Sorun adam kıtlığı mı adamlığı kıt olanlara makam verilmesi mi?
"Adamlığı kıt olanlara" makam ve mevki verirsen "adam kıtlığı" yoktur. Ancak "adam gibi adamlara" makam ve mevki vermek istersen "adam kıtlığı" çoktur. Adam...
"Adamlığı kıt olanlara" makam ve mevki verirsen "adam kıtlığı" yoktur. Ancak "adam gibi adamlara" makam ve mevki vermek istersen "adam kıtlığı" çoktur. Adam kıtlığı meselesi konuya nereden ve nasıl baktığınızla ilgilidir. Bu ülkede Cumhurbaşkanlığı yapmış bir zat, "meseleleri mesele etmezseniz mesele kalmaz" mı demişti.
Konuya çok hızlı girdim, âdeta bodoslama tabir edilen bir şekilde girdim. Tam ortadan derler ya öyle girdim. Bir gemi, bir başka gemiye tam dosdoğru ve hiçbir geri manevra yapmadan, sağa-sola kaçmadan tam ortadan çarpar ya. Biz de tam bodoslama çarptık.
Esasında bu bodoslama girişimin basit bir nedeni var. Çok hırslıyım ve çok dertliyim. Ne hırsım kendi adıma, ne derdim kendi adıma. Bu ülkede 50 yıl mı desem, 100 yıl mı desem, daha da eski 200 yıl mı desem, “bir adam kıtlığı” meselesi mevcut. Onu gözlemledim.
Adam kıtlığı Osmanlı devletinin çöküş yılları dediğimiz 1800’lü yılların başından beri mevcuttur. Yıl: 2024. 2024’ten 1800 çıkarsa, 224 kalır. Bu ülkede 224 yıldır adam kıtlığı, “eskilerin kaht-ı rical” dedikleri bir sorun mevcuttur.
Osmanlı kendi ayağına kendi kurşun sıkarcasına, bazı hain adamları sadrazam yapmıştır. Maalesef durum bu kadar açık ve nettir. Adamı sadrazam yapmış, adam hain çıkmış, adamı paşa yapmış adam hain çıkmış, adamı en üst göreve getirmiş adam hain çıkmış. Bunların sebebi “adam kıtlığı” dediğimiz durumdur. Osmanlı bula bula şu adamları bulmuştur. 1800’lü yıllardan sonra Osmanlı yönetiminde etkili olan şu adamlara bakın ya. İsimleri aşağıdadır. Bunlar Osmanlı’nın kuyusunu kazanlardan yalnızca birkaçıdır.
Koca Mustafa Reşid Paşa (masondur, Tanzimat Fermanı'nı yayınlattırmıştır), Keçecizade Fuat Paşa (masondur, İngiliz’lerin, Fransızların adamıdır), Mithat Paşa (masondur), Hüseyin Avni Paşa (masondur, Sultan Abdülaziz’i katlettirmiştir), Talat Paşa (masondur), Bahriye Nazırı Cemal Paşa (masondur), Maliye Nazırı Cavit Bey (masondur). Bu adamlardan bir kısmı o kadar gemi azıya almış azgınlardır ki “al-i Osman” oluyor da “neden al-i Mithat” olmasın diyecek kadar kendini üstün görerek “saltanat kurmaya” çalışmıştır. Dünya’nın hiçbir yerinde bir Kral’ın atadığı bir en üst düzey yetkili “kralın yerine geçmeyi” aklının ucundan dahi geçirmez, ancak bizim Osmanlı’nın son 120 yılında iş başında olan ve adam kıtlığından mıdır, şaşkınlıktan mıdır, Devletin en üst düzeyine getirilmiş adamlarda bir kısmı devleti ele geçirmek ve darbecilik yapmak gibi alçakça, haince bir hevese kapılmışlardır.
Evet, şurası muhakkak ki Osmanlı’nın son 120 yılı “adam kıtlığı, kaht-ı rical” dönemidir. Kaht-ı rical (adam kıtlığı) sorununu en çok hissetmiş ve yönetici ararken zorlanmış Padişahlardan birisi de Sultan Abdülhamid Han’dır. Ulu Hakan Sultan Abdülhamid Han, kendisine yardım edecek ve ülkeyi, ayakta tutacak ehil yönetici bulmakta büyük zorluk çekmiştir. Bu zorluğa rağmen, Sultan Abdülhamid Han ülkemizi 33 yıl ayakta tutmuş, ancak, İttihatçı Talat tarafından, 27 Nisan 1909 tarihinde, silah tehdidi altında Meclis’ten hal’ kararı çıkartılarak tahttan indirilmiştir. Kaht-ı ricâl’in en belirgin bir örneği de, II. Abdulhamit’in hall (görevden alınma) kararını bildiren heyette tezahür etmektedir. Bu heyette kimler mi var? Yahudi Emanuel Karaso, Ermeni Komitecisi Aram Efendi, Arnavud Es’ad Toptani Paşa ve Gürci Ârif Hikmet Paşa. Ulu Hakan Abdulhamid Han’ın tahttan indirilme kararını bu isimlerini saydığım adamlar Padişah’a bizzat bildiriyor. Bu adamlar kim ki koskoca Osmanlı devletinin Padişahını “görevden alıyorlar?” Başka adam mı kalmadı da görevden almak için Yahudi, Ermeni, Arnavut, Gürcü adamlar öne çıkıyor.
Osmanlı’nın son dönemlerinde kaht-ı ricalin bir başka türü daha görülmektedir. Komitacılar, zorbalar ve masonlar meydanı doldurarak, kendilerinden olmayanlara hayat hakkı tanımamışlar ve doğru, sadık, güvenilir ve ehil insanları yönetimden uzaklaştırmışlardır. Bu da en önemli bir sorundur. İşte bu durumdan dolayı şöyle sesleniyorum: “Hey Koca Osmanlı hey, senin son dönemlerinde paşa-maşa unvanıyla seni kimler yönetmiş böyle! Ey Osmanlı ey! Son yıllarında Seni senden olmayanlar yönetmiş. Senden olmayanlar meydanı doldurarak iyilerin, doğruların ve ehil insanların yönetimde yer almalarına imkanı tanınamamışlardır.” (Osmanlı’nın son dönemlerinde, yönetimi hile ve entrikayla ele geçiren İttihat Terakki, bir mason kulübüdür)
Şimdi tarihten günümüze çok hızlı bir geçiş yapalım (yine bodoslama yapalım) ve adam kıtlığı (kaht-ı rical) sorunu günümüzde nasıl tezahür ediyor? Onu da görelim.
Adam kıtlığı dendiğinde bazıları, “Adam kıtlığı mı” dediniz Sayın Yazarım, “etraf adam kaynıyor, her yerde istemediğin kadar adam var.” Evet, bu şekilde seslenenleri duyar gibiyim. Buna rağmen ben ısrarlar diyorum ki, “bu Dünya’da hem Ülkemiz ve hem de tüm Dünya Müslümanları olarak en büyük sorunumuz “adam kıtlığıdır.” Hem tüm Dünya’da Müslümanların, hem de bu Ülkede bizim en büyük sorunumuz “adam kıtlığıdır.”
Maksadımı ve derdimi daha iyi anlatmak için, gelin “adam kıtlığı (kaht-ı rical)” derken kastımın ne olduğunu açıklayayım. Önce “adam kıtlığı” hakkında bazı tanım ve açıklamalarda bulunayım. (Belki bunu yazımın başında açıklamalıydım. Ancak konuya bodoslama girdiğim için kaht-ı rical (adam kıtlığı” nedir burada açıklayalım)
Adam kıtlığı (kaht-ı rical) nedir? Evet, eskiler “adam kıtlığı” demezlerdi. “Kaht-ı rical” derlerdi. Biz adam kıtlığı diyoruz. İster “kaht-ı rical” diyelim, isterse “adam kıtlığı” diyelim maksadımız, Devlet yönetiminde ya da özel sektör yönetiminde işin ehli, adil, çalışkan, dürüst, güvenilir, fedakar, mütevazi, şeffaf, hoşgörülü, iyi ve doğru insana olan ihtiyaçtır. Bu insan sayısı da sandığınız gibi çok değildir. Bilakis çok çok azdır.
Bu noktada hemen belirtmekte fayda var. Adam kıtlığı meselesi yalnız günümüze ya da Osmanlı’ya özgü bir mesele değildir. Tarihin bazı dönemlerinde adam kıtlığı bir mesele olmuştur. Antik Çağda yaşamış Yunanlı Filozof Diyojen’in “adam arıyorum adam” diye gündüz gözüyle elinde fener dolaştığı bilinmektedir. Diyojen “adam arıyorum adam” derken esasında “dört dörtlük adam arıyorum. İşinin ehli ve çalışkan, doğru ve dürüst, saygılı ve hoşgörülü, güvenilir ve sadık adam” arıyorum” diye seslenmektedir. Hatta Sahabe Devrinde Hazreti Ömer (ra) Efendimiz zamanında da “adam kıtlığı ve yetişmiş, tam istenen düzeyde adam bulma arayışlarının gündemde olduğu” söylenir.
Bir insan ki, “hem işinin ehli ve çalışkan olacak, hem doğru ve dürüst olacak, hem sadık ve güvenilir olacak ve hem de hoşgörülü ve saygılı olacak.” Bu dört özelliği üzerinde bulunduran insanı bulmak kolay mı? Bu zamanda bulmak zor olduğu gibi eski çağlarda da bulmak kolay değildir.
Yukarıdaki özelliklere sahip insanı bulmak çok zor, ancak, sokaklara bakarsan adam çok. Rastgele adam her yerde var. Sokaklardan adamdan geçilmiyor. Ancak, “adam gibi adam” bulmak zor.
Kaht-ı rical noktasında bakış açısı çok önemlidir. Konuya nasıl bakıyorsunuz? Diyojen gibi bakarsanız “adam bulmakta zorlanırsınız.” Konuya Devletin âli menfaatleri açısından bakarsanız da “adam bulmakta zorlanırsınız.” Ancak, konuya böyle bakmayıp da sathi ve yüzeysel bakarsanız, konuya şahsi çıkar ve gündelik menfaatler açısından bakarsanız, kaht-ı rical (adam kıtlığı) sorunu yoktur. Ortalıkta çok miktarda insan vardır. Mesela, bir yerde Bakan ya da Müsteşar oldunuz, bir ekip kuracaksınız, meseleye yukarıdaki iki açıdan birisiyle bakabilirsiniz. Devletin iyi işlemesi, etkili ve verimli bir yönetim kurulması, halkın beklentilerine en iyi cevap verilmesi noktalarında konuya bakarsanız “dört dörtlük adam ararsınız.” Ancak, maksat Devletin ve toplumun çıkarları değil de sizin şahsi çıkarlarınız ise ona göre bir yönetim kurarsınız ve bu noktada da kaht-ı rical sorunu yaşamazsınız. (İşte bizim Ülkede bu çağda, bu dönemde bu durum mevcuttur.)
Öyleyse, bakış açısına göre, “kaht-ı rical (adam kıtlığı) sorunu vardır ya da yoktur.” Filozofik açıdan bakarsan, kaht-ı rical sorunu her zaman vardır. Devleti ya da bir kurumu en iyi şekilde yönetmek noktasında konuya bakarsanız kaht-ı rical sorunu her daim vardır. (Devletin yüksek menfaatları açısından bakmazsanız adam kıtlığı sorunu yoktur. Rastgele adam atarsınız.)
Ve dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. “Adamlığı kıt olanlara" makam ve mevki verirsen "adam kıtlığı" yoktur. Ancak "adam gibi adamlara" makam ve mevki vermek istersen "adam kıtlığı" çoktur. Adam kıtlığı meselesi konuya nereden ve nasıl baktığınızla ilgilidir.”
Osmanlı Devleti, 1800 ila 1909 arasında yani son yüz yılında, “adamlığı kıt olan bazılarına en üst makamlardaki görevleri verdiği” için yıkılmıştır.
Evet yazımın sonunda bir ikaz niteliğinde bir seslenişim, seslenişten öte haykırışım olacaktır:
Yukarıda “kaht-ı rical (adam kıtlığı) sorununun tarihin en eski devirlerinden beri büyük bir sorun olduğunu belirttik. Bu sorun en çok da Devletlerin yıkılış dönemlerinde görülmektedir. Evet, her daim ciddi bir sorun olan kaht-ı rical (adam kıtlığı) büyük bir meseledir ve en neticede Ülkeleri yıkılışa kadar götürür. Kaht-ı rical sorununu ortadan kaldırmak için insan yetiştirmeye ve çocukluktan itibaren ahlak ve zihin eğitimine önem vermek gerekir, vesselam.