Sizden hiçbir ücret istemeyenlere tabi olun
Yazımın başlığını salt olarak, düz mantıkla okuduğunuzda hiçbir şey anlamazsınız ve esasında da anlaşılmaz. Ancak, şu aşağıda yazdıklarımla okur ve bunun...
Yazımın başlığını salt olarak, düz mantıkla okuduğunuzda hiçbir şey anlamazsınız ve esasında da anlaşılmaz. Ancak, şu aşağıda yazdıklarımla okur ve bunun üzerinde düşünürseniz çok şey anlar ve çok hususu kafanızda çözmüş olursunuz.
Allah (cc) yolunda ve Kur’an hizmetinde, Peygamber izinde gittiğini söyleyen, ancak derdi ve maksadı “para ve servet” olanları bir çırpıda anlayamazsınız. Onlar çok hilebazdır. Onlar Sureti Hak’tan görünürler. Esasında onlar Hak’tan fersah fersah uzaktırlar. Geçmişte Milletin cebine göz diken en büyük şaklabanlar ve kurnaz yaratıklar olarak Fetocular, Adnan Oktarcılar ve benzeri sahtekarlar bu noktada hemen akla gelmektedir. Bu isimlerini saydıklarım gibi nice sahtekar ve kurnaz yaratıklar “dini değerleri kullanarak” sizden para ve ücret isteyebilirler. Uzak durun onlardan. Asla yaklaşmayın onlara.
Eğer birilerine tabi olmak istiyorsanız “sizden hiçbir ücret istemeyenlere tabi olun.” Zaten Kur’an-ı Kerim’de de aynen bu minvalde emir ve öğüt vardır. Kur’an-ı Kerim’de Peygamberlerin dilinden çokça tekrarlanmış bir söz: “Sizden hiçbir ücret istemiyorum.”
Özellikle Şuara Suresinde, tam 5 kez tekrarlanmış bir söz. Bu söz, beş Peygamberin diliyle tekrarlanıyor ve öncesinde de şu ikaz var: “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” Peygamber öncelikle Allah’tan sakınmayı ve kendisine itaati ihtar ediyor. Sonra da, “sizden hiçbir ücret istemiyorum” diyor, Dini tebliğ ettiği kavmine.
Nuh Peygamber kavmine diyor ki; “Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.” (Şuara Suresi, Ayet 108-109) Aynı surede, Hud, Salih, Lut ve Şuayb Peygamberler de aynısını beyan ediyor. (Ayet 126-127, 144-145, 163-164, 179-180)
Sebe Suresi 46 ve 47. ayetlerde bu hususta şöyle bir beyan vardır: “(Resûlüm! Onlara) de ki: Size bir tek öğüt vereceğim: Allah için ikişer ikişer ve teker teker ayağa kalkın, sonra da düşünün! Arkadaşınızda (peygamberde) hiçbir delilik yoktur! O ancak şiddetli bir azap gelip çatmadan evvel sizi uyaran bir peygamberdir. De ki: Ben sizden bir ücret istemişsem, o sizin olsun. Ücretim yalnız Allah'a aittir. O, her şeye şahittir.”
Peygamberlerin bazı ortak sıfatları vardır. Sıdk, metanet, ismet, emanet, tebliğ, cesaret ve iffet gibi ortak özellikleri vardır. Peygamberlerin bir belirgin özelliği de işte budur. Yani “kuldan ücret istememek. Ücreti yalnızca Allah’tan beklemek.” Esasında sırf Peygamberlerin değil, tüm tebliğ ehlinin ve Hakka çağıranların ücret istememesi bir gerekliliktir.
Bu hususta Yasin Suresi’nde ayetler mevcuttur. Yasin Suresi, benim gönlümün ilacı, ruhumun miracı ve başımın tacıdır. Okudukça huzur bulduğum ve okudukça kutlu alemlere yolculuk eylediğim bir suredir.
Yasin Suresinin fazileti bellidir. Sevgili Peygamberimizin (asm) “Yasin Suresinin okunmasının fazileti üzerine hadis-i şerifleri mevcuttur. Bir hadis-i şeriflerinde Sevgili Peygamberimiz (asm), “Yasin Suresi, Kuran-ı Kerim’in kalbidir” buyurmuştur.
Yasin Suresinde, özellikle üç bölüm ruhumu adeta kanatlandırır ve uçurur. Yasin Suresinin elbette tamamı muhteşemdir. Ancak, ben şu üç bölümde çok daha rikkat ve dikkat içinde oluyorum.
Kavmince öldürülen Zat’a (Habib-i Neccar olduğu rivayet edilen O Zat’a) hitap kısmı: “ Ona: Cennete gir" denilince. "Keşke, dedi, kavmim bilseydi!" ayetine geldiğimde rikkat ve dikkat kesilirim. (Ayet 26) Yasin Suresinde ikinci rikkat ve dikkat kesildiğim ayet: “Onlara merhametli Rabb'in söylediği selam vardır” ayetidir. (Ayet 58) Ve son olarak en son ayeti okuduğumda, “her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah'ın şanı ne kadar yücedir! Siz de O'na döneceksiniz” hitabını duyunca, adeta ruhum bu Dünyadan kopar ve bağını çözer. (Ayet 83)
Yasin Suresiyle ilgili bu üç husus konu başlığıyla ilgili olmayıp bir parantez içinde yazdıklarım hususlardır.
Yasin Suresinde konumuzla ilgili ayetler, 20-21. ayetlerdir.“Derken şehrin öbür ucundan bir adam (Habib-i Neccar) koşarak geldi. "Ey kavmim! dedi, bu elçilere uyunuz! Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tâbi olun, çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir."
Evet, Habib-i Neccar kavmine diyor ki, bu kimselere uyun, bakın bu tebliğciler sizden bir ücret istemiyorlar. Bu çok çarpıcı uyarıya rağmen azgın kavim ikna olmuyor ve Habib-i Neccar’ın kafasını keserek şehid ediyor. Habib-i Neccar, öldüğüne üzülmüyor ve “kavmim keşke bilseydi ve doğru yola gelseydi” diye son nefesini veriyor.
Bu yazı boyunca söylemek istediğim hakikat şudur: İslam Dini’nde tebliğci ve Hakka çağırıcı konumda olan kişi, kimseden hiçbir ücret istemeyecektir. “Ben ben Hoca’yım, ben Alimim, sizi doğru yola ve Hakka çağırıyorum, bu işleri yaparken paraya ihtiyacımız var, haydi Ücret” denildiğinde, tebliğin ve irşadın esprisi ve safiyeti kaçıyor. Dini anlatan kişilerin ücret istemeleri, menfaat beklemeleri ihlasa ve samimiyete büyük zarar veriyor. Gerçek Âlim, kimseden ücret istemez ve menfaat beklemez. Bu hususta örnek alınması gereken bir Âlim de son asrın müceddidi konumunda olan Üstad Bediüzzaman Said Nursi’dir. Üstad, kimseden “beş kuruş dahi ücret istememiş, menfeat beklememiş, hatta öğrencilerinin kendisine getirdiği hediyeleri dahi kabul etmemiştir.”
Öyleyse durum anlaşılmıştır. Biz, bir yere bağlanacaksak, “Bizden hiçbir ücret istemeyenlere tabi olmalıyız.”
Vesselam.