Mutlaklık, görecelilik ve insan

İnsanoğlu, iki kavramın arasında “hayatın manasını anlamlandırır.” Bu kavramlardan birincisi mutlaklık, diğeri göreceliliktir.İnsan hayatını bunlara göre...

İnsanoğlu, iki kavramın arasında “hayatın manasını anlamlandırır.” Bu kavramlardan birincisi mutlaklık, diğeri göreceliliktir.

İnsan hayatını bunlara göre anlamlandırır derken kastım şudur. Mutlaklık fikrine kendisini ne kadar yaklaştırırsa hayatı o kadar anlar, göreceli bakış açısına kendisini ne kadar kaptırırsa o denli bataklıkta boğuşup kalır.

Şimdi soracaksınız. Ey Yazar bu ne demek? Ne diyorsun sen? Mutlaklık fikri nedir? Görecelilik fikri nedir? İnsan, mutlaklık fikrine nasıl yaklaşır? Görecelilik bataklığına nasıl düşer?

Önce kavramları bir açıklayalım.

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi ve Türk Dil Kurumu sözlüğünde mutlak/mutlaklık ve görece/görecelik hakkında bilgi edinmeye çalıştım. Şu yazdıklarım kendi fikrimden ve ansiklopedik ve sözlük bilgileri de dikkate alarak “mutlaklık ve görecelilik ve insan” üzerine derlenmiş görüşler, belki de bir deneme yazısıdır.

Mutlak/Mutlaklık:

Mutlak, sınırlanmamış, kayıtlanmamış demektir. Kendi başına var olan, hiçbir şeye bağlı olmayan, bağımsız. Mutlak sıfattır. Salt diye de adlandırılıyor.

Allah (cc) gerçek ve mutlaktır. Tüm yarattıkları fani ve mutlak değildir. Allah, tek ve eşsizdir, yarattıkları tek değildir, eşlidir. Allah’ın tek ve eşsiz manasına gelen ahad ve ahadiyyet ismi ve sıfatı, gerçek, aşkın (müteâl), eşsiz ve yüce birliği ifade etmektedir.

Mutlak kavramını tek bir kelime ile anlatmak istersem “gerçeklik” diyebilirim.

Görece/Görecelilik:

Mutlak/Mutlaklık kavramının tam karşısında, tam zıttında görece/görecelilik kavramı var. Bizim dilimizde görece/görecelilik olarak adlandırdığımız bu kavram nispi/nispiyet diye de bilinir.

Nispi/nispiyet, görece/görecelilik, bir şeye göre olan, varlığı başka bir şeyin varlığına bağlı olan, kesin olmayıp kişiden kişiye, zamandan zamana, yerden yere değişebilen, bağıl demektir.

Görecelilik, yaratılanlar içindir. Ve görece bakan da başta insan olmak üzere tüm varlıklardır. İnsan, görece bakıştan kurtulmaya yatkındır. Ancak diğer varlıklar istese de görecelilikten kurtulamaz.

Hayvanlardan örnek verelim.

Bir arslan için görece bakış zaten onun varlık nedenidir. Bir arslan için av için gözüne kestirdiği bir antiloptan ötesi yoktur. Bir keçi için beslenmek için tırmandığı kayalık üstündeki çalının yapraklarından ötesi yoktur. Bir çınar ağacı için yağmurlar ve güneşten ötesi yoktur.

Ötesini düşünmek insana mahsustur. Ötesini düşündüğünüzde görecelilik olmaz. Görecelilik yalnızca bir ana ve bir mekana mahsus olandır.

Birçok yerde örnek verdim. Burada da örnek vereyim.

Geçen gün bir arkadaşımıza başsağlığı ziyareti için gitmiştik. Başsağlığı diledikten sonra, “Babanız kaç yaşında vefat etti?” diye sordum. Arkadaşım, “Babam 94 yaşında vefat etti” dedi. “İyi, iyi, Babanız çok yaşamış, maşallah” dedim. Arkadaş da “2 sene önce Babamın babası vefat etmişti, O da 115 yaşında vefat etti” dedi. Bu söz üzerine, Babanız “az yaşamış, o zaman” dedim. İlginç değil mi? Bir insanın fikri 5-10 saniye içinde değişebiliyor. 94 yaşında vefat eden bir insan için önce “çok yaşamış” dedim ve ardından “az yaşamış” dedim.

Arkadaşımın Babasına çok yaşamış derken, Türkiye’de erkeklerde yaşam ortalaması olan 65-70 yaşlarını esas aldım ve buna göre “çok yaşamış” dedim. Sonra Babasının yaşını dikkate aldım ve buna göre de “az yaşamış” dedim. Hayat görecelilikten ibarettir. Neye, nereden ve neyi ölçü alarak baktığın önemli. Konu yaştan açıldı, yine oradan gidelim. Hazreti Nuh (as) 950 yıl yaşamış bir peygamberdir. Hazreti Nuh (as) ölçü alınırsa hepimiz çok az yaşamış sayılırız. Ancak doğduktan bir kaç sonra vefat eden bir bebeğe göre hepimiz çok yaşamış durumdayız. Geçen ay memleketimdeydim. Çocukluğumun geçtiği o sokakta yürüyorum. O sokağın köşe başında duran eve dikkatle baktım ve şaşırdım. “Aman Allah’ım bu ev ne kadar da küçükmüş” dedim. Çocuk ruhumda o ev bana saray gibi dev ve heybetli gözükürdü. Bu orta yaşlılık çağımda aynı ev bana, sanki bir tavuk kümesi gibi küçük göründü. Niye böyle?

Sokağın başındaki o ev aynıydı, ancak benim yaşım ve bu yaşa kadar gördüğüm evler ve şehirler aynı değildi. Bu ne denle bakışım değişmişti. Çocukken o mahallenin en büyük evinden başka çok fazla ev bilmediğimiz ve görmediğimiz için o ev bize heybetli geliyordu. Sonra büyüdük nice ev, nice apartman gördük. Ondan dolayı o ev gözümüzde küçüldü. Bir de aradan geçen 40 yıl zarfında, mahalleye koca koca apartmanlar dikilmişti. O apartmanlar arasında kalan çocukluğumun büyük evi, artık gözüme büyük görünmüyordu. Evet, baktığımız, gördüğümüz ve yanından geçtiğimiz her şeye başkasına kıyasla mana verir ve görecelilik durumu burada da geçerli olur.

Bir adama gıpta edersin, yerine olmak istersin, zengin dersin, makam mevki sahibi dersin, iki-üç sene sonra, o gıpta ettiğin adam kanser hastası olur, malı-mülkü kaybeder, makamı yitirir, bir deri-kemik kalır, “oh, iyi ki o adamın yerinde değilmişim” dersin. Bir kadının yüzünü seversin, sevdiğin kadının yüzü yaşlandıkça ilgini çekmez olur, sevmemeye başlarsın. Bir eve hayran olursun, sonra ondan daha güzel bir ev daha görürsün, hayranlığın biter ve değişir. Burada da yine göreceli (nispi) ve zamana göre değişken görüşler fikrimizi şekillendirmektedir.

Geçen aylar içerisinde sunduğu bir konferans sonrasında Milli Savunma E. Bakanımız Dr. Vecdi Gönül Beyefendi'ye kitabımı takdim ederken "Efendim ben de Mülkiye Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden 1986 mezunuyum" dedim. 1960 yıllarda Mülkiye mezunu olan Sayın Bakanımız "ooo sen daha dün mezun olmuşsun" dedi. Tabi bu söz insanın genç olduğunu çağrıştırdığı için hoşuma gitse de görecelilik içerdiği için mutlak doğru değildi. Ben de hiç de genç sayılacak yaşta değilim. Çünkü SBF'den mezuniyetimin üzerinden epey zaman geçmişti. Konuyu görecelilik açısından ele alacak olursak şurası da bir hakikattir ki, ben de bizim okul mezunlarından 2000'li yıllarda mezun olanlara "ooo sen daha dün mezun olmuşsun" diyorum.

Okullardan önce mezun olanlar sonra mezun olanlara her daim daha genç oldukları yönünde bakmaya devam edeceklerdir. Çünkü hayat göreceliliktir.

Görecelilik üzerine yukarıda bizzat kendi hayatımdan ya da kendi gözlemlerimden verdiğim bu örnekler görecelilik kavramı hakkında ve görecelilik (nispiyet) kuralı hakkında fikir sahibi olmaya vesile olmuştur.

Görecelilik yaratılmışlarla ya da inşa edilmişlerle ilgili bir durum, bir kural olup bu durum ve bu kural bizi, bir başkasına ya da zamana ve mekana göre değişken olanların ölçü olarak alınamayacağı gerçeğine götürür.

O zaman insan neyi ölçü alacaktır? Göreceli olmayan bir Zat, bir varlık olmalı ki ölçü alalım. İşte göreceli olmayan ve mutlak olan bir Zat, bir varlık var. O Allah’tır. Ölçü alınacak ve bağlanılacak tek Zat, tek varlık Allah’tır.

Evet, görecelilik nasıl bir kural ve hayatın içerisinde ise, aslolan mutlaklık ve mutlak olmak vardır ki, o da bir hakikattir ki, bizi Allah’a götürür.

Evet, Dünyada tek hakikat vardır. O da Allah’tır. Diğerleri değişkendir. Diğerlerinin hepsi nispi, göreceli, ona-buna, şuna-buna göre değişmektedir.

Allah (cc) bizleri mutlak olana, yani kendisine götürecek olan yolları açsın.

Vesselam.

SON DAKİKA HABERLERİ

Ahmet Sandal Diğer Yazıları