PARİS ANLAŞMASI VE YEŞİL KALKINMA DEVRİMİ
Efendim yeni bir gündemimiz daha oldu. Esasında bir Çevre Gönüllüsü ve Doğa Aşığı, temiz ve yaşanabilir Ülke sevdalısı, çevre koruma ile kalkınmanın birlikte...
Efendim yeni bir gündemimiz daha oldu. Esasında bir Çevre Gönüllüsü ve Doğa Aşığı, temiz ve yaşanabilir Ülke sevdalısı, çevre koruma ile kalkınmanın birlikte sürdürülmesi gerektiğine candan inanan Sürdürülebilir Kalkınma anlayışındaki bir Kardeşiniz olarak, “iklim değişikliği, sera etkisi, küresel ısınma, İklim Değişikliği Çerçeve sözleşmesi, Kyoto Protokolü, Paris Anlaşması” gibi kavram ve konular benim her daim gündemimdeydi.
Paris İklim Anlaşması'na ilişkin kanun teklifi çok hızlı bir biçimde TBMM’nin gündemine gelip de yine hızlı bir şekilde yasalaşması ve kabul edilen yasanın da Resmi Gazetenin 7 Ekim 2021 tarihli Mükerrer sayısında yayınlanarak yürürlüğe girmesi üzerine, benim şahsi olarak gündemimde olan konu tüm Türkiye’nin de gündeminde oldu.
Öncelikle bu Kanunun ve TBMM’ce kabul edilen Paris Anlaşmasının hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Tabi, bu dileklerimi belirtmekle iş bitmiyor.
Bu Anlaşma yürürlüğe girdikten sonra şahsımı arayıp da “Abi, ne oluyor? Bu yasa da ne? Paris Anlaşması da küresel bir oyun mu? Geleceğimize yönelik küresel çetelerin bir tuzağı daha mı? Ekonomimiz bundan zarar görecek mi? Nereye gidiyoruz? Niye böyle hızlı oldu?”
Evet, gerçekten de bu soruların gündeme gelmesi çok yerinde ve haklı bir durum.
Çünkü son 100 yıldır Dünya genelinde yaşananlar zaten bir küresel planı akla getiriyor. Hele son 50 yılda bu plan daha da hızlı işliyor. Son 10 yıldır zaten küresel çetelerin plan ve tuzakları almış başını gidiyor. Hiçbir şeye güvenemez olduk. Yaşadığımız şu son 2 yıldaki pandemi, korona virüs ve benzeri salgın hastalık ve salgın hastalık kadar etkileyen sentetik gıdalar, Avustralya’da çok su tüketiyorlar diye develerin katledilmesi, inek dışkılarının sera etkisine, küresel ısınmaya şu kadar etkisi var diyerek, masum ineklerin dahi tehdit olarak görülmesi, hatta Bill Gates denilen insi şeytanın “inekler büyük tehdit, hayvancılık faaliyetleri büyük tehdit” diyerek demeç vermesi, korona virüs aşısındaki tartışmalar, insanlara maske takarak, chip benzeri takip cihazları takarak kontrol altına alma planları, insanı sanki birer robota dönüştürme gayretleri ve benzeri şeytani çabalar, zaten hayatımızı zehir etti. Bu ortamda Paris Anlaşmasının da apar-topar TBMM’den geçirilmesi elbette şüphe uyandırdı. Şüphe uyandırması da normaldir.
Durum bu. Vaziyet böyle.
Ancak, Ülkemizin elbette bu Paris Anlaşmasındaki maksadı bu değildir.
Biz “ne yardan vazgeçeriz, ne de serden vazgeçeriz” anlayışla, “ne çevreden, ne de sanayiden vazgeçeceğiz.”
Zaten, geçen hafta kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan "BM Genel Kurulu'ndaki hitabımda ülkemiz için çok önemli olan bir müjdeyi de tüm dünya ile paylaştık" diyerek Yeşil Kalkınma Devrimi ile ilgili açıklamalarda bulunmuştur.
Bu açıklamadan çıkan sonuç şudur: “Kesinlikle ekonomik kalkınmadan taviz verilmeyecek ve çevre ile ekonomi birlikte sürdürülebilir kalkınma anlayışıyla yönetilecektir.”
Bu sağlanabilir mi?
Elbette “evet”.
Yani, enerjide fosil yakıttan (yani petrol, kömür ve benzerlerinden) yenilebilir enerji kaynaklarına (Rüzgar Enerji Santrallerine (RES), Güneş Enerji Santrallerine (GES), Biyogaz Enerji Santrallerine, Hidroelektrik Enerji Santarllerine (HES) ve benzeri çevreye zararsız enerji santrallerine doğru süratle bir geçiş son 20 yıldır artan bir hızla sürdürülmektedir. Yine bilindiği üzere Ülkemizde Nükleer Enerji Santrali inşa edilmekte ve yenileri de planlanmaktadır. Üreteceğimiz yerli otomobil (TOGG) zaten elektrikli olacaktır.
Net olarak ifade etmeliyim ki, Türkiye’nin Paris Anlaşması ile birlikte gündeme gelecek termik santrallerin kapatılması ve atmosfere CO2 (Karbondioksit) Salınımı yapan sanayi tesislerinin başka enerji kaynaklarına evrilmesi kısa sürede mümkün olacaktır. Bundan ekonomimizin en az zarar görmesi için gereken tedbirler alınmıştır.
Bir de şunu belirtelim. Bu Paris Anlaşmasını zaten birçok Ülke imzaladı ve onayladı. Birleşmiş Milletlerde İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine 191 üye taraftır. Bu Ülkelerden anlaşmayı onaylamayan altı üye devlet kalmıştı. Bunlar, Türkiye, Eritre, İran, Irak, Libya ve Yemen. Türkiye de anlaşmayı onayladı. Kaldı beş Ülke. Bu beş ülke içinde en büyük emisyon kaynağı ilk 20 içinde yer alan İran'dır. Amerika Birleşik Devletleri 2020'de anlaşmadan çekildi, ancak 2021'de yeniden katıldı.
Bu arada, TEMA Vakfı, WWF Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) ve Greenpeace'in aralarında bulunduğu 15 kurum, yayımladığı ortak açıklamada Paris Anlaşması'na ilişkin kanun teklifinin TBMM'de onaylanması ile beraber Türkiye'nin iklim politikasında yeni bir dönem başladığını da ifade etti. Açıklamada, Türkiye'nin kömüre dayalı enerji politikasından çıkarak önemli emisyon azaltım hedefleri koyması ve yeni eylem planları ile çalışmalara devam edilmesi gerektiği aktarıldı.
Yazımın bu kısmında, belki en başta yapmam gerekeni yapıyorum. Paris Anlaşması nedir? Onu da açıklayalım.
Paris Anlaşması, 2015 yılında Paris’te düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 21. Taraflar Konferansı’nda kabul edilmiştir. Anlaşma, 5 Ekim 2016 itibariyle, küresel sera gazı emisyonlarının %55’ini oluşturan en az 55 tarafın anlaşmayı onaylaması şartının karşılanması sonucunda, 4 Kasım 2016 itibariyle yürürlüğe girmiştir. Paris Anlaşması’nın, BMİDÇS ile karşılaştırıldığında en belirgin özelliği, tüm ülkelerin katkılarına dayanacak bir sistem öngörülmüş olmasıdır. Anlaşma, iklim değişikliğiyle mücadelede gelişmiş/gelişmekte olan ülke sınıflandırmasına ve tüm ülkelerin “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesi tahtında sorumluluk üstlenmesi anlayışına dayandırılmıştır. Gelişmiş/gelişmekte olan ülke sınıflandırmasının yapılabilmesi için bir kıstas belirlenmemiş; herhangi bir farklılaştırmaya da gidilmemiştir. Paris Anlaşması, 2020 sonrası süreçte, iklim değişikliği tehlikesine karşı küresel sosyo/ekonomik dayanıklılığın güçlendirilmesini hedeflemektedir. Paris Anlaşması’nın uzun dönemli hedefi, endüstriyelleşme öncesi döneme kıyasen küresel sıcaklık artışının 2°C’nin olabildiğince altında tutulmasıdır. Bu hedef fosil yakıt (petrol, kömür) kullanımının tedricen azaltılarak, yenilenebilir enerjiye yönelinmesini gerektirmektedir.
Esasında kafa karışıklığına ve olayı başka taraflara ekmeye hiç gerek yoktur. Tabi, yazımın başında da söylediğim gibi, insanlar son yıllarda yaşanan bunca küresel gelişmeler (pandemi, covid 19, sentetik gıdalara geçiş gibi saçmalık, insanlara chip takılması söylentileri, aşı ile insanlara zarar verileceği gibi şayialar ve benzeri olaylar) nedeniyle her şeyden şüphe eder oldular.
Ancak Paris Anlaşması’nda bu şüphelerin yersiz olduğunu ve konunun yalnızca ekonomik gelişme ve sanayileşme çabamız ile bağlantılı olduğunu ve bu hususlarda gerekli tedbirler alındığına göre, tereddüde mahal olmadığını düşünüyorum.
Tereddütlerin aksine Paris Anlaşması ve Yeşil Kalkınma Devrimi hamlesi ile birçok alanda daha temiz ve daha güzel bir çevrede, daha sağlıklı ortamlarda yaşama şansımızın artacağını düşünüyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle Paris Anlaşmasının Ülkemiz ve tüm Dünya için hayırlı ve uğurlu olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.