, paranın satın aldığı ruhlar ve kapitalist oyunlar tüm Dünya’yı adeta esir almıştır. Kötülükler ve sapıklıklar tüm Dünya’da hüküm sürmektedir. İnsanlar büyük çoğunlukla bu saydıklarımın tesirinde kalarak kendi nefislerinde birer Tağutlaşmış canavara dönüşmüşlerdir. Nefisleri, insanları selin içindeki birer kütük misali sağa-sola sürüklemektedir. Kapitalist ve siyonist sistem Dünya’yı parası ve siyasi ayak oyunları ile karanlığa ve zulme batırmıştır. Dünya yaratıldığı günden bu yana en yaman ve en zor bir haldedir inananlar masumlar ve mazlumlar için.
Şair Arif Nihat Asya bu zor ahvalde şöyle sesleniyor. Sesleniş Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed'edir:
Hatice’nin goncası,
Aişe’nin gülüydün.
Ümmetin gözbebeği,
Göklerin Resûlüydün.
Elçi geldin, elçiler gönderdin.
Ruhunu Allah’a,
Elini ümmetine verdin.
Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke’de bunalırsan
Medine’ye göçerdin.
Biz bu Dünya’dan nereye
Göçelim, ya Muhammed?
Yeryüzünde, riya, inkar, hıyanet
Altın devrini yaşıyor.
Diller, sayfalar, satırlar
"Ebu Leheb öldü"diyorlar:
Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed;
Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!
Gerçekten Dünya en zor günlerini yaşıyor. Ve bu en zor günler içinde en büyük yük ve en zor görev Müslümanların omuzundadır. Bir taraftan Dünya'daki bu karanlığın son bulması ve adil bir nizamın hakimiyeti için çabalarken diğer taraftan da en büyük zulme maruz kalıyorlar.
Tüm kapitalist ve siyonistlerin hedefinde ve uğursuz alçak planlarının merkezinde Müslümanlar var.
Evet, Müslümanlar olarak böyle zor durumdayız. Ancak ümitvarız. Çünkü Müslüman ruhumuz ve mü’min şuurumuz umutlu olmamızı gerektiriyor.
Ayetler, Hadisler ve Alimlerin haber ve müjdeleri umutlu olmamızı gerektiriyor.
A-Ayetler'den İşaretler:
“Ey oğullarım! Gidin, Yusuf ve kardeşi hakkında kapsamlı bir araştırma yapın. Allah’ın rahmetinden/yardımından ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez.” (Yusuf Suresi, 87)
“Seni gerçekle müjdeledik. (Öyleyse) sakın ümitsizlerden olma!” demişlerdi. “Rabbinin rahmetinden sapıklardan başka kim ümit keser ki?” demişti. (Hicr Suresi, 55-56)
B-Hadisler'deki Müjdeli Haberler:
“Âhir zamanda bir halife gelir de malı avuç avuç verir, verdiği malı saymaz.”[Ebu Davud, Kitap 34 (H. 4083)]
“Benim ümmetim O'nun döneminde öylesine bir refaha ulaşacaktır ki, o güne kadar benzerine asla rastlanmamıştır. O kadar ki yer mahsullerini verir, insanlardan hiçbir şey saklamaz, mal da o gün çok birikir. Adam kalkıp, ‘Ey Mehdî, bana ver!' dediğinde, Mehdî de ‘Al!..’ der.”(İbni Mace, Kitabü'l-Fiten, 34)
C-Alimler’in Sözleri:
Osmanlı’nın yıkılmasından sonra çok zor günler yaşanacak, büyük fitneler olacak, sonra “Sâd” ile işaret edilen Mehdi çıkacak, adaleti ve sulhu sağlayacaktır. (Şeyh Muhyiddin Arabi)
"Ümitvar olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde, en yüksek gür sada İslâmın sadası olacaktır!" (Bediüzzaman Said Nursi)
Evet, Ayetler ve Hadisler ışığında Alimlerin keşfen bildirmesi ile ben de ilhamen sesleniyorum ki tüm Dünya’daki zulüm, karanlık ve kapitalist ve siyonist hakimiyet en kısa zamanda yerini Nur’a ve aydınlığa bırakacaktır.
Şunu unutmayın karanlık başlı başına bir varlık ve başlı başına bir kuvvet değildir. Karanlık, güneşin ve ışığın olmaması halidir. Işık ve güneş geldi artık. Karanlık elbette son bulacaktır.
Yazımın en sonunda “felâket, helâket asrının adamı Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi’nin Tarihçe-i Hayat isimli eserinde geçen bir diyaloga yer veriyorum:
Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi, Tiflis’te Şeyh San'an Tepesine çıkar. Dikkatle etrafı temaşa ederken yanına bir Rus polisi gelir ve sorar:
"Niye böyle dikkat ediyorsun?"
Bediüzzaman der: "Medresemin plânını yapıyorum."
O der: "Nerelisin?"
Bediüzzaman: "Bitlisliyim."
Rus polisi: "Bu Tiflis'dir!"
Bediüzzaman: "Bitlis, Tiflis, birbirinin kardeşidir."
Rus polisi: "Ne demek?"
Bediüzzaman: "Asya'da, âlem-i İslâmda üç nur, birbiri arkasından inkişafa başlıyor. Sizde birbiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacaktır. Şu perde-i müstebidane yırtılacak, takallüs edecek. Ben de gelip burada medresemi yapacağım."
Rus polisi: "Heyhat! Şaşarım senin ümidine."
Bediüzzaman: "Ben de şaşarım senin aklına. Bu kışın devamına ihtimal verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır."
Rus polisi: "İslâm parça parça olmuş."
Bediüzzaman: "Tahsile gitmişler. İşte Hindistan, İslâmın müstaid bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadîsinde çalışıyor. Mısır, İslâmın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan, İslâmın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde talim ediyorlar. İlâ âhir...
Yahu, şu asilzade evlât, şehadetnamelerini aldıktan sonra, herbiri bir kıt'a başına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyetin bayrağını âfâk-ı kemâlâtta temevvüc ettirmekle, kader-i ezelînin nazarında, feleğin inadına, nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân edecektir.
(Bediüzzaman Said Nursi, Tarihçe-i Hayat)
Evet, şu gerçeği haykırıyorum:
“Tağutların Güneşi Batacak / İslam Güneşi Doğacak”
Vesselam.