Okumak, okumak ve okumak
Okumak denilince iki husus aklıma geliyor. Birincisi Yüce Rabbimizin (cc) “oku” emri. İkincisi de “kitaplar.”Tabi bir üçüncüsü de okumaya odaklanmış insanlar....
Okumak denilince iki husus aklıma geliyor. Birincisi Yüce Rabbimizin (cc) “oku” emri. İkincisi de “kitaplar.”
Tabi bir üçüncüsü de okumaya odaklanmış insanlar. Mesela, bir Cemil Meriç’in bir kitap sahifesini gözüne doğru iyice yaklaştırarak okuması anında çekilmiş resmi. Bilindiği üzere Cemil Meriç, gençlik yıllarından itibaren okumaya çok meraklı bir Yazarımızdır. Bu nedenle göz sağlığı dahi bozulmuş olsa da, O asla okumaktan vazgeçmemiştir.
“Okumak, okumak ve okumak” denilince aklıma yalnız üç husus gelmiyor. Bir dördüncüsü daha var. Gelişmiş Ülke insanlarının (mesela bir Almanın, bir Japonun) seyahat anında ellerinde kitap bulunması ve onu okumaya çalışması, bizim insanlarımızın ise seyahat anında boş boş sağa-sola bakması. Bu da aklıma geliyor.
Daha bitmedi. Beşincisi var. Dünya’da okuma alışkanlığının (mesela kitap ve gazete okuma alışkanlığının) en alt noktada olduğu Ülkeler arasında olduğumuz ve bir yılda basılan kitap sayısında, bir günde satılan gazete sayısında, neredeyse Afrika’nın en geri Ülkeleriyle aynı düzeyde olduğumuz gerçeği aklıma geliyor.
Evet, okumayla ilgili bir altıncı gerçek daha var. Kütüphanelerimizin zavallı durumda oldukları. Sanırım Amerika Birleşik Devletlerindeki meşhur bir kütüphanedeki kitap sayısı bizim tüm Ülkemizdeki kütüphanelerde bulunan kitap ve materyal sayısından dahi fazladır. O kütüphanede, 470 dilde 29 milyondan fazla kitap, 58 milyon el yazması, son üç yüzyıl içinde dünyada yayınlanmış bir milyon gazete nüshası, 33 bin ciltlenmiş gazete, 500 bin mikrofilm, 6000'in üzerinde karikatür dergisi, dünyanın en büyük hukuki belgeler koleksiyonu, filmler, 5 milyona yakın harita, müzik notaları ve 2,7 milyon işitsel kayıt var.
Evet, gerçekler ortada. Başarı tesadüf değildir. Kalite şansa bırakılamaz. Adamların durumu ortada. Batılı diyerek, Dini Bizden değil diyerek, kaale almadığımız Adamların durumu ortada. Mehmet Akif Ersoy ne diyor: “Adamların işleri var, Dinimiz gibi. İşlerimiz var, Adamların Dini gibi.”
Gelişmiş Batılıya yetişmek ve ilim ile teknolojide onları geçmek için onlar gibi çalışmalıyız. Onlar gibi okumalıyız. Onlar gibi işimize sadık olmalıyız.
Okumak, okumak ve okumak. Gelin, bu hususta şu noktaları da birlikte düşünelim.
Yüce Rabbimizin (cc) “Oku” emrini nasıl anlamalıyız?” Kur’an-ı Kerim’in inen ilk ayeti hakkında hiç kafa yorduk mu? Oku emri hakkında hiç düşündük mü? “Cebrail (as) Sevgili Peygamberimize (asm) Allah’ın (cc) ilk ayeti babında “Oku” diye sesleniyor. Bu sesleniş okumaya olduğu kadar, ilme, araştırmaya, doğruluğa, salih amele, iyiliğe, güzelliğe, tefekküre, akla ve izana işarettir. Bunları hiç düşündük mü?
Evet Yüce Rabbimiz (cc) Bize oku diye emrederken, tüm hayatı, kainatı tefekkür ile araştırmamamızı ve anlamamaya çalışmamızı emrediyor.
Bu emir tüm güzel iş ve emirleri kapsar. Oku derken esasta çağrı budur. Çağrı çok açıktır. Oku, yani “nasihat et, öğüt ver, hakka ve sabra çağır, salih amel işle, ibadet et.”
Evet, “oku” diye emredilen husus, tamamen “olumlu ve güzel ne kadar iş varsa” hepsini içine alır. Biz buna “sırat-ı müstakim” de diyebiliriz. Peygamberimize (asm) emredilen, “Yaratan Rabbinin adıyla her daim sırat-ı müstakim’de ol” ve asla bu yoldan şaşma, şeklinde anlamak gerekir.
Bu emir aynı zamanda bizlere de birer emirdir. Sırat-ı müstakim üzere yaşamanın bir gereği de okumak ve araştırmaktır. Sırat-ı müstakim üzere yaşamanın bir gereği de tahkik-i iman’ı elde etmektir. Tahkik-i iman, her daim içimizde bize ilham edilen iyi ve güzel işleri fark etmek ve dışımızda da her an müşahede ettiğimiz muazzam ve uyumlu sistemi, hizmetimizi sunulmuş nimetleri, bir bütün olarak kainatı tefekkür etmek, yani okumak ve anlamaktır.
Okumak denilince bir de çocuklarımıza verdiğimiz şu tavsiye üzerinde durmak istiyorum. “Oku evladım!” Burada kastedilen de daha çok okumak ve ilim yönünde çalışmak değil de, bir meslek öğrenmek, bir fakülte bitirmek gibi anlaşılmaktadır. Halbuki, “çocuklarımıza yalnızca meslek kazandırmak için eğitim vermek, çok yanlıştır. Öncelikle “insan olmak” için eğitim şarttır. Aksi halde, “çocuk okur ve Vali olur da adam olamaz.” Bunun bir fıkrası var biliyorsunuz. Babası Oğluna en sonunda şöyle seslenmiş: “ben sana Vali olamazsın demedim ki, adam olamazsın dedim.” İşte bu en mühim husustur. Çocuklara değerler eğitimi daha ilkokulun ilk başlarında verilmelidir. Değerler eğitimden anladığımız şudur: “Ahlaklı ve erdemli olmak, adaletli davranmak, merhametli olmak, saygılı davranmak, hoşgörülü olmak, sevgi ve muhabbet ehli olmak ve benzeri hasletlere sahip olmak.” İşte değerler eğitiminde çocuklarımızın zihinlerine ve dimağlarına bu özellikleri yerleştirmek gerekir. İşte “oku” derken de anlaşılması gereken budur. Yani, Kuran-ı Kerim’de “oku” diye emredilen de budur.
Öyleyse, “önce adalete, sevgiye, hoşgörüye, iyiliğe ve tüm manevi güzel hasletlere sahip olmak. Bunlarla birlikte maddi ilimler dediğimiz fizik, kimya, matematik gibi eğitimleri almak.” Benim “oku” emrinden anladığım işte budur. Vesselam.